Bu gün düşünmeye erken başladım. Belki biraz da yalnızlığın etkisi ile yatağa erken gidersen böyle olur diyorum düşününce kendime. Sabah beş olunca şeytan gibi gözlerim felfecir okuyor. Ondan sonra bekle ki şafak gelsin, tembel güneş görünsün.
Ha babam de babam bende bu arada saçma sapan düşünceler üretiyorum.
Bu sabah aniden sabahın ıssız sessizliğini bozan habercisi gök gürültüsünün getireceği yağmuru beklerken inekleri düşünüyorum. Buzağıların annesini yani.
Bu inekler konusu yeni farkındalığını hissettiğim bir konu. Meğer ben Betül’den sonra ineğe bağımlı imişim. Belki de Betül’den bile önce. Sütünü içiyor, peynirine tutkun, yoğurdu tercihim, etti vazgeçilmezimmiş meğer ki. Ya kakası, belki sidiği cabası.
Onlarda tarlama gübre. Ayakkabılarımız çoğunluk, seccademiz onun derisi. Vesaire vesaire. Meğer insanoğlu ne çok bağlıymış ineğe. Bazıları bunu fark etmiş, etmiş de tanrı bile yapmış kendine. Birileri bu dünyada şifa diye inek boku banyosu yapmakta. İneklerin yaşamımızdaki yerini görmemek, hele hele sütte ineği kesmek ne aymazlık.
Ayağına değil, kendi beynimiz kurşun sıkmak gibi. Gazeteme bu köşe yazımı yazarken güneş sapsarı kış ışığı ile gelmiş günün yaşam heyecanını getirmiş, ben de televizyonda Bay Kemal’in konuşmasını izlemekteyim.
Onu dinlerken iki yıla yakın bir süredir bu adamın ülke için çabasını, altılı masayı toplayışı, aksatmadan bir yıldır usta bir orkestra şefi gibi işleri yüzüp yüzüp kuyruğuna getirmesini, iyi niyetini, insan sevgisini düşünüyorum.
Ülkesinin iyi geleceğinin özlemini yüz mimiklerinden bulmaya çalışıyorum. İnşallah bu toplum bu buzağının anasını kesmez, yararını göz ardı etmez, en verimli çağında ondan faydalanma farkındalığına girer diyorum vesselam.
YORUMLAR