23 Nisan 2023 Pazar
DEPREMLER VE YAPAY ETKİLEŞİMLER
SORUNLAR 'GERÇEKLERİ ÇARPITARAK' ÇÖZÜLMEZ SAYIN NUREDDİN NEBATİ!
BAŞKAN TUNÇ SOYER'E ZİYARETİMİZ VE SOHBETİMİZDEN BAŞLIKLAR
Nietzsche ve Doktor döven hanım
Mandalina sepeti ve emek...
53 BORNOVALI YURTTAŞ
Şanlıurfa’da yaklaşık 800 bin yurttaşın mutfağında ‘’aş yerine yoksulluk’’ kaynarken Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, halkımızla dalga geçmekte koyun etinden sonra soğanın cücüğünü önermekte.
“Koyun eti ucuz ama kokusundan dolayı tercih edilmiyor” diyerek et fiyatlarını normalleştirmeye çalışan ve vatandaştan tepki gören Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, bu defa da AKP Silifke ilçe başkanlığındaki bayramlaşma programında soğan fiyatlarıyla ilgili konuştu. “Şimdi yeni ürün çıkmaya başladı ya soğan fiyatları aşağı gitmeye başladı. Ben de onlara diyorum ki, git cücüğüyle oyna biraz cücüğüyle’’ ifadelerini kullandı
Sanal bir iyilik hali yaratmak için ekonominin büyüdüğü ve uçuşa geçtiğini söyleyen Sayın Nureddin Nebati ’ye soruyoruz.
Memleketin Şanlıurfa’da sosyal güvenceden yoksun, asgari yaşam standardının altında gelire sahip olan ve aldıkları sosyal yardımlar ile en asgari düzeyde yaşamaya çalışanların yani “Fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda’’ bulunanların sayısı neden giderek artmaktadır.
SGK Ocak/ 2023 aylık sigortalı istatistiki verilerine göre Şanlıurfa’da herhangi bir kapsamda sosyal güvencesi olmayan, çalışmayan, 18 yaşını doldurmuş ve öğrenci olmayan, aylık geliri asgari ücretin üçte birinden az olan ve genel sağlık sigortası primi devlet tarafından ödenen kişi sayısı 784.980’dir
GSS primleri devlet tarafından ödenen kişi sayısında Şanlıurfa Türkiye’de ilk sırada yer almaktadır. Şanlıurfa’daki sayının İstanbul’dan bile çok fazla olması dikkat çekicidir. Bunun en önemli nedeni işsizlik, yoksulluk ve gelir dağılımındaki eşitsizliktir.
Sonuç olarak soğanın cücüğü bizim memlekette kıymetlidir.
Bugün ülkemizde milyonlarca hane halkı, elektrik, su, doğalgaz faturalarını ve kiralarını ödeyemez halde, ocağında aş kaynatabilmek için gereken gıda ihtiyacını akşam pazarda çıkma gıdalarla veya tane ile satın alarak karşılamaya çalışır durumdadır.
20 yıldır uyguladıkları politikalarla etin kilosunu 350 TL ve üzeri, kuru soğanın kilosunu ise 30 TL yapan “koyun eti ucuz ama kokusundan dolayı tercih edilmiyor” ve ‘’ kuru soğanın cücüğle oynayın’’ diyerek halkımızla dalga geçen AKP iktidarı ve Bakanı Nebati ‘ye 14 Mayıs’ta dalga geçtikleri halkımız oylarıyla öyle bir ders verecek ki soğanın cücüğü Nebatinin ışıldayan gözlerini yaşartacak.
Yoksul vatandaşların sayısı son 3 ayda 2 milyon kişi arttı mı?
Yoksa bu yapılan da seçim hazırlığı mı?
Genel sağlık sigortası primi devlet tarafından karşılanan kişi sayısındaki 2 milyonluk fark nereden kaynaklanmaktadır?
Hangisi doğru: Bakanlık verileri mi yoksa AKP Genel Başkanı’nın açıklaması mı?
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada ihtiyaç sahibi 8 milyon 897 bin kişinin sağlık sigortası için 3,2 milyar TL ödemede bulunduklarını söyledi.
