Matbaa ve okumak

Biz Türklerin tanrısı bize 'İhra ya da ikra' dememişti, ama biz asırlar boyu ana topraklarımızı bırakıp at üstünde yeni 'yurt'  ararken dahi okumayı yazmayı bırakmadık. Gücümüzce okuduk da, yazdık da; yerleşik düzene geçince de eğitim kurumları kurduk, yeşerttik, nice düşünürler, bilgeler çıkardık. Ancak Arap gelenekleri İslamın boğazını sıkıp da onu esir alınca okumak da yazmak da hakgetire olduk. Bilgi de görgü de 'tığ teber, şahi merdan, cahillikde, bağnazlıkta' tavan yaptık. Arap İslamı, doğası gereği dürüst, çalışkan bir o kadar sevgi yüklü o orta Asya ırkını mahv-ı perişan etti. Önce ilerleyen uygarlıkları ittirdi, örneğin kolay yazma tekniği olan matbaanın gelişini engelleyerek imparatorluğun üstüne uygarlık ışıklarını engelleyen koca bir kubbe örttü. Taa ki üç asır sonra matbaa girene kadar. Evet, bütün bunları Arap islamı yaptı. Ve biz şimdi bu nedenle, ancak gelişmekte olan ülkeyiz.
Matbaa üç asır önce bugün imparatorluğa 3. Ahmet’in müsaadesi, 28. Mehmet Çelebi'nin gayreti ve Macar İbrahim Müteferrika’nın fikirleri ile hayata geçmiştir. İlk basılan kitap 'Vankulı Sözlüğü'dür. Maalesef çok geç kalınmış ve fatura ağır olmuştur. 

Ne yapmalı?
Zarardan dönüp, kara geçmeli. Derhal Allah’ın buyruğu 'Kur'an' Türkçeleştirmeli ve devlet eli ile yeteri kadar basılıp, halka dağıtılmalı. Dinde ki Arap adetleri, gelenekleri hızla tespit edilip kaldırılmalı. Din eğitimini Türkçe yapıp, peygamberimizin tebliğ ettiği, güzel, insancıl İslam’ı bütün insanlığa yeni baştan yaşatma imkanı tanımalıyız…