DOLAR 32,1898 0.02%
EURO 34,9718 -0.08%
ALTIN 2.507,18-0,12
BITCOIN 2230115-1,29%
İzmir
33°

KAPALI

Tolga Nasuh Aran

Tolga Nasuh Aran

09 Şubat 2023 Perşembe

BİR BAŞKADIR – 6: ALİ SADİ HOCA VE KIZI HAYRÜNİSA

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Anadolu Lisesi sınavları ilkokul 5. Sınıfı bitirince iki basamaklı oluyordu 1980’lerde. Bir yıl hazırlık okuduktan sonra bütün derslerimiz İngilizce olurdu (Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı, Tarih, Coğrafya, Felsefe, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi vb dersler hariç). Orta iki yani 7. Sınıftan itibaren Amerikan ve İngiliz Edebiyatının seçkin eserlerini İngilizce okurduk, dil bilgisi, sözlük vb becerilerimiz gelişirdi. Lise 1 yani 9. Sınıftan itibaren İngiliz veya Amerikalı bir öğrenciden farksız William Shakespeare, George Orwel’in eserlerini okurduk. Edebiyat sanatlarını da öğreniyorduk. İngiliz Edebiyatına giriş dersinde “herşeyin ortasında” anlamına gelen söz öbeği in medias res kavramı ile karşılaşmıştım ilk kez. Bu kavrama daha sonra sinema anlatımında da çok rastladım flashback’ler ile zenginleştirilmiş bir biçimde.

Bir Başkadır dizisinin başlangıcı da “in medias res” tanımına uygun; seyirciyi olayların ortasında karşılayan bir girişi var. Ne olduğunu bize anlatmıyor, bizi bir anda her şeyin ortasına bırakıveriyor adeta. Bu da bizim bu diziye sonunu bildiğimiz, ama olayların nasıl oraya geldiğini anlamaya çalıştığımız bir yerden bakmamızı sağlıyor. Bir nevi herkesi şüpheli olarak görüyoruz.

Dizinin diğer karakterleri Meryem’in abisi Yasin ve travmatik bir olay sebebiyle depresyona girmiş Meryem’in yengesi Ruhiye, her şeylerini danıştıkları Ali Sadi Hoca ve başka bir hayat hayalindeki kızı Hayrunnisa, evine temizliğe gittiği Sinan ve onun hayatındaki kadınlar. Tüm bu karakterlerin Meryem ile bir şekilde ilişkisi var. Belki de bu yüzden uzun uzun geçtiği yolları izlediğimiz tek kişi Meryem, çünkü onları bağlayan kişi rolünü üstleniyor ya da Meryem’in açısından görüyoruz olan biteni. Dizide karşımıza çıkan herkesin kaygılı olduğunu, ilk bakışta göze çarpmayacak bir derdi olduğunu görüyoruz yavaş yavaş. Peri yalnızlıktan, Sinan hayatın anlamsızlığından, Yasin karısına yardım edememekten, Hayrunnisa lezbiyen olduğunu fark edip bu durumla ne yapacağını bilemediğinden dertli. Bir de Ali Sadi Hoca eşini kaybediyor ve hayatları alt üst oluyor. Küçük detaylarla bu kişilerin sandıkları kadar uzak ve bağlantısız olmadıklarını görüyoruz. Hepsi bir anlık da olsa aynı diziye göz gezdiriyor. Hepsinin ailevi problemleri var. Hepsi kendi varoluşsal kaygılarının içinde hapsolmuş bir halde.

Daha önce filmin yabancı ülkelere satışında kullanılan adı Ethos sözcüğünün anlamından bahsetmiştim. İnsanların mutlu olmadığı, herkesin önyargılı ve korku dolu olduğu bir dünyada geçiyor dizi. Burada da yine Jung’un deyimiyle ”gölgelerimizle bağlantımızı” sorgulatmaya başlıyor. Herkesi kendi gölgesi sayılabilecek bir ötekiyle yüzleştirerek soruyor: Gölgenle yüzleşmemek için neler yapıyorsun? Bunun için nereye kadar gidebilirsin? Gölgeni capcanlı karşında gördüğünde nasıl tepki verirdin? Kendi bastırdığın özelliklerinle yüzleşmemek gerçekten mümkün mü? En yakınındakine önyargısız, şefkatle ve anlayışla yaklaşan tek kişi belki de en fanatik bulunabilecek Ali Sadi Hoca. Bu dünyanın açık görüşlü, değişime ve gelişime açık karakteri o. Ethos kavramının cuk diye oturduğu karakter Ali Sadi Hoca. Belki de yaşadığı kaybın ve ölümlülüğüyle yüzleşmenin etkisiyle, kızının başını açmasına, istediği hayatı yaşamasına yol açıyor. Yine dizi, bize insanları göze çarpan etiketlerle değerlendirmememizi tembihliyor. Hocayı canlandıran yılların karakter oyuncusu Settar Tanrıöğen bana göre çok başarılı.

