DOLAR 32,8826 -0.25%
EURO 35,1821 -0.54%
ALTIN 2.449,68-0,30
BITCOIN 1987440-2,02%
İzmir
30°

AÇIK

üst menü altı

KELEBEKLER

ABONE OL
30 Kasım 2022 10:25
0

BEĞENDİM

ABONE OL

18 Kasım Cuma günü  İzmir’de bir söyleşi vardı. “Demokrasi, İnsan Hakları ve Kapsayıcılık” konulu söyleşinin onur konuğu Minou Mirabal’dı. ‘Mirou Mirabal kim ki, gelmiş bir söyleşinin onur konuğu olmuş?’ dediğinizi duyar gibiyim. 25 kasımlarda anlatılan; Dominik Cumhuriyetindeki Mirabal kardeşler var ya, hah işte o kardeşlerden Minerva Mirabal’ın kızı.

Dominik Cumhuriyeti’nde, 1930 yılında ülke yönetimini ele geçiren Rafael Trujillo, 30 yıl boyunca ülkeyi diktatörlükle yönetmişti.  Minerva, Patria  ve Maria Teresa Mirabal, eşleriyle birlikte bu diktatöre karşıydılar;  Clandestine Hareketine katıldılar. Minerva’nın Kod adı Kelebek olduğu için onlara Kelebekler deniyordu. Diktatörlük karşıtı mücadelelerinde ağır baskılar yaşadılar, hapis cezalarına çarptırıldılar. 25 Kasım 1960'da kız kardeşler tecavüz edilip öldürüldüler. "Araba kazasında" öldükleri duyuruldu. Mirabal kardeşlerin öldürülmesinden bir yıl sonra Clandestine Hareketi diktatörlüğün sona ermesini sağladı. 1999 yılında Birleşmiş Milletler, 25 Kasım'ı "Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü" olarak kabul etti.

Her 25 Kasım’da adı geçen bir kadın devrimcinin kızı kanlı canlı karşımızdaydı. Müthiş bir duygu… Söyleşi başlamadan Mirabal Kardeşlerle ilgili bir belgesel izledik. Annesini 4 yaşındayken kaybetmiş Mirou. Birkaç yıl sonra da babasını. Onu dört kız kardeşten hayatta kalan teyzesi büyütmüş. Belgeselden sonra başlayan söyleşinin başında çok duygusaldı. Küçücük yaşta annesini ve babasını kaybeden bir kız çocuğuydu o. Anne ve babasıyla hiç paylaşılmamış, yaşanmamış günlerin özlemi vardı gözlerinde, sesinde.

Ülkesini diktatörlükten verdikleri savaşımla kurtaran 3 lider kadından birinin kızıydı. Dominik’teki, Türkiye’deki ve dünyadaki kadınların o günden bugüne geldiği yeri çekinmeden kalbini açarak, yüzünde sıcacık bir gülümsemeyle anlattı. “Ailemin pek çok üyesi demokrasi eksikliğinden hayatını kaybetti. Biz asla var olanla yetinmeyeceğiz, önümüzde yapacağımız çok iş var.” dedi.

‘Önümüzde yapacağımız çok iş var…’

Bianet’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber siteleri ile ajanslardan derlediği verilere göre: Erkekler, Ekim’de Türkiye'de en az 32 kadını öldürdü. En az 70 kadına şiddet uyguladı. En az 16 kız ve oğlan çocuğunu istismar etti. En az 13 kadını taciz etti. 14 kadını da seks işçiliğine zorladı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ise Ekim 2022’de 38 kadının öldürüldüğünü açıkladı. Bu kadınları yakınları olan erkekler öldürdü. ‘E, bu rakamlar birbirini tutmuyor!’ diyorsunuz, değil mi? Ülkede ayda kaç kadının, kim tarafından, neden öldürüldüğünü veren resmi rakamlar yok. Konuyla ilgili kurumlar ulaşabildikleri rakamları, “en az” vurgusuyla paylaşıyorlar. Bu nedenle rakamlar birbirini tutmayabiliyor.  Cumhuriyetten önce nüfus sayımlarımda kadınlar sayılmıyormuş. Günümüze kadar bir arpa boyu yol gelinmiş. O gün dirileri sayılmıyormuş, bugün kadınların öldürülmesi bir şey ifade etmiyor. Ölüleri sayılmıyor, istatistiklere girmiyor. Yazık…