Oysa genel sağlık sigortası (GSS) primi devlet tarafından karşılanan kişi sayısı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2022/ Ekim aylık istatistik bülteninde 6 milyon 939 bin kişi olarak görülmektedir. Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan sayı ile resmi veriler arasında yaklaşık 2 milyonluk fark mevcuttur.
Bu fark nereden kaynaklanmaktadır? Yoksul vatandaşların sayısı son 3 ayda 2 milyon kişi arttı mı? Yoksa mükerrer mi? Sosyal yardım kapsamında yapılan yardım sayılarında manipülasyon mu var? Yoksa seçim hazırlığı mı söz konusu?
GSS primi devlet tarafından ödenen kişi sayısı ile AKP Genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı sayı arasında 1 milyon 958 bin kişi fark var.
Ayrıca sosyal güvenliği bulunmayanların sağlık sigortası için Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı mali raporlar bütçe giderlerinin fonksiyonel sınıflandırma tablosunda ödeme miktarı 3.2 Milyar TL değil 23.3 Milyar TL olarak görülmektedir.
Soruyoruz:
– Açıklanan GSS primi devlet tarafından karşılandığı belirtilen kişi sayısı ile resmi istatistik verilerindeki 2 milyon kişi farkı nereden kaynaklanmaktadır?
“Fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda’’ bulunan vatandaşların sayısı son 3 ayda 2 milyon kişi mi arttı?
Sosyal yardım kapsamında yapılan yardım sayılarında manipülasyon mu var?
Yardımlar gerçekten ihtiyaç sahiplerine mi yapıldı, yoksa mükerrer mi söz konusu?
– Yoksa seçim dönemlerinde vatandaşın siyasal tercihini belirlemek için âdeta bir tür ‘siyasi rüşvet’ olarak ayni / nakdi yardım yapılacak haneler mi bu aradaki fark?
GSS priminin devlet tarafından ödenmesi
Herhangi bir kapsamda sosyal güvencesi olmayan, genel sağlık sigortası primini (Aylık 300,24 TL) ödeyecek gücü olmayan vatandaşlar ikametlerinin bulunduğu yerde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına başvuru yaparak gelir testine girerler. Gelir testi sonucunda aile içinde kişi başına düşen gelir, brüt asgari ücretin üçte birinin altında ise bu vatandaşların GSS primleri genel bütçeden/devlet tarafından karşılanmaktadır.
GSS prim ödeme gücü olmayan vatandaşların kamu sağlık hizmetlerinden faydalanabilmesi için genel sağlık sigortası (GSS) primi sosyal yardım programları bazında sağlık yardımları kapsamında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesi üzerinden SGK’ya ödenir.
Sosyal yardımların mali boyutları konusunda kamuoyunun daha ayrıntılı/tutarlı bir şekilde aydınlatılması, tüm siyasi partilerinde konunun yakın takipçisi olmasında yarar vardır.
Yoksulluk, işsizlik ve ekonomik belirsizlikle beraber temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve hayatını sürdürmekte güçlük çeken “fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda” bulunan vatandaşların sayısı giderek artmaktadır. Milyonlarca hane elektrik, su, doğalgaz faturalarını ödeyemez, ocağında aş kaynamaz durumda olup gıda ihtiyaçlarını akşam pazarda çıkma gıda veya tane ile karşılamaya çalışmaktadır.
AKP iktidarı, sosyal yardımları sosyal bir hak olarak değil, seçim desteği karşılığında vatandaşlara yapılan birer lütuf ve korku unsuru olarak sunmaktadır. Bilinmelidir ki sosyal yardımlar bir lütuf değil devletin karşılaması gereken yasal bir haktır.
AKP iktidarının sanal iyilik hali yaratmak için verileri makyajlamasına ve manipülasyonuna rağmen gerçekleri paylaşmaya devam edeceğiz.
Genel Sağlık Sigortası ve BAĞ-KUR prim borcunu ödeyemeyen vatandaşların 31 Aralık 2022 tarihine kadar uzatılan sağlık hizmetinden yararlanmasını lütuf olmaktan çıkaracak köklü düzenleme bir an önce gerçekleştirilmelidir.
