Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Halide Demir Polatlı

İzmir’de gerilim yükseliyor: 1 Temmuz’a doğru

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde bin 30 işçinin işten çıkarılması gündemde. Başkan Cemil Tugay ve Belediye-İş Sendikası arasında yapılan görüşmeden uzlaşı çıkmadı.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde (İzBB) yaşanan TİS ve işten çıkarma açıklaması sonrası başlayan kriz, bir Yunan tragedyasının tüm unsurlarını taşıyor.

İlk perde: Cemil Tugay’ın bin 30 işçiyi çıkaracağını açıklaması. 

İkinci perde: Bugün karşılıklı yapılan açıklamalarda sendika yöneticileri ile Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay arasında yaşanan diplomatik gerilim. 

Üçüncü perde: Belediye-İş Sendikası Genel Başkanı Nihat Yurdakul’un “1 Temmuz’da greve çıkıyoruz” resti. 

Bu kronoloji, sadece yerel bir iş uyuşmazlığı değil, Türkiye’de kamu yönetiminin mali sürdürülebilirlik sorununun minyatür hali. 

Bence bu gelişmeleri izlerken asıl mesele kimin haklı kimin haksız olduğu değil, hangi rakamların metodolojik olarak doğru olduğu aynı zamanda.

Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay “En düşük işçi maaşı 80 bin lira, Eylül ayında 130 binlere çıkacak, bu sürdürülebilir değil” derken, Belediye İş Genel Başkanı Yurdakul “55-65 bin lira arası” diyor. 

Hali hazırda bu 15-25 bin liralık fark, sadece matematiksel değil, muhasebe standardları açısından felsefi bir ayrım.  Toplam maaş mı, temel maaş mı hesaba katılıyor? Siz olsaydınız hangi rakamı esas alırdınız?

Rakam savaşları: Şeffaflık silahı

Politik krizlerde en güçlü silah, ‘şeffaflıktır’. 

Tugay’ın “Belediye dışında çalışanlara baktığımız zaman ciddi bir dengesizlik var. Bunları bu şekilde konuşmak istemiyorum ama biz kime, ne kadar para ödediğimizi biliyoruz. Bunları kamuoyuyla paylaşabiliriz” açıklaması, sendikayı zor durumda bırakırken, kamuoyuna da net bir mesaj veriyor: “Gizli hiçbir şey yok.” 

Bu hamle gerçekten akıllıca çünkü rakamlar manipüle edilebilir ancak belgeler edilemez. 

Belediye İş Genel Başkanı sayın Yurdakul’un “Belediye tarafından gönderilen bordrolar” vurgusu da metodolojik açıdan anlamlı: Rakamların kaynağı tartışmalı değil, yorumu tartışmalı. 

Bu durumda objektif gözlemci için kritik soru şu: Neden aynı bordrolara bakıp farklı rakamlar çıkarılıyor? 

İkramiye, yan haklar, SGK, vergi, sosyal yardımların dahil edilip edilmemesine göre maaş tutarları değişiyor. 

Cemil Tugay kapsamlı yaklaşımla toplam paketi hesaplıyor, sendika ise seçici metodoloji ile sadece temel maaşı. Her ikisi de teknik olarak haklı, ama politik olarak farklı amaçlara hizmet ediyor. Sizce hangisi daha dürüst bir yaklaşım?

Grev Kartı: Son kozun hesabı

“1 Temmuz’da Egemenlik Binası önündeyiz” açıklaması, sendikanın elindeki son kozun oynanması anlamına geliyor. Ama bu kozun etkinliği, toplumsal destek alıp alamayacağına bağlı. 

İzmir’de ve Türkiye’de asgari ücretle çalışan milyonlarca kişi varken, aylık 55-80 bin lira alan işçilerin grevi ne kadar sempati ve destek toplayacak? 

Enflasyon ve yoksulluk verileri ortada evet ancak Türkiye genelinde milyonlarca kişi asgari ücrete talim yaşama çabası verirken, emeklilere verilen zam oranları ortada iken toplumsal mücadelenin sadece belediyelerde örgütlü işçiler için değil toplumun tüm bu kesimleri için ve tüm ülke sathında verilmesi sendikal mücadele açısından daha doğru değil mi soru ve tespitini aklı selim herkes yapıyor.

Bu soru, sadece ekonomik değil, ahlaki bir sorgu. Bireysel hak mı, toplumsal adalet mi öncelikli?

