Kuşadası’ndan dönüyorum. Radyoda Viyana Filarmoni Orkestra’sının geleneksel yeni yıl konseri var.
Program yoğun; icrada yine geleneksel olarak Strauss’ların- baba -oğul dansları, rapsodileri ve finalde “ Mavi Tuna” var. Her yıl olduğu gibi konser muhteşem oluyor. Mayışmış, yolun nasıl geçtiğinin farkında olmadan dinliyorum. Aralardaki sağanak, bardaktan boşanan yağmur gibi yapılan alkışlar zihnime dolu dolu evrensel içtenlik ve sevgi taşıyor.
Değerli dostlar, sevgili okurlar konseri dinlerken, Viyana’yı, oradaki konser salonunu, dinleyici kalabalığını hayal ederken aklımdan neler geçiyor neler. Kendi kendime ‘Kanuni’ de Avrupa’nın ortasında ki Viyana’yı alsa ne olurdu acaba diyorum. Sosyal diyalektik nasıl işlerdi ki?
Mesele Viyana Filarmoni Orkestrası oluşur muydu, Strauss’lar doğar mıydı, ‘Mavi Tuna’ yazılır mıydı? Yoksa Strauss’lar tıpkı İranlı göçmen ailenin oğlu Fredy Mercury gibi dia-sporada mı doğarlardı. Bilmek zor. Belki de, bilinmez ki, haşmetli Sultan hanende ve sazendelere klasik batı müziği öğrenme fermanı mı çıkarırdı. Bilinmez.
Sosyal gidişatı tahmin zor. Acaba da Viyana İstanbul gibi 20 milyonluk bir metropol mi olurdu. Falan Filan.
Değerli okurlarım, Temel, Dursun, kumarhaneye gitmiş ve ütülmüşler. Temel anadan üryan olmuş, Dursun’un da yalnızca donu kalmış. Temel Dursun’a dönüp, “ha dursun ben senin akluna hayranum da nerede duracağını biliyorsun uşağım” demiş. Değerli dostlar Sosyal diyalektik de herhal nerede duracağını biliyor vesselam.
YORUMLAR