Bir Başkadır’da türbanlı ya da baş örtülü (benim için ikisi de aynı şey olsa da Türkiye’de bu kelimeleri tercihin ideolojik bir yansıma olarak varlığının farkındayım. Siz hangisini isterseniz o kelimeyi tercih edebilirsiniz) kadınlar dizide dört ana karakter üzerinden toparlanmaya çalışılıyor. Bunlar genç türbanlı kız Meryem (Öykü Karayel), onun depresyondaki yengesi Ruhiye (Funda Eryiğit), imamın üniversite öğrencisi kızı Hayrunisa (Bige Önal) ve zengin Kürt kadın Gülan (Derya Karadaş). Dizideki önemli erkek karakterler ise çabuk sinirlenen, bir barda güvenlik görevlisi olarak çalışan Meryem’in dindar abisi Yasin (Fatih Artman), ne iş yaptığı bilinmeyen, parayı nereden nasıl kazandığı açıklanmayan, tek işi önüne gelen kızla yatmak olan, Meryem’in aşık olduğunu sandığımız, Gülbin ve Melisa ile ilişkisi olan Sinan, her şeyin danışıldığı cami imamı Ali Sadi (Settar Tanrıöğen), Meryem’e aşık, genç ve görece entelektüel, imam mı yoksa sadece dindar bir cami cemaati mi olduğu pek anlaşılamayan Hilmi’den (Gökhan Yıkılkan) oluşuyor.

Başı açık olan kadınlar ise Meryem’in psikiyatrı Peri (Defne Kayalar), Peri’nin arkadaşı, psikiyatrı ve Gülan’ın kız kardeşi Gülbin (Tülin Özen), Peri’nin yogada tanıştığı oyuncu Melisa (Nesrin Cavadzade) ve Peri’nin annesi Feray (Nur Sürer).

Ethos da ise Meryem’in neden bayıldığı iki psikiyatr arasında geçen, hiç kimsenin anlamadığı teknik terimlerle hemencecik çözülmüş gibi yapılır. Seyirciye ise Meryem’in evine temizliğe gittiği Sinan tarafından taciz edilmiş olabileceği şüphesi verilir. Sonraları cami imamı ve dindar abi figürü üzerinden “Bu kız din baskısı sebebiyle bayılıyor olabilir mi?” sorusu sordurulur. Dizinin başı ve sonunda gördüğümüz sahne yavaş yavaş açılınca anlarız ki Meryem, Hilmi’nin evlenme teklifi sayılabilecek hediyesi sonucu bayılmıştır. Öykü Karayel’in yüzündeki ifade Meryem’in bayılmasının mutluluktan olabileceği hissini güçlendirir. Abisi bir ara “psikiyatra gitmeyeceksin” dese de ne hikmetse buradan bir çatışma doğmaz ve Meryem, Peri’yi görmeye devam eder. Bu durumu her şeyi danıştıkları Ali Sadi Hoca’ya sorduklarında da bir çatışma doğmaz. Hatta hoca, dizinin başında beklentiye sokulan seyirciyi yanıltarak bu durumu umursamaz bile. Bu iki olaya bakınca Meryem’in karşısında ataerkillik de yoktur aslında. Çünkü hoca da, otoriter ve dindar abi Yasin de “özünde” iyi insanlardır, iyi “erkekler”dir aslında. Dizide emekli cami imamı olması sebebi ile (eğer yanlış anlamadıysam) resmi dini temsil eden Ali Sadi Hoca ise karakterler arasındaki en “demokrat” kahraman. Ali Sadi Hoca, “Bir Başkadır”’ın lezbiyen olup olmadığını net bir şekilde ortaya koyma cesaretini gösteremediği üvey kızı Hayrunisa’nın baş örtüsü takmayı terk etmesini olgunlukla karşılar. Meryem ilk terapide konuyu Ali Sadi Hoca’ya getiriyor. Terapiye bir daha gelip gelemeyeceğini hocaya danışması gerektiğini söylüyor. Hatta Ali Sadi Hoca’nın yengesi için “Onun işi doktorluk değil” dediğini söylüyor. Dizinin devamında Meryem’in abisinin de hocanın sözünden çıkmadığını anlıyoruz. Ardından Ali Sadi Hoca’yı görüyoruz. Karşımıza son derece makul, hatta nahif biri çıkıyor. Berkun Oya burada bize, “Hocaya karşı önyargılıydınız” demek istiyor. Fakat burada da bir temsil sorunu ortaya çıkıyor. Meryem’in anlattığı ile karşımıza çıkan farklı karakterler oluyor. İçinde bulunduğumuz toplumsal yapıda bu temsil bir cami imamına değil, bir tarikat liderine aittir. Ali Sadi Hoca’nın kızı Hayrunnisa’yı ilk kez bir bar tuvaletinde, kız arkadaşıyla ne yaptığına anlam veremediğimiz bir halde görüyoruz. Uyuşturucu mu kullanacaklardı? Sevişecekler miydi? Bilmiyoruz. Dizi boyunca bu ikiliyi arkadaşlıktan “bir fazla” ama lezbiyen bir ilişkiden “bir eksik” halde görüyoruz. Sanki bu durum, izleyicinin yorumuna bırakılmış. Dizinin ana karakterlerinin belirgin hatlarıyla öne çıkan temsillerini burada tuhaf bir şekilde göremiyoruz. Dizinin karakterlerinin şemalarını; şemalarıyla başa çıkma biçimlerini (şema teslimi, şema kaçınması ve şema aşırı telafisi) yönetmen yer yer açıktan yer yer de dolayısıyla işliyor.

Bir başkadır dizisinin psikolojik analizini yapmaya çalıştığım bu yazı dizimi bir sonraki yazımda tamamlayacağımı sanıyorum. Sinan ve Hilmi karakterleri ile bitireceğim. “Bir Başkadır”, vadettiklerini tam anlamıyla karşılayamasa da son yıllarda ülkemizde üretilen çoğu diziden farklı konusu ve yaklaşımı itibariyle kuşkusuz ayrılıyor ve tartışılmayı hak ediyor.