Eğer yine bir düzenlenme yapılmaz ise genel sağlık sigortası prim borcunu zamanında ödeyemeyen işsizlerin, okulunu bitirip iş bulamayan gençlerin, siftah yapamayan ve iş yerini kapatmak zorunda kalan esnafın, çiftçinin, ev hizmetlerinde çalışan kadınların ve bakmakla yükümlü oldukları yakınlarının, Sağlık Bakanlığına bağlı hastane ve sağlık tesisleri ile devlet üniversite hastanelerinde sunulan sağlık hizmetlerinden yararlanmaları mümkün olamayacak.
Kurum bilgi işlem sistemi tarafından prim ödeme gün sayısının yetersiz olması veya prim borcu bulunması nedeniyle hasta takip numarası/provizyon verilmemektedir. Yani bu kişiler kamu sağlık hizmetlerinden faydalanmamaktadır. GSS ve BAĞ-KUR prim borcu olan vatandaşların sağlık hizmetinden faydalanabilme süreleri son anda yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararı ile uzatılmaktadır. En son Cumhurbaşkanlığı kararı ile 31.12.2022 tarihine kadar ertelendiği bilgisine de Kurum resmi internet sayfasından ulaşılabilmektedir.
GSS kapsamında olup primlerini zamanında ödeyemeyip borçlu duruma düşen kişi sayısı ne kadardır?
Prim borcu olan vatandaşların sayısı milyonlarla ifade edilmekte, ancak resmi istatistiklerde kesin sayı belirtilmemektedir. Bütçe görüşmelerinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’e ısrarla sorulmasına rağmen bu soruya cevap alınamamıştır. SGK bürokratlarının basına çeşitli tarihlerde verdikleri demeçlere göre bu sayı 6- 10 milyon arasındadır.
Madem ekonomi uçuşta, o halde neden vatandaşlar GSS prim borçlarını ödeyememektedir.
AKP yetkililerinin ve TÜİK’in yaptığı açıklamaya bakılacak olursa işsizlik azalmakta, istihdam artmakta, ekonomi uçmaktadır. Madem ekonomi uçuşta, vatandaşlar genel sağlık sigortasını, esnaf ise BAĞ-KUR prim borçlarını yapılandırma ile son 4 yılda 4 kez ertelenmesine, faizlerinin silinmesine ve 12 -18 ay taksitlendirilmesine rağmen neden hala ödeyememektedir?
Sosyal güvenlik sistemi sigortalılara ve hak sahiplerine prime dayalı katkılar üzerinden güvence sağlamaktadır.
Sağlık hizmetlerinden ve diğer haklardan genel sağlık sigortalısı ile bakmakla yükümlü olduğu kişilerin yararlanabilmesi için;
1) Genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin, sağlık hizmeti sunucusuna başvurduğu tarihten önceki son bir yıl içinde toplam 30 gün genel sağlık sigortası prim ödeme gün sayısının olması,
2) Genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin, sağlık hizmeti sunucusuna başvurduğu tarihte 60 günden fazla prim ve prime ilişkin her türlü borcunun bulunmaması (tecil ve taksitlendirmeleri devam edenler hariç),
3) Kendi nam ve hesabına çalışanlardan (4/b BAĞ-KUR) sağlık hizmeti sunucusuna başvurduğu tarihte prim ve prime ilişkin her türlü borcunun bulunmaması şarttır.
Öneriyoruz;
GSS Prim borçlularının sağlık hizmetine erişimi için yararlanma süresini defalarca kez uzatmanın çözüm olmadığı açıktır.
Prim borcunu ödeyemeyen vatandaşların 31 Aralık 2022 tarihine kadar uzatılan sağlık hizmetinden yararlanmasını lütuf olmaktan çıkaracak köklü düzenleme bir an önce gerçekleştirilmelidir.
