Akaryakıt fiyatlarının indirildiği günün ertesinde damacana suya zam geldi!
Evlere servis yapan Ömer Bey, ’20 lira daha!’ deyince, ‘Neden?’ sorusuna muhatap oldu.
19 litrelik damacana suyun fiyatı 50 liradan 60 liraya çıkmıştı.
İki damacana olunca yüz lira yerine böylece 120 lira verilme durumu ortaya çıktı.
Daha Yılbaşına ulaşmadık.
Yani asgari ücret fiyatları da açıklanmamıştı, Ocak ayı sonu da değildi çalışanın maaşının ödeneceği gün, ya da hafta sonu Cuma değildi.
Benim sözüne ettiğim ‘en ekonomik olan su fiyatı!’
Bir gün önce ise iki emekle bir zincir markette yüksek sesle zamları protesto ediyorlardı.
Yumurtaya, bir gün öncesine göre bir lira mı, bir lira 25 kuruş mu tam anlayamadım gelen zam, pardon fiyat ayarlaması üzerinden görüş belirtiyorlardı.
‘Biri normal, bir liranın hesabı mı olur?’ deyip artışı normal görürken, diğeri ‘Senin yüzünden!’ diyerek işi siyasete döküyordu.
Bana baktılar, ‘Sen hakem ol!’ deyip diyeceklerine pişman oldular.
‘Benim için kuruş bile önemli!’ dedim…
Gülüştük, anlaştık!
Bunlar yine bir şey mi?
Çocukları ile yürüyen iki hanımdan biri diğerine dert yanıyordu:
‘Okuldan aradılar, bu ödemelerle yılı tamamlayamayacaklarını, sezonun sonunu getiremeyeceklerini, bu yüzden 10 bin lira ek para istediler!’ dedi.
Böyle durumda ne denir?
‘Çocuğunu sen de özel okuldan ol, devlet okuluna yazdır!’
İşte benim en fazla karşı olduğum görüşlerden biri…
Keşke okullarımız, eskilerin tabiriyle ‘kolejler’ gibi olabilse…
Bahçe düzenlemelerinden tutun da, temizliklerine, badana boya durumlarına, hatta çocukların su ihtiyacından beslenme çantalarına kadar birçok kentte belediyelere iş düşmüyor mu?
Her çocuğun bana göre en önemli haklarından biri de ‘iyi ve kaliteli eğitim’ olmalıdır.
Peki bunu kaç tane devlet okulumuz verebiliyor?
Geleceğimiz çocuklarımız en iyi eğitim ve öğrenimi almalı…
Bugünkü koşullarda, şartlarda hepimiz biliyoruz ki, bu işi en iyi yapanlar özel okullar…
Ama onlar da ayrı problem!
İşin kolayına kaçıyorlar, velileri güç duruma düşürüp ‘Bu kadar para bize yetmez!’ diyebiliyorlar.
Öğretmenlerine mi, yoksa çalışanlarına mı yaşayacakları, rahat nefes alabilecekleri ücreti mi ödüyorlar?
Bir tıp profesörü arkadaşım üç dört gün önce facede, kolejde çekilmiş sıra arkadaşlarının fotoğrafını paylaştı.
Yorumlardan biri şöyle idi.
‘Bu okulun hayranı idim, keşke ben de burada okusaydım diye iç çektiğim, gıpta ile baktığım çok oldu. Ama benim babam memur idi, ödemeleri karşılayamazdı. Senin baban kim ki, bu okulda okudun?’ diye soruyordu…
Yanıt gecikmemiş:
‘Benim babam bu okulun öğretmeni idi, ben parasız okudum!’
Kıskançlık mı, fesatlık mı?
Çıkaramadım…
‘İnsanca, hakça’ dediğimiz bir şekilde olsa, her aile çocuğunu istediği okulda okutsa, ihtiyaçlarını ve giderlerine rahatça karşılayabilse herhalde mutluluk ve huzur böyle olur…
Mühim olan refahı yükseltmek…
Mühim olan başkasının malında olduğu gibi yaşantısında da gözümüzün olmaması…
Herhalde ne demek istediğim anlaşılmıştır..
