Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Wolfgang A. Rauner

Özel Gereksinimli Çocukların/Bireylerin Eğitim Sistemimizde Yaşadıkları Zorluklar

Eğitim sistemimizde özel durumu olmayan bireylerin bile türlü zorluklar yaşadığını ve sürekli değişen kural ve mevzuatlara ayak uydurmakta zorlandıklarını gözlemlemekteyim. Hem bir öğretmen/eğitmen olarak gözlem yapma şansı bulmakta hem de öğrencilerimin ailelerinin farklı noktalarda problemler yaşadığına şahit olmaktayım.

İlkokul, ortaokul ya da lise düzeyinde olan özel durumlu bireyler için belli başlı mevzuatlar olsa da uygulamada eksik kalındığı kanısındayım. Kaynaştırma sınıfı adı altında olan ancak ismi ile uyuşmayan sınıflarda okutulan ve en önemlisi ekstra ihtimam ve gözetime ihtiyaç duyan bu bireyler almaları gereken eğitime ulaşamamakta, bunun yanı sıra manevi olarak da zarar görmekte ve yaşıtları ile sağlıklı sosyal bağlar kuramamaktadırlar. Öte yandan okula gidiyor olsalar da uzman eğitmenler tarafından takipleri yapılmadığı için öğretim konusunda yaşıtlarına göre bir hayli geride kalmaktadırlar. Bu da bireyin ileri ki zamanlarda maddi olarak kendi ayakları üzerinde durabilme imkanlarını ellerinden almaktadır ve ayrıca sürekli bir biçimde birine muhtaç olarak yaşamalarına sebebiyet vermektedir. Peki bu koşullarda sorulması gereken en önemli soru ne olmalıdır? Özel duruma sahip olan bireyler toplumdan izole bir vaziyette dört duvar içine kapatılıp yok mu sayılmalılar?

Ailede başlayan eğitim hayatı ilkokul çağı ile okula taşınır ve ilk kez tam anlamıyla dış dünyaya açılma şansı doğar. Peki özel duruma sahip olan bireyler için bu ‘kapı’ hep kapalı mı kalacak?

Yukarıda bahsetmiş olduğumuz bu sorunlar üniversite sınavı barajının kalkması ile yüksek öğretime de taşınmış oldu. Her birey sadece sınava girerek baraj ‘sorunu’ olmadan kendi şartlarına uygun bir üniversiteye kayıt yaptırma şansını elde etti. Bu tabloda ilk göze çarpan ise maddi durumu yeterli olan ailelerin özel üniversitelere başvuru sayılarının artışı oldu. Bu hızlı kararın sonuçları da beklenmedik problemleri beraberinde getirdi. Lise seviyesindeki bir kişi için uygulanan ödev ile destekleme, aynı konuların dahil edildiği açık muhakeme yeteneği gerektiren sorular haricinde doğru yanlışa ya da boşluk doldurmaya yer verilen uygulamalar temel alınırken üniversite seviyesindeki bireyler için YÖK yer yer muğlak mevzuatları ile üniversite öğrencilerinin önünü kapamaktadır.

Eğer bu bireyler için özel bir mevzuat yok ise ve barajın kalkması ile bu bireylere üniversite eğitimi imkânı verildiyse onlara uygun içerikler hazırlanmalı

ve değerlendirmelerin de az önce saydığımız yöntemler ile yapılması gerekmektedir. Eğer bunlar uygulanmayacaksa da bu kişilerinin kayıtlarının hangi sebepler doğrultusunda yapıldığı sorusu sorulmalıdır. Bu bireylerin aileleri bir umut kırıntısına tutunarak çocuklarının bu imkândan faydalanmasını sağlamaya çalışırken ileriki süreçlerde madden ve manen yıpranmaktadırlar. Çocuklarının uyum sağlayamadıklarını ve akademik olarak başarısız olduklarını görmek (bu değerlendirme sistemi ile başka bir sonucun beklenmesi fazla optimisttik bir bakış açısı olur.) hem bireyi hem de ailesini bir girdaba sürüklemektedir.

Türkiye her ülkenin arzu ettiği genç nüfus oranına sahip olan bir ülke iken aynı zamanda eğitim sistemi açısından çokça eksikleri bulunan ve genç nüfusuna yol gösteremeyen bir konuma gelmiştir. 2023 verilerine göre okuduğunu anlama kategorisinde 58 ülkeden 49. sırada yer almaktadır.

Sonuç olarak şunu söylemek yanlış olamayacaktır: Nicelik değil nitelik önem taşır.

Wolfgang A. Rauner

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 × five =

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER