Bornova Belediye Başkanı Ömer Eşki, belediyeden yapılan açıklamaya göre, görevine ‘hızlı’ başlamış…
Benzer, sözde ‘algı’ yöntemleri neredeyse tüm belediyelerden geliyor.
Ne yapmış?
Ağzına kadar dolu, kendi ifadelerine göre ‘Hınca hınç’ kalabalık, salon balkon ayakta gibi belediye personelinin doldurduğu Ayfer Feray Salonu’nda alkışlar arasında konuşmuş…
Meğer ne sevgi dolu bir karşılamaya herkes hazırmış!
Önceki Belediye Başkanı Dr. Mustafa İduğ da Bornova’nın yerlisi idi.
Ama diğer CHP’li başkanlar gibi aday gösterilmedi.
Anımsıyorum;
Seçildiğinde aynı kişiler, aynı sevgi gösterilerini yapmışlardı.
Mustafa İduğ, ‘aday gösterilmesini bekleyen’ kendisinden önceki belediye başkanının yerine gelmişti.
Şimdi aynı film sahneleri kendisi için de geçerli oldu.
Ama böyle olacağı bir noktada belli idi.
Çünkü en yakını Bornovalılar bile kendisine ya da Mustafa İduğ onlara sırtını dönmüştü.
Bir iki yazımda, dikkat çekmek istedim, başaramadım.
Herhalde yazılanlara ya uzaktı, ya da kendisine iletilmiyordu.
Önemli değil, yazdıklarımız oldu.
Yeni başkana ‘Olur mu?’ diyerek sitem edecektim ama tatil günü salon toplantısına gelenler arasında, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte görev yapan Temizlik İşleri, Park ve Bahçeler Müdürlüğü, bir noktada Fen İşleri çalışanları yokmuş…
Demek ki, işten kaytıranlar, ya da hizmeti aksatma olmamış gibi…
Tatil günü başkanlarını alkışlayan, büyük sevgi gösterisinde yapanlar yine şanslılar:
Her birine ‘biner liralık market çeki’ verdi…
Dikkatimi çeken konu, Bornova Belediye Başkanı Sendikacı Ömer Eşki’nin konuşmalarında ‘uyum’dan söz etmesi…
Acaba 31 Mart öncesi Bornova Belediyesi’nde uyum ve hizmet aşkı yok muydu?
Bu arada dikkatimi çekti;
Aynen önceki başkan Mustafa İduğ gibi Bornova Kaymakamını ziyaret etmiş.
Nezaket ziyaretinde ‘kurumlar arası uyumdan’ söz etmiş.
Bence şimdi de sıra yine önceki başkan gibi Ege Üniversitesi’nin AKP’li Rektörünü ziyaret etmek ve ‘ortak projelerden’ söz etmek…
Benim merak ettiğim;
Seçilen mi, ‘Tebrik’ için ziyaret edilir…
Yoksa seçilen mi, atanan kişileri, devlet memurlarına elinde çiçekle gider?
Herhalde bazı protokol kuralları ve yapılması gerekenler Genel Başkanlıktan gelmedi…
Geçenlerde yazmıştım;
AKP ilk seçiminde belediyelikleri kazanınca, başkanlar daha koltuklarına oturmadan ellerine birer kitapçık kıstırılmış, ‘Bunlar uygulanacak’ talimatını vermişti…
Başkana şunu anımsatayım:
Bir gün yerine bir başkası geldiğinde bir bakmışsın yanında bir kişi bile yok!
Yani gerek mesai günü, gerekse herhangi bir gün avuçları kızarıncaya kadar alkışlayanlara, sesleri kısılıncaya kadar bağırıp yağ çekenlere sakın kanmayın, inanmayın…
Siz verdiğimiz sözleri yerine getirin yeter…
*- EMEĞİNE SAĞLIK
Bornova’da yaşamını sürdüren Hasan Baran, bir süredir ‘Bornova’ ile ilgili bir kitap yazıyor.
