Karneler erken çıktı…
Belediye Başkanları, yaptıklarını anlatıyorlar, siyasi rakipleri ise ‘Hiçbir şey yapmadı, kentimize çivi bile çakmadı!’ iddiasında bulunuyorlar.
Bir örnek vereyim:
Yıllarca İzmir’in ‘arka bahçesi’ ya da ‘saklı bahçesi’ olarak kalan, bilinen merkez Buca ilçesinde, ‘Fen İşleri Karnesi!’ yayımlandı.
Belirttiklerine göre;
Buca Belediyesi, kentin sokaklarındaki yol, kaldırım ve iyileştirme çalışmalarını hız kesmeden sürdürüyor.
Son 4 buçuk yılda 160 bin metrekare asfalt serme, 125 bin metrekare asfalt yama, 265 bin metrekare parke taşı çalışması gerçekleştiren ekipler, ilçeye 73 yeni otopark alanı kazandırdı.
CHP’li Başkan Erhan Kılıç, ‘Buca’da yaşadığımız yüzyıla yakışır kentsel yaşam alanları yaratmak adına çalışmalarımız aralıksız sürecek’ diye konuştu,
Bir saat sonra AKP’den şu açıklama yapıldı:
‘Buca, İzmir’in en büyük ilçesi olmasına rağmen, üç dönem yani 15 yıl boyunca CHP’li Belediye Başkanları tarafından yönetildi.
Toplumsal olarak kapsayıcı, bütün Buca’yı ilgilendiren ve Bucalıların aklında iz bırakacak, hayatını kolaylaştıracak vatandaşı birebir ilgilendiren hiçbir projelerini görmedik.
İnsanoğluyuz, kısacık ömrümüzde iyi ve kaliteli yaşamak, Belediyenin hizmetlerinden en iyi şekilde istifade etmek Bucalıların hakkı değil mi? Buca’nın büyük bir bölümünde çeyrek asırdır Belediye tarafından hizmet alamamakla yakınan çok fazla Bucalı vatandaş profili var.’
Yerlerini, daha doğrusu adaylıklarını, kendi akıllarınca garantiye almaya çalışan belediye başkanları Ankara yollarını aşındırmaya, parti genel merkezlerinde ama liderlerle görüntü vererek, ama yandaş bulmaya çalışarak umutla kentlerine dönüyorlar.
Söyleyeyim:
Şu ana kadar hiç ama hiç kimseye ‘Garanti’ sözü verilmedi.
Yani Türkiye’nin hangi şehrinde olursanız olun, kendinizi ‘Dünyanın en iyi başkanı göstermek için büyük paralar harcasanız da, sonucu şimdilik şöyle özetleyebilirim:
‘Hava ile cıva!’
Şimdi size yaşadığım ve bildiğim iki olayı nakledeyim:
*- BAŞARILI BELEDİYE BAŞKANI
Konak Belediye Başkanı Mimar Muzaffer Tunçağ, başkanlık sürecinde yaptıklarını anlattı.
Sonra, seçimlere 6 ay kala, CHP Genel Merkezi’ni ziyaret etti.
Genel Başkanı Deniz Baykal ile görüşmesinde, ‘Efendim, eğer beni aday göstermeyecekseniz, şimdiden açıklama yapayım ve sağlık sorunlarım nedeniyle yeni dönemde aday olmayacağımı açıklayayım!’ dedi.
‘Öyle şey olur mu?
Sen bizim başarılı belediye başkanlarımızdan birisin, git koltuğuna otur ve hizmetlerini sürdür!’ yanıtını aldı…
Sonra ne mi oldu?
Neredeyse her dönemde olduğu gibi, yeni bir başkan adayı seçime girdi.
‘Gücü gücüne yetene!’ diye bir söz var ya, bu özellikle siyasette çok geçerli…
Nasıl sandıktan kimin çıkacağını hiç kimse bilmiyorsa, kimin o kentten partisinin aday adayı olacağını da hiç kimse bilmiyor.
Gece yarısı bile isimler bir şekilde değişebiliyor..
Bununla ilgili de çok bilinenler, yani örnekler vardır.
*- ACEMİ OLUNCA
Akın Simav İzmirli Gazeteci idi.
