DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN 20641601,33%
İzmir
20°

PARÇALI AZ BULUTLU

Tanyel Asya RAUNER

Tanyel Asya RAUNER

20 Ocak 2022 Perşembe

BONCUK OYUNU

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Magister Ludi Josef Knecht’in hayat öyküsünü konu alan, eleştirinin nasıl sert ama aynı zamanda da naif bir şekilde yapıldığının kanıtı olan ve Hesse‘ye 1946 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü getiren kitabı Boncuk Oyunu ile ilgili yazmak istedim. Bu istek kitabı ikinci kez okuduğumda iyice alevlendi ve bana hissettirdiklerini unutmadan yazıya dökmeliydim. Hermann Hesse 1871 yılında Calw şehrinde doğmuş ve Alman Edebiyatı’nın en güçlü yazarlarından biri olmasının dışında savaş dönemini deneyimlemiş ve etkisi altında kalan birisi olmasına rağmen kitaplarını okuduğunuzda yumuşak mizacını hemencecik hissedebileceğiniz bir yazar. Kendisini en çok Sidharta kitabı ile tanımamıza rağmen ardında birçok eser bırakmış, barışçıllığından ve doğaya olan saygı ve sevgisinden hiçbir zaman ödün vermemiş örnek bir kişilik olmuştur. Bununla birlikte doğu edebiyatına olan ilgisi ve yetkinliği ile de göze çarpmaktadır. 1932 ile 1948 yılları arasında kaleme aldığı Boncuk Oyunu adlı eseri ise ustalık eseri olarak görülmektedir. 23. yüzyılda ve aslında var olmayan bir ülke olan Kastalya’da geçen bu romanda dikkatler en çok mistik kavramlarla dolu olan, usa ve meditasyona dayalı, elit kişiler tarafından oynanan Boncuk Oyunu üzerine kurulu. Seçilen özel öğrencilerin normal okullardan elit okullara gönderildiği ve bu elit okullara seçildikten sonra dış dünya ile ilişkilerinin kesildiği bir ortam içerisine giriyor öğrenciler, uyum sağlayabilen hayatları boyunca bu tarikatın bir üyesi ve ona hizmet eden bireyler olarak kalırlarken, uyum sağlayamayanlar ise evlerine geri yolanıyorlar. Müzikten, matematiğe, bilimden sanata kadar birçok dalda kaliteli eğitim veren bu kurumlar bünyelerinde barındırdıkları öğrencilerin gelişmelerine yardımcı olup daha sonra da bu sisteme faydalı, çarkları döndürebilecek elemanlar haline getiriyorlar.

Öğrencilerin bir kısmı öğretmen olurken, yüksek mevkilerde başarılı olabilecekleri ise ‘Magisterlik’, yani Boncuk Oyunu’nun sürekliliğini sağlayacak ve geliştirmeye kendini adamış öğretmenler olarak görevlendiriyorlar. Bu tarikata üye olanların dış dünya ile ilişkilerinin bulunmamasının yanında, evlilik yapmamaları, mal ve mülk edinememeleri de dikkat çeken noktalardan bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor. Boncuk Oyunu ise her büyük fikir gibi belli bir başlangıca sahip olmayan bir düşünce sistemine temelli. Kendi özel diline ve gramer yapısına sahip, hem kurması hem de oynaması emek isteyen bir oyun olarak okuyucuya sunuluyor. Ana karakterimiz olan Josef ise müzik yeteneği sayesinde elit okula seçilen ve öğrenimin tümünü bu okullarda tamamlayan, magisterlik unvanını alacak kadar zeki ve disiplinli bir boncuk oyuncusu haline geliyor. Üniversite yıllarından sonra da Kastalya’dan çıkmayan ve burası için hizmet eden bir kişilik olarak yaşamaya devam ediyor. Hem sistemin gerekliliklerini yerine getiren, hem de sistemin eksikliklerini ve ona göre yanlış olan yönlerini eleştirebilen bir karakter olarak buluyoruz onu Hesse’nin bu romanında. Sisteme eleştiri getirebileceği bir pozisyona geldiğinde bunu çok zekice bir dille, ki üst düzey bir Boncuk Oyuncusu olmak bunu gerektiriyor, elindeki tüm imkanları, pozisyonunun getirdiklerini kaybedecek dahi olsa açıkça dile getirebilen bir elit. Normal okuldan elit okula geçeceği haberini aldığı ilk gün içinden bir türlü atamadığı yalnızlaşma ve soyutlanma duygusunun bir nedeni olduğunu düşünüyordu, belki de onun gibi olan diğer çocukların içinde her şey daha farklı olacaktı, ancak elit okuluna geçişinin üzerinden çok bir zaman geçmeden ‘serbest’ kavramına kafası takılmıştı bile. Kimdi serbest olan? Ya da insan ne ile uğraştığında serbest olabilirdi? Bu serbestliğin tekeli kime aitti?