Kamu sağlık hizmetine erişim engelinin her yılın başında adeta lütuf tarzında ileri tarihe ertelemesi yeterli değildir, insani değildir, sosyal devlet anlayışı ile uyumlu değildir. Bunun için yapılacak olan düzenlemenin sağlık hizmetlerine koşulsuz erişimlerin her yurttaş için en temel insan hakkı olduğu kabulü ile gerçekleştirilmesi ve bu olumsuz durumun kalıcı olarak giderilerek provizyon almalarının sağlanması gerekmektedir.
Dr. Ergün DEMİR Dr. Güray KILIÇ
Emekli hekim maaşları arasında sosyal güvenlik kurumu kaynaklı ayrımcılık son bulsun!
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bütçe, Kesin Hesap, Sayıştay Raporu 11.11.2022 Cuma günü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülecek.
Görüşme öncesi Sayın Bakan Vedat Bilgine binlerce emekli hekim adına;
Emekli hekim maaşları (4a/4b/4c statüsündeki) arasındaki uçurumun kapatılması ve sadece 4c’lı (Sağlık Bakanlığı) hekimlere yapılan ek ödeme düzenlemesinin tüm emekli hekimleri kapsaması, çalışan emekli hekimlere ek ödemenin kesilmemesi taleplerini iletiyoruz.
Emekli hekimler arasında emekli olduğu sosyal güvenlik kurumuna göre emekli maaşları arasındaki farklılıklar bulunmaktadır.
Emekli Sandığı, BAĞ-KUR ve SSK’ dan emekli olan hekimlerin emekli maaşları arasında büyük farklılıklar vardır. SSK ve BAĞ-KUR’dan emekli olan hekimlerin Emekli Sandığından emekli olan hekimlere göre maaşları son derecede düşüktür. Bunun da en önemli nedeni emekli hekimlere ödenen ek ödemenin SSK ve BAĞ-KUR’dan emekli olan hekimlere ödenmemesidir.
Emekli Sandığı emeklisi hekimlerin ek ödemeden yararlanabilmesi için; tabip kadrosu esas alınarak Emekli Sandığı emeklisi olması; makam tazminatı ödemesi almaması ve emeklilik sonrası sosyal güvenlik kurumu ile ilişkilendirilecek çalışmasının olmaması gerekmektedir.
Sayın Bakan, ek ödeme uygulamasındaki sorunlar:
Emekli tabip 6,6 bin TL, uzman emekli tabip 8,6 bin TL ek ödeme almaktadır.
Ancak ek ödemeden;
– SSK-BAĞ-KUR emeklisi hekimler,
– Çalışan Emekli Sandığı emeklisi hekimler yararlandırılmamaktadır.
SSK ve BAĞ-KUR emeklisi hekimlere üvey evlat muamelesi yapılmasına son verilmelidir.
SSK ve BAĞ-KUR emeklisi hekimler, ek ödemelerden yararlandırılmadığı için emekli maaşları çok düşük seviyede kalmıştır. SSK ve BAĞ-KUR emeklisi hekimlere, Sağlık Bakanlığı’na tekrar atandığı zaman, belli bir süre çalışma (3,5 yıl veya daha fazla) koşulu ile Emekli Sandığından emekli olma ve Emekli Sandığı emeklisi hekimlerin yararlandığı ek ödemelerden yararlanma fırsatı sağlanmalıdır.
Emekli olup şirket sahibi olan hekime ek ödeme var, çalışan hekime ek ödeme yok!
Emekli Sandığı emeklisi olup bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olarak (SSK) çalışmak zorunda olan hekimlere hiç ek ödeme verilmezken, herhangi bir şirket sahibi veya ortağı olan, muayenehanesi olan ya da özel hastanede fatura keserek çalışan hekime ek ödeme verilmektedir. Şirketi, muayenehanesi yoksa ancak örneğin sadece işyeri hekimi olarak çalışıyorsa da ek ödeme alamamaktadır.
Sayın Bakan tüm bunların gerekçesi nedir? Neden emekli hekimler arasında ayrımcılık yapılmaktadır?
Talebimizdir;
– Emeklilik maaşına yapılan ek ödemenin SSK, BAĞ-KUR, Emekli Sandığı emeklisi tüm hekimlere ayrım yapılmadan ödenmesi ve
– Şirket sahibi veya ortağı olmadan çalışmak zorunda kalan hekimlerden ek ödemenin kesilmemesini
binlerce emekli hekimin talebi olarak iletiyor ve bu ayrımcı uygulamaya son verilmesi sözünü duymak istiyoruz.
