Kazma kürek bugün tüm düşüncelerimi derine, çok derine gömmek istiyorum. Bugün hiçbirşey düşünmemek en büyük isteğim dedim ve yürüyüşe çıktım. Ama bugünlerde bizim buralarda yürümek ne mümkün! Her taraf kazılmakta, her taraf delik deşik. Taşmayı önlemek için bend yapılıyor kıyıya.
Durdum, kıyıda denizi seyrediyorum. Azmağın üstü her an değişen usta fırçalardan çıkmış tablolar gibi. Kah bir grup flamingo kızıl ateş yüklü kanatları ile tepkili uçak gibi alçaktan uçuşa geçmekte, kah güney doğudan esen akça yel, rutubetli havayla dolu esmekte, sabah türküleri çığırmakta, bazen poyraza dönen esinti azmağı dalgalandırıp karabatakları telaşa vermekte. Bugün düşünmemeye, yazmamaya karar verdim ya, bari iki üç haftadır okuduğum kitabı düşüneyim kafamı meşgul edeyim. Kovid, dolar, geçim derdi, yasaklar zihnimde gömüldüğü gibi kalsın, derin düşünmeyeyim dedim.
Uyandığımdan beri, yeter artık daha fazla dayanamayacağım deyip,son elli altmış sayfasını bıraktığım 'Veba Günleri' isimli kitabı düşünüyorum. Kitabı Orhan Pamuk yazmış. ÖdülLü yazarımız, medarı iftiharımız, bildiğiniz Orhan Pamuk. Başka Orhan Pamuk değil. Kitabın konusunu da, kurgusunu da yazım sanatını da hiçmi hiç sevmedim. Ve artık kesin karar verdim; Ben edebiyattan anlamıyorum, artık kesin eminim. Koca Orhan Pamuk’u anlamayan biri okur yazar olamaz, hele hele benim gibi yazar olmaya heves eden biri, derhal yazmayı bırakmalı.
Ama elimde değil, ne yapayım, çok da zorlamama rağmen sevmedim kitabı. Bence roman yazma sanatında işin püf noktası kitaba renk vermek. Kırmızı sürmek mesela kitaba, üstüne sarı atmak misal, olmadı mavi yapmak romanı, beyazla karışık, yer yer yeşil yansıma veren. Yani, bence roman festival balonları gibi renk renk olursa okuyucuyu cezbediyor. Bence en iyi roman gökkuşağı gibi yedi renk olmalı ki sanat olsun. Veya olmadı roman öyle yazılmalı ki okuyucu okuduğu romana kendi bir renk katsın. Mesela ben Yaşar Kemal’in 'İnce Memed'ini hep civciv sarısı, 'Yer Demir Gök Bakır”' bayrak kırmızısı, son romanlarını gökkuşağı rengi hayal etmişsindir. Okuyucu roman dediğin şeyin içine düşmeli, engin denizlerde yüzer gibi yüzmeli içinde. Kahramanları dost bilmeli, akraba sanmalı, idol bellemeli onları. Her neyse…
Zor okudum kardeşim zor, çünkü, 'Veba Günleri' mosmor, hatta kapkaranlık bir kitap. Ve hatta renksiz. 'Kar' da öyleydi renksiz mi renksiz . Herneyse bu roman bir fiyasko bence. Bir de Soner Yalçın’ın bu kitaba bol reklamının anlamsızlığı, yenir yutulur bir edebiyat dışılığı vurgusu içimdeki şüpheleri kaynattı da kaynattı.
Bizim Nezih Oktar’la çok tartışmalarımız olurdu Orhan Pamuk hakkında. O, Orhan Pamuk’un kitaplarını daha önce babasının yazdığını iddia eder, ben şiddetle ona karşı çıkar, toz kondurmazdım Orhan Pamuk’a.
2000'li yıllardı. Ben yazarılık serüvenine yeni atılmıştım. Bana, 'Kısa yaz, şiir gibi öz olsun, okuyucu hap gibi bir yudumumda içsin' demişti, Nezih. Velhasıl Orhan Pamuğun 'Veba Günleri' romanını beğenmedim. O da para verip almasın diye kitabı yazar arkadaşım Bediz’e verdim. Bir şiir okudu o da bana, Özdemir Asaf'tan.
'Sana bir şiiler olmuş sevgilim
Yüzün gözün söz içinde
Hangi imla kitabına baksam benden ayrı yazılıyorsun.' (Ödemir Asaf)
Özete, öze, hap gibi dizelere bakar mısınız…
YORUMLAR