Yine mühim olan, ‘Evet efendim, sepek efendim!’ diyenlerin ve dedirtenlerin sayılarının azalması…
Bunda tabii ki politikacılardan, partilerden, ‘hizmet için varım!’ diyenler ve ortaya çıkanlar kadar işverenlerin, büyük patronların, kurumların da elbirliği şart…
Yumurta toptancılarından tutun da, kış kıyamet günü, yağmurlu havada bizi pahalı suya muhtaç edenler bildiklerini okurlar.
Neden senin evladın çok daha iyi okullarda eğitim görmesin?
Fıkralarda bile var;
Cehennem’den kaçmak isteyenleri kimlerin aşağıya çektikleri!
Birbirimize omuz vereceğimize, kol kola gireceğimize, kendi işimizi en iyi şekilde yapmaya çalışacağımıza ne yapıyoruz?
‘Komşu ne yapıyor?’ diyerek gözümüzü aklımızı başka tarafa yönlendiriyoruz.
‘Bu kadar paraya bu kadar iş!’ diyerek boşu boşuna sinirleniyor, kontrolümüzü kaybediyoruz.
Bunalıma giriyoruz…
Yani küçük sorunlar önümüze büyüyerek dev gibi çıkıyorlar.
‘Merak etme!’ diyenler de, sadece gönlümüzü almaya çalışıyorlar.
Umarım hepimiz aklımızı başımıza alır, bu tehlikeli sulardan çıkarız.
En yüce değer olan emeğin karşılığı alınır ve herkes birbiri ile uğraşmaktan vazgeçer…
*- ADI ‘İLAÇ!’ AMA…
Özellikle büyük şehirlerde hastanelerden gün ve sıra almak oldukça güçleşti.
Bunun nedenlerinden biri de ülkemizde ‘misafir!’ olarak tutulan yabancı uyruklular.
Kendinizi yabancı gibi hissediyorsunuz.
Bence sağlık bakanlığımız kadar, Emniyet Genel Müdürlüğümüz, daha doğrusu İçişleri Bakanlığımız da, yabancı hastaları ve bunlara yazılan ilaçları kontrol etmelidir.
Çok yıllar önce yine ilk belirleyen ve yazan olmuştum.
Baktım hastane kuyruklarından olan bazı tipler var.
Bunlar bir gün orada, ertesi gün burada…
Yani değişik hastanelerde, işleri başlarından aşkın doktorlara özellikle ‘antibiyotik’ başta olmak üzere önemli ilaçları yazdırıyorlar.
Lafı uzatmadan söyleyeyim:
İlaçlar yereldeki hastalar için değil, dağlardaki teröristlere gidiyordu.
Sonuçta konu ele alında ve bu sorun çözüldü.
Bunları aklıma getiren Çinliler oldu.
Tabii ki onları herhangi bir şekilde suçlamıyorum.
Hani onlardan çok önemli miktarda ‘aşı’ almıştık ya, durumlarını anlatayım:
2023 yılının ilk üççeyreğinde, Çin’de ilaç satışları geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 5 oranında artarak yaklaşık 2 trilyon yuan (yaklaşık 282 milyar dolar) seviyesine ulaştı.
Aynı yıl içinde, ülkede e-ticaret yoluyla gerçekleştirilen ilaç satışlarının geçen yıla göre yüzde 10 artarak 259 milyar 400 milyon yuan seviyesine çıkması bekleniyor.
2023 yılının ilk 10 ayında, Çin’in ilaç sektöründeki toplam ithalat ve ihracat hacmi 439 milyar 800 milyon yuanı buldu.
Çin Lojistik ve Satın Alma Federasyonu (CFLP) yetkilisi, ülkedeki ilaç sektörünün istikrarlı bir şekilde büyüdüğünü ve ilaç sektörü tedarik zincirinin iyi durumda olduğunu belirtti.
Kelin merhemi olsa önce kendi başına sürermiş.
Baksanıza kendi hastalarını bile iyileştiremiyorlar ama en kazançlı sektör ilaç sektörüne bile el attılar.
YORUMLAR