Benim babam yorgun öldü. Çok çalışır, herkesin babası gibi evinde tencere kaynatması yanında biz sıra sıra evlatlarını eğitmeye, okutmaya çabalardı. Benim doğduğum ve palazlandığım yıllar dünyanın ve özellikle genç Türkiye’mizin her konuda tamir ve tadilat yıllarıydı. Babam bizi doyurmak için taklacı kuşlar gibi her gün elli takla atardı. Kah zabıta memurluğu, kah yoğurtçuluk, kah veznedarlık yaparken öğretmen olmayı hedeflemiş yarım bıraktığı eğitimini tamamlamaya çabalamış ve de başarmış, öğretmen olmuştu. Hatta daha sonraları insan davranışına örnek bir çaba ile 65 yaşında üniversite bitirmişti.. çocukluğumda tahta bir fıçıda limon ağacı yetiştirmeye çalışmış ama hayat gailesi ile olsa gerek başaramamıştı. Geçen yıllarda bahçeme yediveren bir limon dikmiş ve adını İsmail koymuştum. Velhasılı kelam dediğim gibi babam yorgun argın sadece bir aile babası olarak göçtü gitti bu dünyadan.
Şimdi düşünmekteyim.
Asıl bizi var eden babamız, atamız, gönlümüzün ölmezi Mustafa Kemal de yorgun öldü diyorum kendi kendime. Kafasında elli tilki ile tek başına çöken bir imparatorluktan bir ulus yarattı. Bence Atatürk’ümüz de çok yorgun öldü. Daha ne hayalleri vardı bu ülke için? Bilinmez. Ama elli yedi yaşında yorgun argın göçtü gitti.
Balkonda yeni tanıştığımız ve iyi anlaştığımız “Nazlı”ya su verirken beni saran sabah serinliği ile benim kalbimde babam, tüm millet olarak kalbimizde Mustafa Kemal, hep beraber mutluyuz diye düşünmekteyim.
YORUMLAR