Tarihin bir parçası olan, ancak tarihi inkar eden bir tarikatta kendine en yüksek mevkiyi bulmuş olsa da huzurlu bir alan yaratamamasına yol açıyordu tüm bu sorular. Neredeyse ömrünün tümünü bu görev için harcayan Josef’in en sonunda her şeyden vazgeçip uzun yıllardır hayalini kurduğu hayata yelken açışına şahit oluyoruz. Aslında birbirinden ayrı gibi gözüken, ancak birbiriyle sıkı sıkıya bağlı olan bu iki dünyanın neden barış içinde yaşamadığına kafayı takmıştır ana karakterimiz. İkili sistemde çalışan evrende geceyi gündüzden, siyahı beyazdan ayırmak gibi mi düşünüyordu acaba bu konuda? Solumak için havaya, yemek için ekmeğe ihtiyaç duyan insanın sadece soyutlamalar ile yaşayamayacağını; biraz da dönüp kendimizi eleştirebilecek kadar olay örgüsünün dışından kendimize bakmamızı öneriyor. Yaşadığımız bu çağ için de geçerli değil mi Knecht’in düşünceleri? Öğretmenlik mesleğinin kutsallığından, özeleştiriden yoksun bir yaşamın getireceği acılardan, sadece hayal dünyasında yaşayan ve gerçekliğin kıyısına bile yaklaş(a)mamış olan düzenlerin sonunda gerilemeye mahkum olduğundan bahsediyor Hesse inanılmaz bir üslup ve kelime cambazlığı ile… Bulunduğumuz zamandan neredeyse yüz yıl öncesinde yazılmış bir eser olmasına rağmen insanlığın problemlerinin hangi zaman diliminde olursa olsun birbiri ile örtüştüğünü ve peşinden koştuğumuz şeylerin benzerliğini vuruyor yüzümüze.

Öğretmenin ve öğrenmenin asıl olan olduğunu, gerisinin ise sadece birer araç olduğunu anlatmaya çalışıyor ve bunu yaparken kırıp dökmeden yapıyor olması da vurucu nokta oluyor. ‘İki kere ikinin kaç ettiğini fakülteler değil, sayın generaller bilir.’ cümlesine bir karşı çıkış var eserin tamamına hakim olan. Genç nesillere ulaşmanın bir ülkenin geleceği için ne kadar elzem olduğunu ve bu yönde atılan her adımın aslında ülkenin geleceğini şekillendireceğini anlatmak istiyor okurlarına. Hesse’nin İkinci Dünya Savaşı esnasında ve sonrasında da yazmaya devam ettiği bu romanında Alman Edebiyatı’nın savaş sonrası görece kasvetli havasının hissedilmediği ve aynı zamanda ‘Bildungsroman’ kategorisine giren bu baş yapıt size sadece bir roman değil bir dünya görüşü kazandıracak. ‘Gignit autel artificiosam lusorum gentem Cella Silvestris.’ ‘Ama Waldzell o usta boncuk oyuncularını çıkarır bağrından.’ Waldzell’e doğru bir yolculuğa başlamaya hazır mısınız? ‘Çünkü bir büyü içerir her başlangıç…