Belediye İş Genel Başkanı Yurdakul’un “Yoksa İzmir ve Türkiye’ye yayılacak” tehdidi ise stratejik bir hata olabilir.  Çünkü bu ifade, yerel bir sorunu ulusal krize dönüştürme riski taşıyor. Politik analiz açısından değerlendirildiğinde, bu tür tehditler genellikle çözümsüzlüğü veya sorun çözme iradesinin görmezden gelinmesi işareti sayılır. 

Tugay’ın “ücret dengesizliği”  ve bunun ‘adil’  olmadığı vurgusu önemli. 

Aynı işi yapan farklı statülerdeki çalışanlar arasındaki maaş farkları, adaletsizliğin somut göstergesi. Bu dengesizlik, kısa vadede toplu iş sözleşmeleri açısından sendika üyelerine avantaj sağlıyor gibi görünse de, uzun vadede kurumsal sürdürülebilirliği zayıflatıyor.

Mali sürdürülebilirlik olmadan sosyal haklar da korunamaz gerçeği ortada. 

Sayın Yurdakul’un bugün İzmir’de yaptığı açıklamalarda, “Bunlar mahkemeden geri dönecek” öngörüsü hukuki çerçeve açısından doğru olabilir, ancak ekonomik gerçeklik karşısında pragmatik değil. 

Yargı kararları mali gerçekleri değiştirmiyor, sadece mali yükü erteliyor. Bu durum, kamu mali yönetimi açısından kısır döngü yaratma riski taşıyor.

Liderlik Sınavı: İdealizm mi realizm mi?

Bu kriz, modern belediyecilikte yönetişim ve liderliğin nasıl tanımlanacağına dair önemli soruları da ortaya çıkarıyor. Tugay’ın pozisyonu, ‘populist yaklaşım’ ile ‘gerçekçi mali yönetim’ arasındaki gerilimi örnekliyor. 

Popülist söylem yerine ‘kanıta dayalı’ politika yapımını tercih etmek, demokratik liderliğin en zor testlerinden biri. 

Bu süreç, sadece İzmir için değil, tüm CHP’li belediyeler için kurumsal örnek oluşturacak gibi duruyor.  

Başarılı olunursa belki de “mali disiplinli sosyal demokrasi” modeli ortaya çıkacak, başarısız olunursa benzer mali krizlerin diğer belediyelere yayılma riski ortaya çıkabilir. 

Tugay bu konuda ‘stratejik kararlılık’ gösteriyor ve uzun vadeli sürdürülebilirlik açısından sonuna kadar gidecek gibi görünüyor. 

Bu cesaretin dikkate alınması gerektiği ortada. Sizce bu tür kanıta dayalı karar verme siyasi kariyere fayda mı zarar mı verir?

Sonuç: 1 Temmuz’a doğru geri sayım

Gerilim yükselmeye devam ediyor. 1 Temmuz tarihi, hem Tugay’ın mali yönetişim stratejisinin hem de sendikanın toplu eylem kapasitesinin test edileceği bir başka kritik dönüm noktası. 

Bu tarih, sadece bir grev günü değil, büyükşehir belediyesinin mali sürdürülebilirliğinin ve kurumsal reform gündeminin belirlendiği karar anı olacak. 

‘Grev gerçekleşse bile kısa süreli kalacak’ diye düşünenlerin sayısı ise oldukça fazla. Nihayetinde sendikanın taleplerinin toplumsal destek bulması da belirleyici bir unsur olacak.

DİSK’in binlerce işçi ve memurla gerçekleştirdiği günler süren iş bırakma sürecinde ne kamuoyu desteği yeterli oldu ne de ekonomik koşullar uzun vadeli grev eylemini destekleyebildi. Sonunda bir uzlaşıda buluşuldu. 

Politik ekonomi açısından değerlendirildiğinde, sonuçta galip çıkacak taraf, veri odaklı ve şeffaflıkla rakamları en net şekilde sunabilen olacak. 

Bu da şu ana kadarki gelişmelere bakıldığında, Tugay’ın stratejik konumlandırması lehine görünüyor. 

İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Cemil Tugay’ın metodolojik üstünlüğü ve şeffaflık taahhüdü, bu krizi lehine çevirebilecek rekabet avantajı sağlıyor.

Mali disiplini sağlama kararlılığı yönünde gösterilen tutum mu, sendika direnci mi kazanacak? 
Bunu hep birlikte göreceğiz. 

Halide Demir Polatlı

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

14 + 1 =

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

TÜMÜ