Yazar Hasan Baran geçenlerde, hazırlığını yaptığı ‘Bornova’ kitabından bir bölümü paylaştı.
Ben de Yazar Hasan Baran’ın kitabının bir bölümünün özetinin özetini sizinle paylaşıyorum.
“… Pencereden Büyükpark’a o serin manzaraya baktım.
Parkın ortasındaki büyük havuzu, Nevcivan Bahar Attila’nın babası, Mehmet Attila’nın amcası, Bornova Belediye Fen İşleri Amiri Şevki Attila’nın yaptığını duymuştum.
Hayalim beni o günlere eski Bornova’ya götürdü.
Bornova Büyükpark çevresinde bir iki katlı, bahçeli, fıskiyeli havuzlu çok şirin evler vardı.
Tren istasyonundan hükümet konağına kadar her parsel bahçeli evdi. Saf, berrak bir gökyüzü altında Bornova o kadar şirin o kadar güzeldi ki…
Eskiden o güzel Bornova sokaklarının isimleri;
Bahar, Akasya, Manolya gibi çiçek isimleri idi.
Böylesi imgesi güçlü, güzel sokak isimlerinden sonra rakamlarla sokakları anmak ne kadar tuhaf geliyor değil mi?
İşte öyle rakamlı bir sokak…155.nci ve 156.ncı sokağın parka bakan yönünde (Uğur Mumcu salonunun baktığı bölge) İş Bankası ikramiye villaları ile 1952’de Emlak Bankası kişisel konut kredisi ile yapılan villalar vardı.
O kadar boştu ki oralar tren sesi duyulurdu.
Önlerinde yasemenler sanki beyaz bir ışık vererek kokardı.
O zamanlar bankalar şimdiki gibi kredi kartı, şu bu kartı değil de, müşterilerine nakit ikramiye veya ev verirlerdi, çekiliş ile…
Emlak Bankası kredisi ile tek katlı, iki katlı evler yapılırdı.
O evlerden tren istasyonundaki kara trenlerin zengin renginin derinliği gözükürdü.
Çünkü o kadar boştu mahalle.
Bir tek mahvel (askeri garnizon) vardı.
Yollar Arnavut kaldırımıydı.
Evlerin önünden develer geçerdi uzun eğri başlarında habire sallanan kocaman şangır şungur çanları ile.
Yörükler boyunlarında sarı işlemeli poşuları, nasırlı elleri, güçlü gövdeleri ile Bornova dağ köylerinden topladıkları çam kozalaklarını çuvallar içinde getirirler, sobalarda yakılmak üzere satarlardı.
*- BORNOVA MENBA SUYU
Sabah saat beş ile yedi arası çeşmelerden Bornova memba suyu akardı. Nasıl tatlı, lezzetli bir suydu o.
Bir dağ yamacında yeni kaynamış bir pınar suyu gibi berrak, tertemiz bir su…
‘Londra’dan bu suyu içmeye gelen var,’ denirdi o su için.
Dünyada eşi benzeri olmayan bir güzel suydu.
O bal gibi suyu, o saatler arası kalkan sürahisine, şişesine, güğümüne doldurur, bütün gün içerdi.
‘O suyu içtikleri için Bornovalıların ömrü uzundur’ derlerdi.
Daha sonra Bornova memba suyu şişelenerek satılmaya başlandı. ‘SUGA’ su – gazoz fabrikası kuruldu.
*- KONSERVEDE BORNOVA BAMYASI
Hilal ilkokulunun karşı sokağında Abdullah Güreşçi tarafından bir bamya fabrikası açıldı, en birinci bamya konservesini orası yapardı.
Kutuların etiketinde (BORNOVA KONSERVE -Abdullah Güreşçi) yazardı.
