Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Prof. İrfan Palalı

BİLİNENİN TEKRARI

Ne mi düşünüyorum? Mutfaktaki fazlalıkları boşaltmayı, mutfağı genişletmeyi düşünüyorum. Artık yıllardır orada duran digital radyoya ihtiyacım yok. Müzik dinlemek istersem avucumun içine sığan akıllı telefonum yetiyor da ondan. 

Yürüyorum; zaten dururken nedense pek düşünemem. Benimkine de yürümek denmez hani; kah duruyorum, bügün biraz çekilmiş görünen azmağın sularını izleyip, kıyıdaki kurumuş çamur kümesin üstünde hiç kıpırdamadan durmuş günün planlamasını yapan martıları izleyip, sonra tekrar hareketlenip kendime göre el kol hareketi ile jimnastik yapıyor;  kah kıyıdaki beton çalışmaları nedeniyle karşıya kaçıp sığınmış allı turnaların allarını sezmeye çalışıyorum, göremiyorum. 
İnsanoğlu çoğalıp daha fazla yaşam alanına ihtiyaç duydukça diğer canlıların habitatlarına bilerek veya bilmeden saldırıyor. Bu kaçınılmaz, çok üremenin sonucu bir döngü. Kendi yerleşiğine sığmıyor. Sonuç başka canlının hakkına saldırı. 

Neyse düşünceleri karıştırmayayım, bu başka uzun bir yazı konusu. Dünden bugüne asıl derdim, yoğun düşüncem teknolojideki gelişmeler ve bizim, insanoğlunun bu büyük sıçramaya uyumdaki yetersizliğimiz. Churchill ne zaman demiş hatırlamıyorum, ama ben lise yıllarımda Türkçe kitaplarından hatırladığım şu lafını hiç unutmadım; “Dünya son yarım asırda yirmi defa küçülmüştür.” Kastı uçağın yaşama girmesi idi herhalde. Şimdi düşünüyorum; siz seversiniz sevmezsiniz, bence uygarlık için bu zat Ayasofya imamı diye namlanan, evrenin oksijen hırsızı, trene bakmayı seven iki ayağı üstünde yürüyen canlıdan daha yararlı olmuştur. Kesin. Acaba Churchill, ki o bence büyük adam, kendisinden 50 yıl sonra teknolojinin buralara geleceğini ön görmüş müdür, bilemiyorum. Ben diyorum ki dünya küçülmekle kalmadı, mini minnacık oldu ve artık avucumuzun içinde. Daktilo elimizde, telefonumuz cebimizde , TV belimizde, kütüphanemiz sırtımızda, fotoğraf makinamız ve albümümüz TV'mizin üzerinde, bankamız evimizde teknolojik donanımla yaşıyor, yürüyor koşuyor, hatta yüzüyoruz. 

2000 yılında yazdığım ilk romanımda harcadığım top top kağıtla bir kaç ay önce çıkan romanımın karşılaştırrmalı  yazım serüvenleri geçiyor aklımdan. Tengrim sen aklıma mükayyet ol diyorum. Şimdi bu yazıyı gazete editörüne gönderip, bilemedin on dakika sonra köşede yayınlandığını görmek artık bana olağan oldu.

Yürümekten yorulmadım ama sıkıldım, eve dönüyorum. Bir de ne göreyim benim demin geçerken selamımı duyuramadığım martı hala aynı yerinde aynı pozisyonda durmakta. Ses etmeden yanından geçtim, anlaşılan mevzu derin. Konu yemek mi, göç mü, aşk mı bilinmez. Ama duruşu enfes bir tablo. Yeteneğim olsa ve resim yapabilsem çokça martı resmî yapardım sanırım.

Prof. İrfan Palalı

1950 yılında Şanlıurfa’da doğdum. Tıp eğitimimi tamamlayarak profesör unvanına ulaştım. Üniversite yıllarında başladığım edebiyat yolculuğum, özellikle toplumsal meseleleri ele alan romanlarla devam etti. 2002 yılında yayımlanan "Tehcir Çocukları" adlı ilk romanım, Türkiye’de tabu olan Ermeni sorununu gündeme taşıdı ve büyük yankı uyandırdı. Ardından "Taşların Ağıtı" (2005), "Sünnet Çocukları" (2008) ve "Özgürlük Düşleri" (2016) adlı romanlarımı yayımladım. Şu anda İzmir’in güvenilir gazetesi Demokrat Gündem bünyesinde yeni romanım "Testosteron" üzerinde çalışıyorum.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

three × 3 =

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

TÜMÜ