DOLAR 32,1881 0.02%
EURO 34,9602 -0.11%
ALTIN 2.502,57-0,30
BITCOIN 22460421,88%
İzmir
30°

AÇIK

Tolga Nasuh Aran

Tolga Nasuh Aran

09 Şubat 2023 Perşembe

BİR BAŞKADIR 4: YASİN

0

BEĞENDİM

ABONE OL

2020 yılını geride bırakalı birkaç gün oluyor. Büyük bir umutla girdiğimiz 2021 yılında hayatımız da kaldığımız yerden devam ediyor. Pandemi can almaya, dünyada ve ülkemizde kadın cinayetleri işlenmeye devam ediyor.

Bir Başkadır dizisinin psikolojik analizine kaldığımız yerden devam etmek istiyorum. Bu yazımda analiz edeceğim karakter Fatih Artman’ın bana göre başarıyla canlandırdığı Yasin karakteri. Meryem’in ağabeyi, Ruhiye’nin kocası Yasin karakteri benim dizide en beğendiğim karakterlerden biri oldu. Anladığım kadarıyla Yasin’in yara almış kadınlarla bitirilmemiş bir işi var. Karısı Ruhiye’yi iyileştirme çabaları olsun, Ali Sadi hocanın kızını yaralanmış görünce ilgisini çekmesi bunu gösteriyor. Yasin’in bir diğer sorunu da konuşmaktır. Karısı Ruhiye tepkisiz kalınca çabuk sinirlenmesi, kız kardeşi Meryem dediği lafın devamını getirmeyince kız kardeşine öfkelenmesi, çocuklarının ise neredeyse hiç konuşmuyor olmasıdır. Evdeki gerginlik, sessizlik onu konuşturuyor ama herkes adına konuşturuyor. Hem de bağıra bağıra konuşuyor. Ya da tam tersi ev tamamen sessizliğe gömülüyor. Evdekiler sorunlarını içlerine atarak çözüyor. Yasin de böyle bir karakter. İçinde bulunduğu toplumun bütün karakteristik özelliklerini gösteriyor. Erkek egemen bir bakış açısıyla son sözü söylemeye çalışan, dinlemeyen ve evdeki herkese dikte etmeye çalışan bir Yasin karakteri var. Yasin’de belirgin olan şemalardan birisi görkemlilik ve haklılık şemasıdır. Yasin’de kerameti kendinden menkul bir haklılık ve üstünlük görülmektedir. Her durumda, her çatışmada kendini haklı görmektedir. Yasin’in empati duygularının gelişemediğini görebiliyoruz. Dikkatimi çeken diğer şema da yetersiz özdenetim şemasıdır. Yasin de huzursuzluktan, ağrıdan, sıkıntıdan, yüzleşmelerden ve sorumluluklardan kaçma ve kaçınma davranışı çokça görülmektedir. Bir diğer şema da boyun eğicilik şemasıdır. Yasin’in aldığı kararları, denetimi, son sözü, kontrolü Ali Sadi Hocaya bırakma zorunluluğu hissetmesidir. Aslında Yasin burada kendi öfkesinden, bilhassa eşinin kendine zarar vermesinden veya terk edilmekten kaçınmaktadır. Yasin ihtiyaçlarını, isteklerini, kararlarını, öfke gibi duyguları bastırarak kaçınma davranışı sergilemeye çalışmaktadır. Dizinin ilk anından itibaren neredeyse hiç kimsenin karşısındakini tam olarak dinleyemediğini, önyargılarından sıyrılamadığını görüyoruz. Herkes ötekinden şikâyetçi, kimse değişime pek açık değil ve herkes diğerini suçlamaya meyilli.

Çoğunlukla unutsak da, her zaman aklımızın bir köşesinde Meryem’in bayıldığı var ve aslında her şeye onu bayıltan ihtimaller ve kişiler gözüyle bakıyoruz. Dizinin bizi her karaktere şüpheyle yaklaştırması, net bir kötü veya iyi karakter belirlememesine de yardımcı oluyor. Bu, bir demokratik çözüm olarak da işliyor. Herkese aynı gözlükten ve mesafeden bakmış oluyoruz.