Meşhur Bornova bamyası, Özkanlar’ın, Manavkuyu’nun oralardaki derde derman diye bir ufak çakıltaşı bile aransa bulunamayacak, pamuk gibi birinci sınıf ova toprağından, parlak yeşil bir akarsu gibi o fabrikaya akar, işlenirdi orada.
Bir de Pulat Konserve vardı, şu anki Bornova stadı, vilayet camii civarında.
Çok geriye gitti hayalim 1950 yılı öncesine…
Büyükpark daha yoktu…
Güneşin parıltısında oturmuyordu havuzun etrafındaki uzun banklarda yaşlılar…
O çok böbürlenen, çok kibirlenen, bu fani dünyanın üç beş günlük olduğunu unutup kendini ölümsüz sanan insanoğlunun böbürlenmesinin sonunun iki metre uzunluğunda bir mezar olduğunu gösteren mezar taşları ışıldıyordu.
*- MEZARLIKTI
Büyükpark’ın olduğu yer gayri müslüm mezarlığıydı.
Yenimahalle (Vali Kazım Dirik Mahallesi) denilen o bölge tamamen boştu.
O zamanlar İzmir’e ağaçlı yoldan giderdi tüm arabalar, o etrafı koca çamlarla kaplı yemyeşil yoldan.
Bu ağaçlı yol aynı zamanda izmir – Manisa – İstanbul – İzmir – Turgutlu – Ankara yoluydu…
Ağaçlı yolun kenarlarında Bornova’nın ilk büyük fabrikaları, üzüm ve incir işletmeleri,
Dewilux Boya, Kartal Makarna, Bisan Bisiklet fabrikaları vardı.
Bir de tren vardı yağmur bulutlu kış akşamlarına benzeyen, kapkara.
Tren istasyonunun karşı köşesinde
İstasyon – Bornova Anadolu Lisesi ( o zamanki adı İzmir Koleji ) yolunun yanları üzüm bağları idi .
Üstünde Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi DENEME BAĞLARI yazardı. Fakülte çeşitli bağ cinslerini denerdi.
Bu üzümlerden üretilen ‘Çiftlik Şarabı’ isimli bir de şarap vardı.
Ziraat Fakültesi’nce yetiştirilen günlük süt-yumurta, meyve satış mağazasında o şarabı da satarlardı.
*-
Bornovadan kalkan tren birkaç istasyonda durarak (Mersinli – Halkapınar) Basmane’ye giderdi.
Bornova İzmir ulaşımında banliyö trenleri aktif rol alırdı. Günde sekiz on tren seferi vardı.
Bazıları birkaç vagonlu kara tren, çoğu iki vagonlu dizel motoraylar…(bunlar tramvaylar gibi iki yöne gidebiliyorlardı)
Kara trenler ise lokomotif katarı bırakarak üniversite yönüne gider, orada makas değiştirip ikinci hatta girer, hastane yönüne ilerler, tekrar makas değiştirerek birinci hatta girer ve katara bağlanırdı.
Basmane garına gider gelirdi Bornova treni.
Basmane garında ilk perondan ( Kapılar semtine giden bulvarın duvar dibinden) kalkardı.
*- TEPECİK PAZARI
Bornova halkı o zamanlar Tepecik Pazarı’na çok giderdi trenle. O zaman daha stadın olduğu yer bataklıktı. Halkapınar’da resmen küçük bir göl vardı. Dibinde de bir kaç lokanta bulunuyordu. Halkapınar, adı üstünde; pınar… kurutuldu, bataklık evcilleştirildi ve o bölgeye Atatürk stadı yapıldı.
(Bu kısımda bir yanlışlık var. Stadın olduğu yer değil, Halkapınar Tren istasyonun karşısında, yanında TCDD salonunun bulunduğu köprü ile denize bağlı göl dolduruldu ve Basmane’deki şehirlerarası otogar buraya taşındı)
Bir diğer ulaşım minibüslerle idi.
