DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN 20496231,12%
İzmir
20°

PARÇALI AZ BULUTLU

Tanyel Asya RAUNER

Tanyel Asya RAUNER

20 Ocak 2022 Perşembe

ARAF

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Sebat Turizm bir Ayvalık klasiği idi benim için. Yedi yaşından itibaren İzmir- Ayvalık arası dokuduğum mekiklerin emektarı. Otobüs Aliağa’da mola verdiğinde bir Iira atıp makineden aldığım zıplayan toplar tek başıma yaptığım seyahatlerin en renkli anlarıydı. Mola yerindeki köpeğin de perona her yaklaştığımızda arka taraftan çıkıp geleceğini bilerek yaptığım yolculuklar, bundan belki 20 yıl önce…

Ayvalık’ta çok nadir kar yağdığına şahit oldum, her yılbaşında yağsın diye pencereye dizildiğimiz zamanlar salondaki sobanın gümbürtüsü eşliğinde. Üstüne dizilen kestaneler portakal kabuklarının kokusu ile birlikte… Ve sonunda yağan kar, kar soğuğu nedir bilmeyen Ayvalıklı çocuklar… Çıkarsın oynarsın, kardan adam yaparsın sonra 40 derece ateşle yorgan döşek yatarsın. Eğer kendini sokağa atmazsan bir sene beklemek zorunda olduğunun bilincinde kendimizi dışarı atmalarımız giyinmeyi beklemeden, beyazların içine, bundan çok zaman önce…

Şimdi ne otobüs yolculukları kaldı, ne zıplayan top makinesi ne beni bekleyen benzinlik köpeği ne de erimeye hemencik razı olan Ayvalık karı…

Ayvalık da, yollar da, simit ekmeğinin tadı da, lor kurabiyesi de; sokak kedilerinin bakışları da, mahalledeki komşular da çok değişti. Sıcak yaz akşamlarında kilisenin merdivenlerinde oturacak yer kalmazdı kalabalıktan, şimdi herkes başka yerlerde. Çocuklar artık sokaklarda oynamıyorlar akşam ezanına kadar, evimin kapısını kapattığımda demir kapının ağırlığının vermiş olduğu o tok sesin yerini başka sesler almış şimdi, merdivenlerden tanımadığım ayak sesleri geliyor, yanan ışıkların sıcağı solmuş gibi sanki, gülüşlerin neşesi kaçmış, evimin çatısında gezen kediler güzergahlarını değiştirmişler ben gittiğimden beri… Arka sokaktaki fırından poğaça da çıkmıyor artık, komşular yazları oturdukları sarımsak taşından merdivenlere dizilmiyorlar, sokaklara boydan boya sofralar kurulmuyor bayramları, ütülü mendillerin içinde aldığımız harçlıklar pahalı oyuncaklar ile yer değiştirmiş, çay demlenmiyor, çekirdek çitlenmiyor, halılar da kuru temizlemeye veriliyor sopalarla köpük köpük  yıkanmak yerine, dut silkmekten de vazcaymışlar çoktandır, beyazlar kırmızı olsun istemiyorlar.

Ayda bir kere gelen filmler, Vural Sineması'na, koltukları artık dolmayan. Otobüse binmeden büfeden aldığımız koçanlı biletler pembe mavi, yerlerini otomatik kartlara bırakmış. Yazları Cunda'ya gitmek için heyecanla beklediğimiz vagonlu traktör, sesi çıkmıyor uzun zamandır. Ben de zaten motorla gidiyorum, tek değişen onlar değil. Ama kış aylarındaki sabah ayazı, deli yağmurları, Ayvalık sapağına geldiğimdeki heyecanım, sanki "neredeydin sen bunca zamandır !?" diye kızacakmış gibi tedirginlikle yaşadığım sevinç hiç değişmiyor. Sapaktan sola dönüp Ayvalık tabelasını gördükten sonra,- ki tabeladaki nüfus bilgisinin yanına (-1) yazmışlar-, her gördüğümde gülümserim kendi kendime. Ayvalık'a karşı hissettiğim ve anlatamadığım, ah tam da şöyle yazsam istediğimi aktarabileceğim dediğim ne varsa işte o (-1)' de saklı. Hiçbir yerli olamamak, çocukluğumun, ilk gençliğimin geçtiği, motor tutkumun üç tekerlekli bisikletimle  Taksiyarhis Kilise’sinin bahçesinde filizlendiği bu kente artık yabancı olmak…

“Rüzgar gibi özgür olun” demiş Anton Çehov, o yüzden aşığım iki tekere, göğüs kafesime vuran inatçı rüzgara, bana verdiği özgürlük duygusuna. Schopenhauer der ki: "Yalnızlığı sevmeyen özgürlüğü de sevmez." Araf'ta kalacağımı bile bile yalnız ve özgür olmayı seçtim, ait olmamayı, dünyalı olmayı… Sadece siyah ya da sadece beyaz olmayı değil; benim gibi grinin enginliğinde yaşamayı seçmişlere selam olsun…