Mayıs ayının biri veya ikisi, veya Mayıs başı. Damlardan kürelenen karlar, yol açmak için özensiz duvar dibine çekilenlerle zaten en fazla beş altı metre eninde olan ‘Temur’ sokağı yüklü bir eşeğin bile geçmesine müsaade etmeyecek kadar kapatmış.
‘Bozdoğan Kemeri’nin hemen dibindeki evimizden Vefa üzerinden Süleymaniye tarafından girişi kullanıp üniversiteye gideceğim. Nefesim nerdeyse soba borusun çıkan duman gibi grileşmiş. Yollarda kar yarım metreyi geçkin. İbadullah. Hava buza gibi. Bata çıka yürürken on adım geçmeden ayak parmaklarım ayakkabımın içinde karla dans ediyor. Sene 1964; İstanbul, Aralık ayı, ben okula gitmekteyim.
Evet yaşam savaşınızda bir çok şeyi, değişikliği fark etmezsek de sosyal seviyemiz iklim kaymalarını fark ettiriyor.
Buzullar eriyor, sağanak yağışlar seller zararlı ölçüde. Yeni buzul çağı kapıda. Sanayii devrimiyle başlayan hava kirliliği dayanılmaz olmasa da had boyutlarında. Velhasılıkelam su yetmezlikleri, kuraklık mukadder görünüyor.
8 milyar insan türünün 7.5 milyarı bu gelmekte olan felaketin ne kadar farkında tartışılır. Bizler de, yani az gelişmiş toplumlar hala sokakta cinayet işlemekte. Ülkeyi kurtaracağım diyen bir başkaları. AYM kapatma peşinde. Karşı yanda popülizm almış başını gitmiş. Oysa kuraklık ve susuzlukta insan ve hayvan türleri ancak üç gün yaşayabiliyor vesselam.
YORUMLAR