Suudi’nin dolmuşu yoktu daha.
Doldur doldurabildiğin kadar.
(Şunu da anımsatayım:
Belki de Türkiye’de ilk dolmuşu Çay mahallesinden, bir zamanlar Bornova Gençlik’in başkanlığını da yapan Hüseyin Gülperçin idi. Bufo Ali de renkli bir simaydı, otobüs şoförlerinden gırgıru ile çok anılar yaşandı )
Yılların en rahat ulaşımı steyşın dolmuşlardı. İki önde iki ortada üç arkada toplam yedi kişiliklerdi ve dolmuşlara göre biraz daha zengin renkli ve pahalıydılar.
Tüm yolcular oturarak giderdi.
*- DUVARLARI YÜKSEKTİ
Bornova’da büyük bahçeli evlerde levantenler de yaşardı, onların büyük bahçeli evlerinin önünde duran uzun kuyruklu Amerikan arabaları ve özel şöförleri vardı.
Bornova’nın ilk taksi durakları; Yeni taksi -İsmail Kaymak… Altın taksi-Mustafa Altın ve taksici Alpay Bey…
Yeni mahalle (Kazım Dirik Mahallesi ) 1969 yılına kadar şu anki stadyuma kadardı.
Mustafa Kemal caddesinin eski adı Bayraklı Caddesi idi ve Hilal İlkokulu önünde daralır da daralırdı. Stadyumdan sonrası patika, ilerisi ise bamya bahçeleriydi… Şu anki Süvari caddesinin eski adı ise Çiftçi caddesiydi.
*- ÖNCE BUSSİNG VE ŞASSON OTOBÜSLER, SONRA MERCEDESLER
Araçlar Bornova ağaçlı yoldan, Mersinli Çınarlı güzergâhından giderlerdi.
Bornova Belediyesi Mercedes şehiriçi otobüslerinin sadık müşterisiydi. Her yıl 20 Ağustos – 20 Eylül döneminde açılan Uluslararası İzmir Fuarı’ndaki Mercedes pavyonunun (Lozan kapısı girişi ) en önünde bir şehiriçi otobüs olurdu; ön camında ‘Bornova Belediyesine satılmıştır’ yazısı ile dururdu.
*- AKLINDAN GEÇENLER
Sonuçta hayatla donanmış tarihsel bir aklım olduğunu düşündüm. Aklımdan geçenler çok şaşırtıcıydı.
Büyükpark’a bakan odamın barınak büyüsünü bozmuş, odamın duvarlarını tarihsel bir zaman görüntüsüne çevirmiş ve bu görüntünün resimleri, renkleri içinde dolaşmaya başlamıştım.
Gitmek istediğim yer ise… Bornova’nın ilk zamanları… beni bir ormanda bulan Amazon kadınların gelip saçlarımı okşadığı, ne yapsam ne etsem beni affeden onların samimî tapınağıydı.
O tapınakta önce Birunabad, sonra Burunova, sonra da Bornova olan bu büyülü şehrin 8500 yıllık tarihi vardı:
Amazon’lar, Hititler, İon’lar, Frigya’lılar, Lydya’lılar, Pers’ler, Makedonya’lılar, Bergama Krallığı ve Romalıların yaşadığı çok derin bir tarihe ve Kurtuluş Savaşı’da dâhil olmak üzere Bornova’yı Bornova yapan her şey gözlerimin önünden gelip geçiyordu. Fakat ben en çok ölülerin yattığı bir kabristanın hayat ve huzur veren koskoca bir parka dönüştürüldüğü anı ve o parkın Bornova’nın kalbi olduğu zamanı ve Çerezci Aşık’ın nasıl olup da Büyükparkın bir parçası olduğunu merak ediyordum…”
Yazar Hasan Baran’a emeklerinden dolayı, babadan, dededen Bornovalı Yaşar Eyice olarak teşekkür ediyorum…
YORUMLAR