DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN 20499790,44%
İzmir
18°

AZ BULUTLU

Tanyel Asya RAUNER

Tanyel Asya RAUNER

20 Ocak 2022 Perşembe

DÜNYAYI VERELİM ÇOCUKLARA…

0

BEĞENDİM

ABONE OL

'Dünyayı verelim çocuklara, hiç değilse bir günlüğüne,

Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar.

Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında.

Kocaman bir elma gibi verelim, sıcacık bir somun ekmek gibi, hiç değilse bir günlüğüne doysunlar.

Dünyayı çocuklara verelim bir günlükte olsa, öğrensin dünya arkadaşlığı.

Çocuklar dünyayı alacak elimizden ölümsüz ağaçlar dikecekler.’

Nazım Hikmet RAN

Nazım Hikmet’in de dediği gibi yapmamız gereken tam da bu. Her çocuk bir rüya, bir dünya, bir şiir kendi içinde; onu görmeyi, okumayı bilene…. Hepsi birer renk  renk paletinde; yansımaları ayrı ayrı ve güzide…

Peki görebiliyor muyuz bu renkleri ya da daha da önemlisi hissedebiliyor muyuz içimizde? Marifet sesleri duymakta değil sadece, bir de sesleri görebilmek var işin içinde… Oliver Sacks’ın eserlerinden birinin ismidir ‘Sesler Görmek’. İşitme Engelli bireylerin dil öncesi ya da dil sonrası dönemlerinde yaşadıkları sıkıntıları, topluma ayak uydurmaya çalıştıkları süreçleri ve kendilerini hayata dahil etme çabalarını konu alıyor. ‘İşitemiyor’ olmanın aslında hayatla aralarındaki köprüleri nasıl yıktığını anlatıyor.

Peki biz ‘İşittiğimiz ve İşitildiğimiz’ dünyada nasıl kuruyoruz köprülerimizi? Çocuklarımızla ya da yakın çevremizde bulunan çocuklarla (özel durumlu olsun ya da olmasın) nasıl kuruyoruz ilişkilerimizi? Oynadıkları oyunlardan, seçtikleri oyuncaklardan, çizdikleri resimlerden ne kadar haberdarız?

Oyun çocukların dili; oyuncaklar ise kelimeleridir. Sözlü olarak ifade edemediklerini oyun aracılığı ile aktarırlar bizlere.

Erikson’un ya da Freud’un gelişim basamaklarını takip ettiğimizde bazı önemli kırılma noktaları ile karşılaşırız ve bu noktalar bize çocuğun dolayısıyla da ebeveynin izleyeceği bir yol haritası sunar. Periyodik olarak takip edilmesi gereken bu sürecin ya da herhangi bir problemle karşılaşıldığında bize önemli ipuçları verebilecek olan ve çocuğun bilişsel, kaba motor, ince motor ve dil kullanımı alanlarındaki gelişimini izleyebileceğimiz ‘Peabody, AGTE, Benton vb.’ testlerin erken dönemden itibaren uygulanmayışının sonuçlarından bahsedelim.

Bir çocuğun( bireyin) özel durumu ne olursa olsun (özel durumu olmasına da gerek yok.) yaşamının ilk aylarından itibaren uygulanabilecek bu testler ve bu testlerin sonuçlarından yola çıkılarak verilecek destekten mahrum kalması bu bireylerin topluma adapte olma kabiliyetinden önce kendini tanımaktan, ailesi ya da çevresi ile sağlıklı bir iletişime geçmekten ve en önemlisi de onlar için kritik bir önem taşıyan Oyun Çağı’nın düzgün bir temele oturamayışından kaynaklı bir mahrumiyet doğurabilir.

Karalama Evresi ve Bireysel Oyun Evresi ile başlayan iletişim kanalları neredeyse tıkanma aşamasına gelir ve bir sonraki evre olan Akranları ile Oynama sürecini sekteye uğratabilir. Bilişsel, duygusal ve fiziksel gelişimleri için son derece elzem olan bu safhalara ulaşamadıkları gibi ilerlemek yerine negatif yönde bir tablo ile karşılaşılma riski de söz konusu olabilir.

ÖÖG, DEHB, Otizm ya da Asperger Sendromu gibi özel durumu olan ve tanısı konan bireylerin bu tanıyı ne zaman aldıkları bu nedenle büyük önem arz etmektedir. Okul çağına gelindiğinde ise yeterli desteği alamamış bireylerin akademik başarı konusunda yaşıtları ile aynı performansı göstermeleri beklenemez.Yerleştirildikleri yarı zamanlı ya da tam zamanlı kaynaştırma sınıflarında da beklenen ilerlemeyi gösteremezler.

Bu aşamada değinilmesi gereken bir diğer nokta ise eğitim kurumlarında çalışmakta olan alan öğretmenleri ile özel eğitim öğretmenlerinin eş zamanlı ve birbirlerini tamamlayıcı şekilde çalışmalarıdır. Konuya ilişkin yapılan araştırmalarda ve okullarda karşımıza çıkan tabloda ebebiyat, coğrafya, felsefe, matematik, fizik, kimya, biyoloji gibi alan derslerine giren öğretmenlerin sadece kendi alanlarında uzmanlaştıklarını; ancak sınıflarında bulunan özel durumlu öğrencilerine yönelik eğitim almadıklarını görmekteyiz.

Özel durumlu çocukların akademik başarısının hangi seviyede olduğunu tespit etmenin dışında onlar ile nasıl iletişime geçebileceklerini ve akranları ile olan ilişkilerini gözlemle fırsatlarının bulunmadığını da eklemek durumundayız. Bu çocuklarımızın sosyal hayata karışmaları, akranları ile sağlıklı diyaloglar kurabilmeleri ve hayal dünyaları ile realite arasında daha kolay bir geçiş sağlayabilmelerinin yardımı ile akademik süreçlerinin gelişebileceğini de unutmamalıyız. Özgüvenlerinin uzun uğraşlar sonucunda pekiştirilebildiği bir süreçte bu duygunun herhangi bir olumsuzlukla karşılaştıklarında çabucak yok olduğunu göz önünde bulundurarak yakından takip edilmeleri ve desteklendiklerini hissetmeleri gerekmektedir.

Tüm bunların ışığında yürüdükleri bu yolda sadece onların çabası tek başına yeterli olmamakta; ailelerinin ya da o çocukla ilgilenen kişilerin ve öğretmenlerinin de iş birliği içerisinde hareket ederek, bir takım çalışması ortaya koymaları gerekmektedir.

Her çocuğumuz bir cevher ve işlenmeyi bekliyor. Onların elinden tutup yürümek istedikleri yolda onlara ışık olmamız dileğiyle…