Dizi yabancı ülkelerde de aynı dijital ortamda eski Yunanca kökenli sözcük olan Ethos adıyla yayınlanmaktadır. Antropoloji alanında Ethos terimi, bir toplumun, insanın ya da dönemin karakteristiklerini, özünü anlatmak için kullanılıyor. Aynı zamanda Aristo’nun ikna kuramında ethos, konuşmacının kendini yansıtma şeklini anlatıyor. Buna kişinin konuşma tarzını, mesleğini, unvanını, eğitimini, giydiklerini de katabiliriz. Dizi aslında bize bu insanlara bakarken ethos’a kanmamamızı öğütlüyor olabilir. Zaten bu hataya düşmemizi engellemek için elinden geleni yapıyor. En eğitimli, hatta eğitimi insanları anlamak üzerine olan psikolog karakterinin bile ilk sahneden önyargılarını gördüğümüzde, onu çok da güvenilir bulamıyoruz doğal olarak. Tabii izleyenin her açıdan görebilmesi, herkesin kendini nasıl yansıttığını, sonra da özlerini, dertlerini, mahremlerini görmemiz de bu görüşü destekliyor. Hiç kimsenin dışarı takındığı imajı destekleyebilecek bir halde olmadığını görüyoruz. Bu karakterleri izlerken ethos’tan sıyırarak baktığımızda elimizde neyin kalacağını bulmaya çalışıyoruz. Yanıt çok basit aslında; herhangi bir insan!

Bir Başkadır, herkesin insani sorunlarını ve kaygılarını göz önüne almamızı söylüyor. Benzediğimiz şeylerin acılarımız, kaygılarımız, sevinçlerimiz olduğunu, bunları neyin üzerinden yaşadığımız olmadığını gösteriyor. Tabii bu tip unvanları, sınıfları, eğitim seviyesini, mahalleleri ve kıyafetleri neden bu kadar önemsediğimizi sorgulatıyor bize. Herkesin birbirine çekinerek yaklaştığını, her karakterin gözünde korku olduğunu görüyoruz, özellikle de başkasıyla konuşurken. Burada da dizide sık sık bahsedilen Carl Gustav Jung ve kolektif bilinçdışı kavramı devreye giriyor. Kolektif bilinçdışı,  gerçek bir birlik sağlamayan tüm birlikte olma biçimleri olarak tanımlanıyor. Buna mitolojiyi, dinleri, ideolojileri, popüler kültürü de dâhil edebiliriz. Bir Başkadır aslında bu kolektif bilinçdışından sıyrılmanın ihtimallerini sorguluyor bizlere.

Bu yapımda esas karakterler kadınlar olsa da erkek karakterlerin anlattıklarını da çok çarpıcı buldum. Meryem’in abisi Yasin hem koca hem ağabey hem de baba olarak iki kadının ve biri kız biri erkek iki çocuğun dünyasının dış çeperini oluşturuyor. Ailesini bile tanımadığı cami hocasına beslediği derin ve sarsılmaz hürmete keskin bir tezat olarak, en yakınındaki kız kardeşine fiziksel temastan ve duygusal iletişimden muazzam derecede tedirgin. Hocaya hürmetinden ne kadar eminse, hiç bilmediği ve tecrübe etmediği insani duygulara o kadar yabancı. Yasin, etiyle kemiğiyle Anadolu’nun her köşesinde bolca mevcut olduğunu bildiğimiz taşralı erkek tipini temsil ediyor. Yasin, karısını, kız kardeşini ve kızını şüphesiz seviyor, ama sevgisini nasıl göstereceğini hiç bilmeyen, hiç öğrenememiş ve sosyo-ekonomik durumu itibariyle öğrenme imkânı da olmayan bir erkek. Yasin’in kız kardeşi Meryem, ağabeyinin altında ezildiğini düşündüğü psikolojik yükü kaldırmasına yardım etmek için onun omzuna bir anlık elini dokunduğunda, ya da dizinin sonunda eşi Ruhiye’ye sonsuz aşkını ilan ederken bile Ruhiye’nin elini tutup sarmaktan imtina eden bir erkektir Yasin. Yasin’in kızı ile iletişimi de “odana git, haydi yatağa” komutlarından ibaret. Ama dili tutulmuş oğluyla erkek erkeğe didişip-eğlenememekten rahatsız. Sonuç olarak duygusal yoğunluğunu sözlere, jeste, mimiğe dökme becerisini hiç edinememiş Yasin, evin içinde de dışında da yüksek sesli tahakküm ve kaba kuvvet kullanmaktan başka iletişim becerisi olmayan birine dönüşüyor. Acaba izleyicilerin ne kadarı Yasin’de bir baba, kardeş, ağabey, amca, dayı, yakın ya da uzak bir akraba gördüler merak ediyorum.