Afet bilinci ile çevre ve iklim değişikliğinin ne alakası var? Evet soru aynen bu şekildeydi..
“Afet bilinci ile çevre ve iklim değişikliğinin ne alakası var?” diyor, aradaki döngüsel ilişkiyi anlayamıyorlardı.
İzmir’i acıya boğan 30 Ekim İzmir Depreminin hemen sonrasında, afet yönetimiyle ilgili artık rutinin dışına çıkmak, farklı şeyler yapmak ve yeni şeyler söylemek gerektiğini düşünerek bir araya gelen meslekten uzmanlar ve gönüllüler, yeni bir STK girişimi için kurucular kurulunu oluşturduk. Yenilikçi, akılcı, bilimsel, proaktif, toplum tabanlı, uygulanabilir ve bütüncül bir yaklaşımla yeni bir dernek kurmaya karar verdik. Sadece afetlerden sonrasına endeksli bir arama kurtarma derneği olmakla yetinmeyerek, afetlerin öncesindeki risk yönetimine ağırlık veren ve bütünleşik afet yönetim sistemini savunan bir tüzük ve çalışma programı hazırladık. Nihayet 17 Kasım 2020 tarihinde “İzmir Afet Bilinci ve Risk Farkındalığı Derneği” adıyla kısa adı İZ-AFED olan derneği kurduk.

Kuruluşumuzun 1. Yıl dönümüne gelindiğinde, toplumda afet bilincini yaygınlaştırmak için epeyce eğitim ve farkındalık etkinlikleri düzenlemiştik. Ancak hala bir şeylerin eksik olduğunu hissediyorduk. Aradan geçen zaman zarfında yaşanan çevresel ve iklimsel afetler, artık afet bilinci ile çevre ve iklim farkındalığının birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini hissettirdi. Çünkü çevre kirliliği ve tahribatı, atmosferde sera gazı emisyonunu artırarak küresel ısınmaya sebep oluyordu. Bu ısınma iklim değişikliğine, iklim değişikliği ise (aşırı sıcaklar, kuraklık, su kıtlığı, kıtlık, orman yangınları, ani ve aşırı yağışlar, sel-su baskını vb.) meteorolojik afetler olarak hayatımızı etkiliyordu. Bu gerçeklikten hareketle İZ-AFED’in 1. kuruluş yılında yaptığımız tüzük kurultayı ile dernek adını, tüzüğünü, çalışma gruplarını ve logosunu güncelledik. Artık bütüncül bir bakış açısına sahip olarak, İzmir Afet Bilinci, Çevre ve İklim Farkındalığı Derneği olarak yola devam etmeye karar verdik.

Afet yönetimi ve sivil savunma camiasından tanıdıklar, derneğimizin yeni adını duyunca epeyce şaşırıp, garipsediler. “Niye sizinki de bir arama kurtarma derneği değil? Hadi afet bilinci anladık da, çevre ve iklim farkındalığı ne oluyor? Yoksa siz de mi şu entel-dantel çevrecilerden olacaksınız?” gibi komik ve bir o kadar da saçma sorulara çok muhatap olduk. Kimseyi kırmamak için de hepsine tek tek anlatmaya çabaladık. Ancak algılamaları zor oldu. Çünkü alışılmış ezberi bozmak oldukça zordu. Onlara göre “afet” demek, sadece deprem demekti. Afet yönetimi ise deprem afetinden sonra yapılan işler, özellikle de arama kurtarma demekti. Böyle kodlanmış. Bunun dışına çıkmak, olay ve olguları sebep sonuç ilişkisi içerisinde düşünmek ve kavramak zor geliyordu.