Akademi’de öğrenciyken, öğrenciler kendisini ‘Kral’ seçmişlerdi.
O kadar yakışıklı idi…
Sonradan eşi olacak, ‘Müjde Hanım’ ise ‘kraliçe’ seçilmişti.
Sonra evlendiler ve kızları Petek oldu…
Akın Simav CHP’den İzmir Milletvekili aday adayı oldu.
Benim Yazı İşleri Müdürüm idi…
Kemalpaşa ilçesinde ‘Kahve konuşmasına’ CHP’nin İzmir Belediye Başkanı İhsan Alyanak ile gitti.
Benden de ‘Fotoğraf çekip, haber yapmamı!’ istedi.
Bu arada şunu da belirteyim:
‘Senin yorumların ve tahminlerin, toplum ile ilgili görüşlerin, kritiklerin tutuyor!’ diyerek, toplantılarla ilgili fikrimi soruyordu.
Kemalpaşa’da hararetli bir konuşma öncesi ve sonrasında herkesle kucaklaştı, tokalaştı…
Bana sorduğu gibi, birlikte gittiğimiz ‘Boksör!’ lakaplı, İzmir Belediye Başkanı İhsan Alyanak’a ‘Ağabey nasıldım?’ dedi…
‘Çok güzel, başarılı, etkili ve coşkulu…’ yanıtını aldı…
Ama…
İşte o ‘Ama’yı İhsan Alyanak şöyle açıkladı:
‘Bu kalabalıkta, CHP’li sana oy verecek bir kişi vardı, o da kahvenin ocakçısı idi!. Sen herkesin gönlünü aldın, kucaklaştın ama ona es geçtin! Yani sana oy verecek kişiyi atladın..’
Ummadık taş baş yarar ya, burada da ‘ummadık kişi kahvenin ocakçısı delege sistemine göre, kendisini listeye alacak, ya da adını silecek, geçirmeyecekti…’
*- TARİHİ DEĞİŞTİRDİ
Delege sistemine göre, Akın Simav 11’nci sırada idi…
Yani seçilmesi için CHP’nin İzmir’de atak yapması gerekiyordu.
Kazanması şansa mı, talihe mi, artık neye bağlarsanız ona bağlıydı.
Sonuçta, sonradan ANAP’ı kuran, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal ile çekişiyordu…
Turgut Özal İzmir Milletvekili olamadı…
Çünkü Akın Simav az bir oy farkı ile kendisini geçmişti.
Belki de bu sonuç, Türkiye’de bir değişimin başlangıcı olmuştu.
Belki de Turgut Özal İzmir milletvekili olsa idi, parti de kurmayacak, siyaset sahnesinde başka roller alacaktı.
Yarınlar, günler neye gebe?
Bunu hiç kimse bilemez…
Buca’daki çekişme bana neleri anımsattı…
Bu anlattıklarım, İzmir, Buca, Kemalpaşa’da yaşandığı gibi, İstanbul’da da, Edirne’de, Kırklareli’nde olduğu gibi Ankara’da, Adana’da, Trabzon ya da Van’da da yaşanıyordu…
*- KİLOMETRELERCE KUYRUK
Herkes, hepimiz neyin peşinde koşuyoruz?
Kimimiz koltuğun, kimimiz de ekmeğin…
19 Kasım Pazar günü, Türkiye genelinde ‘Asayiş Uygulaması’ yapıldı.
Ben de Balıkesir- Bursa karayolunda binlerce araç gibi kuyruğu takıldım.
Baktım olacak gibi değil, dur- kalk’tan yorulmuş, bıkmıştım…
Uluabat girişindeki akaryakıt istasyonundaki restorana girdim.
Müşterilerin büyük bölümü polis memuru idi…
Garson kıza ‘Ne oluyor?’ diye sordum ve sohbette, ‘Mardinli’ olduğunu öğrendim.
‘İzmir’de çok Mardinli var, bazısı midyeci, bazısı da geri dönüşümcü.. Siyasette parlayanlar da var… Sen neden burayı seçtin?’ diye sordum…
Yanıtı iki sözcükten oluşuyordu:
‘Ekmek parası!’
YORUMLAR