Farklı sigortalılık statüsünden (SSK, BAĞ-KUR, Emekli Sandığı) emekli olan hekimler arasındaki maaş farklılıklarını gidermeyi amaçlayan bir intibak yasası MUTLAKA YAPILMALIDIR.
Yapılan bilimsel çalışmalar son yıllarda madde kullanımı ile ilişkili sorunların hızla artarak devam ettiğini ortaya koymaktadır. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise uyuşturucu ile mücadeleyi sadece asayiş sorununa indirgeyerek daha önce de önerdiği yöntemi en son AKP Kütahya il toplantısında yaptığı konuşmada şu şekilde ifade etmiştir: ‘’ Tekrar söylüyorum, emniyet güçlerimize tekrar talimat veriyorum: Uyuşturucu satıcısını bulduğunuz an ayaklarını kırın’’.
Oysa uyuşturucu ile mücadele salt bir asayiş sorununa indirgenemez, bütüncül ve toplumsal yaklaşım gerekmektedir.
O halde bilimsel gerçekleri konuşalım ve soralım!
Madde kullanımı ve madde kullanımına bağlı sorunlar son yıllarda neden bu kadar artmaktadır?
Düşük eğitim seviyesi, işsizlik, borçlanma, göç, fuhuş ve şiddet madde kullanımını tetikleyen faktörler arasında yer almakta ve son yıllarda bu faktörler hızla artmaktadır.
Sosyal dışlanma ve Madde kullanımı
İçişleri Bakanlığı'na hatırlatıyoruz;
· Uyuşturucu ile mücadele;
· Arz azaltımı alanı dışında kalan talep ve zarar azaltımı alanlarına yönelik hedef ve bu hedeflere ilişkin faaliyetlerin oluşturulmasında yeterli düzeyde çaba ve bütünsel bir mücadele stratejisi oluşturmakla,
· Madde kullanımını tetikleyen faktörlerin minimalize edilmesiyle,
· Madde kullanımını ve madde kullanımına bağlı ortaya çıkan problemleri ortadan kaldırmak ancak bu sorunu çağımızın ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak ele alıp uzun vadeli ve kalıcı devlet politikaları geliştirmek, gerekli önleme ve tedavi programları üretmekle mümkündür.
Meseleyi salt bir asayiş sorununa indirgeyip “bacak kırmakla” çözmek mümkün değildir.
Türkiye’de madde bağımlılığı tedavi merkezleri sayısı giderek artmaktadır.
Son 10 yılda; Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi ve Eğitim Merkezlerinin sayı ve yatak kapasitelerinin artırılmasına rağmen artan hasta talebini karşılayamamaktadır.
Türkiye’de uyuşturucu bağımlılığı tedavisi gerçekleştiren kurumlar; • Sağlık Bakanlığı’na bağlı devlet hastaneleri, • Üniversitelere bağlı tıp fakültesi psikiyatri klinikleri, • Sağlık Bakanlığı hastaneleri ile irtibatlı üniversite hastaneleri ve bazı özel hastanelerdir.
Türkiye’de uyuşturucu madde bağımlılığı tedavisi ayaktan ve yatarak tedavi olarak sunulmakta olup, 2020 yılı sonu itibariyle 133 uyuşturucu madde bağımlılığı tedavi merkezi bulunmaktadır. 55 merkezde hem ayaktan hem yatarak, 78 merkezde ise sadece ayaktan tedavi hizmeti yürütülmektedir. 2020 yılı sonu itibariyle tedavi merkezlerinin toplam yatak kapasitesi 1.279’dur. 81 ilimizin 78’inde en az bir bağımlılık tedavi merkezi bulunmaktadır. (Ağrı, Gümüşhane ve Muş illerinde tedavi merkezi bulunmamaktadır.)