Biz buna kulak asmadan yolumuza devam ettik. 2022 yılından itibaren her yıl 5 Haziran Dünya Çevre Gününde alanlarda olduk. Stantlar açtık, çevre bilinci üzerine farkındalık afiş ve broşürleri hazırlayıp stantlarımızda sergiledik. Çevre bilincini topluma anlatmak, çevre tahribatı ile iklim krizi ve afetler ilişkisini bilince çıkarmak için yoğun çaba harcadık. 2023 yılında Bornova Büyük Parkta, paydaş STK’lar ve Bornova Belediyesi ile ortak düzenlediğimiz 5 Haziran Dünya Çevre Günü etkinliğinin “çevre hakkı” teması ile kutlanmasına öncülük ettik. Çevre hakkını o gün kürsüde tüm katılımcılara yaşamla ilişkilendirerek ve ayrıca tiyatro gösterisiyle de destekleyerek anlattık.
Bu çabaların yanı sıra özellikle deprem afetinden sonra kentlerde yapılan kuralsız ve kontrolsüz bina yıkımlarıyla uğraştık. Bu vahşi yıkımlarla çevreye saçılan kanserojen asbest maruziyeti nedeniyle baş gösteren çevre ve halk sağlığı sorunlarına mercek tutup, toplumsal farkındalığa çabaladık. Dahası bu sorunun çözümü için konunun birincil derecedeki muhatabı olan belediyelere basın aracılığıyla defalarca çağrıda bulunarak “yıkımlara ruhsat verdiğiniz binaların yıkımlarını yerinde denetleyin” dedik. Tüm bu çalışmaları koordine etmesi için dernek bünyesinde çevre mühendisi üyemizin öncülüğünde “Çevre İklim, KBRN ve İkincil Afetler Ekibi” kurduk.
Ülkemizde çevre sorunları hepimizin malumu. Gün geçmiyor ki ülkenin bir yerinde bir çevre katliamı, bir eko-kırım yaşanmasın. Ormanların yakılarak yada maden sahası açmak için veya imara açılarak tahrip edilmesi, su kaynaklarının vahşi sulamayla yitirilmesi, fosil yakıtların sebep olduğu hava kirliliği, artan sera gazı emisyonu, akarsu ve denizlerin kirletilmesi, toprağın kontrolsüzce kullanılan pestisit-herbesit-insektisitler ile kirletilmesi, kimyasal, radyoaktif ve tehlikeli atıklar, asbest silis-silika ve benzeri kanserojen tozlar, plastik ve çöp sorunları ve daha bir çok şey… Tüm bunlara karşın, çevreyi koruma bilinci ise toplumun geneline oranla oldukça yetersiz. Toplumun büyük bir kesiminde çevreyi korumak, sadece bir avuç entelektüel insanın boş zamanlardaki uğraşı olarak algılanıyor. “Çevre hakkı” kavramını duymayan, bilmeyen ve bu hakkına sahip çıkma gereği duymayan milyonlar var.
Ne yazık ki afetlerde olduğu gibi, çevre sorunlarında da ‘geri dönülmez noktaya gelinmeden önce’ adım atılmıyor ve önlem alınmıyor. Bu eksiklik, geleneksel “yara sarmacı” reaktif anlayıştan kaynaklanmaktadır. Oysa önceden önlem almak, afet tehlikelerinde olduğu gibi çevre tahribatlarında da zararı azaltmanın en etkili yoludur. Bunun adı ise proaktif yaklaşımdır.
Çevre tahribatı, küresel ısınma-iklim krizi ve meteorolojik afetler arasındaki döngüsel ilişkinin farkında olarak diyoruz ki; afetlere karşı mücadelede çözüm, çevreyi korumaktan geçiyor. Yani defansı çevre sahasında kuracağız. Çevremizi temiz tutarak, ekolojik dengeyi koruyarak, aynı zamanda afetlere karşı mücadelede de zarar azaltıcı önemli bir iş yapmış olacağız.
Bilge önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi; “çevreyi korumak, aklın gereğidir”. Çevreyi korumak, aynı zamanda insanlığın geleceği için de yegane seçenektir. Çünkü biz bu dünyayı, çocuklarımızdan ödünç aldık. Ve gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmakla vicdanen sorumluyuz.
Sağlıklı ve dengeli bir çevrede, afetlere dirençli kentlerde, insanca koşullarda yaşamak umuduyla; herkese esenlikler diliyorum.
YORUMLAR