Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Müjdat Çalış

Kaosun maskesi altında normalleşme

Murat Menteş’in Dublörün Dilemması Romanında Estetik Fundamentalizm

Mizahın Gölgesinde İdeoloji

Murat Menteş’in Dublörün Dilemması romanı, ilk bakışta grotesk karakterlerle örülü, absürt, eğlenceli ve hızlı tempolu bir postmodern anlatı olarak görünür. Ancak bu yüzeyin altında hem bireysel hem de toplumsal düzeyde belirgin bir normalleşme çağrısı, hatta kimi zaman örtük bir fundamentalist ahlakileşme süreci işlemektedir. Roman, mizah ve ironi aracılığıyla başkaldırı, kaos ve özgürlük arayışı gibi temaları işlerken, sonunda bunların hepsini düzenin lehine geri çağırır. 

Bu yazı, Dublörün Dilemması romanını “estetik fundamentalizm” kavramı çerçevesinde okuyarak postmodern görünüm altında gizlenen muhafazakâr normatifleşme sürecini açığa çıkarmayı amaçlamaktadır.

Dublörlük: Bireysel Kaosun Sistem İçinde Kapsanışı

Romanın merkezindeki metafor olan “dublörlük”, başkasının hayatını oynayan bir figürü temsil eder. Menteş’in dublörü yalnızca sinema sektörüne ait bir meslek değil, modern toplumda kendi özgünlüğünden koparılmış bireyin alegorisidir.

“Hayatımı bir senaryo olarak yaşamaya alışmıştım.” ( Dublörün Dilemması. İlk Baskı: 2005, April Yayıncılık, s. 147. Bundan sonraki alıntılarda kaynak, parantez içinde sadece sayfa numarası ile gösterilmiştir.)

Karakterler, kendi varlıklarından çok, üstlendikleri roller üzerinden tanımlanır. Ancak buradaki ironi şudur: Dublörlüğün farkına varan karakter, bu bilincin ardından bir isyan geliştirmez. Aksine, daha uyumlu bir senaryo arar. Bu durum, modern bireyin özgürlük arzusunun sistem içinde yeniden konumlandırılmasını gösterir.

Mizahla Nötralize Edilen Radikallik

Roman, anarşist ya da “kuralsız” karakterlerle doludur. Fakat bu figürler genellikle karikatürize edilir ya da edilgenleştirilir. En uç noktada, sistem dışı gibi görünenler bile bir tür “kişisel barış” arayışına yönlendirilir:

“Dünyayı kurtarmaya gerek yok. Sen kendini toparla yeter” (s. 182).

Bu ifade, postmodern romanların sıkça başvurduğu bireycilik mitini yansıtır. Toplumsal mücadele ya da kolektif direniş önerilmez; yerine bireysel “toparlanma” ve “denge” getirilir. Böylece neoliberal çağın içselleştirilmiş fundamentalizmi görünür hale gelir: Düzeni değiştirme, kendini onar.

Fundamentalizmin Estetik Yüzü: Ahlakî Dönüşüm Hikâyeleri

Romanda açık dinî ya da ideolojik bir baskı bulunmaz. Ancak karakterlerin dönüşüm süreçleri dikkat çekicidir: Şiddet, kaos ve sapkınlıkla başlayan yolculuklar, sonunda ya romantik aşka ya da “özgürlükten kaçışa” evrilir.

“İnsan kendini kurtarırsa, bir daha kimseye benzemez” (s. 91).

Bireysel kurtuluş yüceltilir; fakat bu kurtuluş, sisteme uyumlu ve daha sakin bir yaşama dönüşle sonuçlanır. Romanın sonunda dublörlük, “esas hayat”a bırakılır. Böylece radikal kaos dahi muhafazakâr bir barışa hizmet eder.

Liberal-Muhafazakâr Konsensüs: Mizahın İdeolojik Taşıyıcılığı

Dublörün Dilemması, 2000’li yıllarda Türkiye’de öne çıkan bir edebi türün örneğidir: Mizahla süslenmiş ama ahlaki olarak yerleşik değerleri yeniden üreten romanlar. Bu metinler, sistem eleştirisi yapar gibi görünür; fakat sonunda bireyi “makbul hayat”a ikna eder.

“Özgürlük mü istiyorsun? Seçenek çok. Ama hepsi aynı kapıya çıkar” (s. 108).

Bu cümledeki nihilizm, politik edilgenliğe davet niteliği taşır. Menteş’in anlatısı, devrimci seçenekleri absürtleştirip bireyi yalnızlaştırarak toplumsal dönüşüme karşı bir sessizlik üretir. Bu bağlamda roman, fundamentalizmi baskıyla değil, kurgu aracılığıyla uygular.

Mizahın Altındaki Dönüşüm Pedagojisi

Murat Menteş’in Dublörün Dilemması romanı, postmodern anlatının biçimsel özelliklerini taşırken içerik bakımından normatif ve restoratif bir damara sahiptir. Estetik düzeyde kaos, mizah ve ironiyle bezenmiş metin; siyasal düzeyde özgürlükçü görünse de aslında liberal-muhafazakâr bir dengeye ulaşmayı hedefler. Romanın sonunda başta “dublör” olan karakterler, artık “esas” hayatlarına, yani sisteme uygun rollere dönmüşlerdir.

Sonuç olarak Dublörün Dilemması, mizahı kullanarak radikalliği etkisizleştiren ve estetikle fundamentalizmi buluşturan bir edebi örnek olarak okunabilir. Kaosun içinden düzen çıkaran bu roman, yalnızca bireyin değil, okurun da sistem içi normalleşmeye gönüllü katılımını teşvik eder.

Müjdat Çalış

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

9 − 5 =

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

TÜMÜ