Bir hastalıkta, bir yaşam mücadelesinde birlik ruhunu, beraberlik davranışını özlüyorum.
Dünya değişmiş, insanlığı tek başına bırakan teknolojik birikim, nüfus patlamaları eski alışkanlıkları, yaşam savaşının zor anlarını yalnız yaşamaya mahkum etmiş. Ben eskiyi özlüyorum. Bir hastalıkta, Betül’ün başına gelen gibi bir kazada, yaşam savaşında yalnız kalmanın acısını yaşayıp, çocukluğumdaki duygu dolu törenleri, davranışları özlüyorum. Herkesin kendi şaşmayan hesaplarındaki davranışlarını, hepimizin ‘ben merkezci’ boş uğraşlarını irdeleyip, eşimin yaşam savaşını kazanıp bana dönmesini bekliyorum. Yalnızım; beni bırakalım, Betül’ün yanlızlığı iç yakıyor..
Erken sabahta kuzeyden gelen bulutlarla güneşin savaşı bitmiş, güneş kış parlaklığı ile savaşı kazanmış çıkmış, pırıl pırıl. Önümdeki çimlerin üzerinde bir iki karga Betül’den ve benden habersiz paytak paytak yürüyüşle beslenmeye çalışıyor. Yan masada dört Tepecikli hanım yüksek sesle ve hararetli konmuşmalarla galiba hasta nöbetinde. Değişmeyen parıltılı tokalı topuz yapılmış saçları, üstlerinde ince bluzleri ile kışa, soğuğa, hayata meydan okuyorlar. Masaya gelen giden gani. Kalabalıklar. Hastaları kim, yakın, anne-baba belki de eş belli değil. Benim özlediğim sıcaklıkları ile sarmaş dolaş bir taraftan kahvaltı yapıp, hasta beklemekteler. Bir Allah’ın kulu Betül’ü göremesem de, İrfan’ın yanında olayım demiyor. Kimseyi suçlayamam; çünkü ben de şimdiye kadar aynı anlayışta, ‘ben merkezci’ yaşıyordum.
Sınıf arkadaşlarım, dostlarım, akrabalarım, bir çoğunun hastalığını, kaybını ‘Vah vah’ diye geçiştirenlerdenim. Bu olayı atlatır, Betül bana dönerse bu yaşımda ders çıkarır mıyım bilemiyorum. Karabulutlar arttı, benim içime doğan karabasan yan masadaki Roman’larda görünmüyor. Onlar aile, kabile boyu hastalarının yanında, şıkıdım kırıldım davranışlarında, acılarının tam merkezindeler. Onların yarısı kadar hayata meydan okuyamadım ya, ona yanıyor, Betül’ün savaşırkenki tebessümünü aklıma nakşediyorum. Bana döneceğini çok hissediyorum.
YORUMLAR