Tedavi Gören Kişilerin Çalışma Durumlarının Dağılımı (%)
Madde kullanım sorunu toplumun tüm kesimini etkilemekle birlikte işsiz/yoksul kesimini daha çok etkilemektedir. 2020 yılında tedavi gören kişilerin iş durumlarına göre incelendiğinde; • %17,6’sının işsiz olduğu, • %44,1’inin düzenli bir işinin olmadığı, • %33,1’inin düzenli bir işi olduğu, • %4’ünün öğrenci olduğu görülmüştür
Eğitim ve öğretim düzeyi düştükçe madde kullanım/bağımlılık sorunu artmaktadır.
2020 yılında tedavi gören hastaların eğitim durumları incelendiğinde; • %1,7’sinin hiç okula gitmediği, • %91’inin 1-8 yıl eğitim aldığı, • %7,3’ünün 9-12 yıl eğitim aldığı görülmüştür
Uyuşturucu madde bağlantılı suçlardan dolayı ceza infaz kurumlarında bulunanların hükümlü ve tutuklu sayısı her yıl artmaktadır.
Adalet Bakanlığı verilerine göre Türkiye genelinde 2020 yılı itibariyle 366 ceza infaz kurumu bulunmaktadır. Bu kurumlarda bulunan toplam hükümlü ve tutuklu sayısı 266.831 olup uyuşturucu madde bağlantılı suçlardan dolayı ise 85.484 hükümlü ve tutuklu bulunmaktadır. 2019 yılında Türkiye’de uyuşturucu madde bağlantılı suçlardan dolayı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutuklular oranı %27,97 iken 2020 yılında bu oran %32’ye yükselmiştir.
ÖZETLE;
Eğitim seviyesinin düşmesi, işsizliğin artması, vatandaşların yaşamlarını borçla döndürmeye çalışması, ülkemize gelen göçmen sayısının hızla artması, fuhuş ve şiddet olaylarında meydana gelen artışlar madde kullanımını tetiklemektedir.
Madde kullanmaya başlama yaşının giderek düştüğü ve gençlerde madde kullanma sıklığının giderek arttığı görülmektedir.
Madde kullanımı ve bağımlılığı toplumun tüm kesimlerini etkilemekle birlikte işsiz/yoksulları daha çok etkilemektedir. Eğitim ve öğretim düzeyi düştükçe madde kullanım sorunu olanların sayısı da artmaktadır.
·Toplumsal sahiplenme olmaksızın bağımlılıkla mücadele kısmi amaçlarla ve sınırlı araç ve gereçlerle yürütülen bir çabaya dönüşmekte, bağımlılık sorunu ve sonuçları büyük ölçüde bağımlıların ve bunların ailelerinin yaşadıkları ve katlandıkları bir sorun haline gelmektedir.
Madde bağımlılarının, tedavi sonrası sosyal rehabilitasyon aşaması yeterince takip edilmediğinden, tekrar kısa sürede madde kullanmaya başladıkları belirtilmektedir.
Bu alana ilişkin yapılan bilimsel çalışmalarda belirtilen önerileri dikkate almadan, ergen ve genç erişkinlere yönelik bir planlama yapılmadan, eğitim sistemini bilimsel ve nitelikli hale getirmeden, yoksulluk ve işsizliğe karşı mücadele edilmeden salt arzı azaltıcı güvenlikçi yöntemlerle olumlu bir sonuç almak maalesef pek mümkün olamayacaktır.
Esasen bir halk sağlığı sorunu olan madde kullanımı/ bağımlılığı İçişleri Bakanı tarafından salt bir’ ’asayiş’’ sorununa indirgendiği sürece, hangi ‘’ bacak kırma eylem planı’’ uygulanırsa uygulansın önümüzdeki yıllarda madde kullanımı ve bağımlılığı toplumun tüm kesimlerini etkilemeye devam edecektir.
Tüm bunların ışığında ülkemizin bağımlılık politikalarının çağımız koşullarına uygun olarak oluşturulmasına ve ilgili tüm kurum ve kuruluşların sorumluluklarını ciddiyetle ele almalarına ihtiyaç olduğu bir kez daha görülmektedir.
Madde kullanımı/bağımlılığı bir suç değil tedavi edilebilen ciddi bir halk sağlığı sorunudur!