Oysa öldürülen her bir kadın bir yaşam… Başak Cengiz İstanbul Ataşehir’de işten oteline yürürken; elinde samuray kılıcı bulunan bir kişi karşısına çıktı. Saldırgan kılıcı, hiç tanımadığı 28 yaşındaki kadının karnına sapladı ve öldürdü. Özgecan Aslan Mersin’in Tarsus ilçesinde 11 Şubat 2015‘de, minibüsteki son yolcuydu. Tecavüze direndiği için bir minibüste öldürüldü.. Aslan’ın yanmış bedeni 12 Şubat 2015 günü suçu işlediğini itiraf eden kişinin jandarma ekiplerini olay yerine götürmesiyle bulundu. Pınar Gültekin Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde öğrenciydi. Katili Gültekin'e şiddet uygulayarak onu bayılttıktan sonra boğduğunu sorgusunda itiraf etti.

“Dünyada her şey kadının eseridir.” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ten “kadın ve erkeğin eşit olması fıtrata ters.” denilen noktaya savrulduk. Kadın cinayetleri, kadına şiddet, tecavüz politiktir. Çünkü;

Kadına şiddet, kadın cinayetleri eğitimle önlenebilir, yeter ki eğitim politikalarını belirleyen erk bunu gerçekten istesin. Kadına yönelik şiddetle mücadeleye, eğitimin her basamağında ders programlarının düzenlenmesiyle başlanmalıdır. Kadına şiddetin, istismarın insanlık suçu olduğu, kadınla erkeğin eşit olduğu öğretilmelidir. İletişim araçları; yazılı basın, televizyon programları ve diziler, geniş kitlelere ulaşabilmek için önemli. Feodalliğe, ağalara, ikinci eşlere, belinde tabancayla gezen, eşini döven erkeklere güzellemeler yapan dizi senaryoları titizlikle ele alınmalıdır. Liderler, politik figürler, kullandıkları dile özen göstermelidir. Bunlara rağmen şiddetin, tecavüzün önüne geçilemiyorsa; verilen cezalar caydırıcı olmalıdır. Katillere takım elbise giydiği, kravat taktığı için ‘iyi hal’ indirimi uygulanmamalıdır.

25 Kasım günü kadınlar yine alanlardaydı. İzmir’deki Gece Yürüyüşü saat 19:00’daydı. Saat 18:30 civarında Alsancak’a gittik. Trafik tıkanmıştı. Milim milim hareket eden araçlar. “Cuma akşam trafiğidir. Olabilir.” diye   düşünüyorduk ta ki Talatpaşa Bulvarı’nda TOMA’yı ve 3 otobüs polisi görünceye kadar. Aklıma Mirabal Kardeşleri anlatan Kelebekler Zamanı Filmi geldi. Filmdeki not aldığım şu cümle beni çok etkilemişti:” Rafael Trujillo, insanları diktatörlüğün en güçlü iki reçetesiyle besliyordu. Ekmek ve korku..”  Filmde diktatör insanlara açlıktan ölmeyecekleri kadar ekmek veriyor ve müthiş bir baskı uyguluyordu. İnsanlar bir şey yaparlarsa başlarına ne gelecek korkusu ve tedirginliği ile yaşıyorlardı. Siz bugün aynı tedirginliği yaşıyor musunuz?

Ama ah o kadınlar yok mu, o kadınlar… Polisin, korkunun gözünün içine bakarak yürüdü gitti Gece Yürüyüşüne. Çünkü;

* Bir kadının günün her saatinde, gönül rahatlığıyla sokağa çıkmasını sağlamanın devletin görevi olduğunu düşünüyorlardı.

* Şiddete uğrayan bir kadın için:”Kız mıdır, kadın mıdır, bilemem” denmesinden hoşlanmıyorlardı.

* Kadınlar istediği eğitimi alsın istiyorlardı.

* Eşler kaç çocuk istediklerine kendileri karar verir. Üç çocuk, beş çocuk öneriliyorsa; bunu söyleyen çalışan kadınların çocukları için kreşler açmalı, gençlerin eğitime ulaşmasını kolaylaştırmalı, onlar için iş yaratmalı diyorlardı.

* ‘Annelik kadınların tek işi değildir!’ diye haykırıyorlardı. Kadının iş bulmasını, çalışmasını kolaylaştırıcı önlemler almak, sosyal hayata katmanın devletin görevi olduğunu düşünüyorlardı.

* “Kadınlar ‘sürtük’ değildir!!!…”,

* Çocuk gelinlere son demek için alandaydılar.

25 Kasımlarda ve her gün kadınların kelebekler gibi özgür olduğu günlere özlemle…

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP