Öncelikle sakin, huzurlu ve keyifli bir gün diliyorum…
Sevgiyi paylaşanlar, kalbimize dokunanlara, bir küçük merhaba ile güne başlayıp, yüzünden tebessümü eksik etmeyen dostlarıma 'iyi ki varsın ' diyen sen arkadaşıma GÜNAYDIN…GÜNAYDIN…
Bir daha GÜNAYDIN…
*- 4-0 OLUR MU?
Dünya, hızlı ve sıkıntılı bir değişim sürecinden geçiyor.
Bunu her gün medyadan görüyor ve öğreniyoruz
Gazetelerde sanayicilerin feryadını okumuşsunuzdur.
Son finansal kiriz, yoksulluk ve işsizliğin artmasına neden oldu.
Buna pandemiyi de ilave edebiliriz.
Dünyanın her köşesinde güveni yeniden tesis etmek ve ekonomik büyümeyi yeniden başlatmak için canlardırma paketleri devreye sokuluyor.
Ayrıca, iklim değişikliği ve nüfus artışı ülkeleri atmosfere bırakılan karbon monoksit gazını azaltmaya zorluyor.
Ancak bunun da şirketlerin omzuna ek yükler bindiriyor.
Dahası, Batının zengin ulusları artık daha düşük bir ekonomik büyüme hızı yaşıyorlar ve ekonomik büyümenin merkezi hızla ekonomik kalkınma hızının daha yüksek olduğu Doğu’ya kayıyor.
Bu ülkeler arasında sadece Çin yok!
İnternet, bilgisayarlar, cep telefonları ve sosyal medya da üretici ve tüketicilerin davranış biçimlerini ciddi biçimde etkiliyor.
Bu belirttiklerim ve diğer bazı değişiklikler bizim de çok daha düşünmemiz gerektiğini ortaya koyuyor.
Ürettiklerimizi pazarlamamız için bu kavramı makroekonomiyi dengeleyen kavram gibi düşünmeliyiz.
Makroekonomik durum değişikliğinde yani değiştiğinde tüketicinin davranışları da değişir.
Açık ve net; bu da pazarlamanın değişmesine neden olur.
Bunları da iyi düşünmemiz lazım…
Bir anımsama yapayım:
Nasıl insanlar (x,y,z) diye sınıflara ayrılıyorsa, bu satışa pazarlamaya da numara veriliyor…
Daha açıkçası ilk zamanlara (1-0) deniliyor, futbol maçlarında olduğu gibi!
Bu nedir?
Geçtiğimiz 60 yıl öncesi böyle isimlendiriliyor…
Pazarlama, satış o zamanlar ürün merkezli idi…
Ben bunlara örnek olarak Bornova’daki Mustabey’e ait hanları örnek verebilirim
Sanıyorum biri şimdi küçük bir İşhanı olarak hizmet veriyor.
Ya da Kahraman’lardaki hali düşünebiliriz.
Sonra durum (2-0) oldu!
Yani Tüketici Merkezli…
Belki birilerine tuhaf gelecek ama yine küçükten ele alalım:
Basmane’de iş çıkışı insanlara hizmet veren seyyarları anımsayın…
Meyveler 3’er kilodan satılıyordu:
3 kilo elma 100 TL. ya da 3 kilo portakal 100 TL. diye…
Ama kilo olarak alırsanız ödeyeceğiniz para 35 TL. idi…
Peki pazarlama (3-0) olunca ne oldu?
Şirketlerin tüketici merkezli olmaktan, insan merkezli olmaya doğru kaydıkları ve kârlılığın kurumsal sorumlulukla dengelendiği aşamadır.
Şöyle anlatayım:
Şirketler artık tek başına hareket etmiyor, edemiyorlar…
Kendi kendini sürdüren yapı da geride kaldı.
Örneğin İzmir’de bir sanayici, Almanya’daki bir Türk’ten örnek alarak bir kompleks kurmuştu:
Kesimhanede hayvanın etinden kanına, dişinden postuna, kılına kadar her şeyinden istifade ediliyor, yetiştirilmesinden satışına kadar her adımı kendi yapıyordu…
Sonuç ortada…
Ya şimdi zincir marketleri de ele alın…
Partnerleri çalışanlar, dağıtımcılar, bayiler ve tedarikçiler…
Sadık diyeceğimiz bir ağ kurulmuştur.
Tabii ki kuruluşlar ağ ortaklarını özenle seçiyorlar.
Hedefler uyumluysa başarı geliyor.
Bunlar da öncelikle; misyon, vizyon ve sosyal paydaşlar olarak ortaya çıkıyorlar.
Bugün durum (3-0)!
Bakalım pandemi sonrası ne olacak?
(4-0) yolda mı?
Bunu da herhalde bir iki yil içinde görüp yaşayacağız…
Biliyorsunuz kısa süre önce iflaslar büyük firmalardan çok küçük işletmeleri ve KOBİ’leri sarsmıştı…
Şu anda bazı yasa boşluklarından da yararlananlar ve merdivenaltı üretim yapanların tuzları kuru gibi…
Halkın alım gücü azaldıkça sorun büyüyecek ve önümüze (4-0) gelecek!
Ama nasıl?
Bunu yaşayarak göreceğiz!
*- EYLÜL’DEN SONRA!
Hafta sonu ama yeni bir aya girdik…
Eylül ayı ile ilgili çok şeyler söylendi, yazıldı…
Ne güzel demiş Cemal Süreyya;
‘Sonbahar sanattır, diğerleri mevsim!’ diye…
Benim en çok hoşuma giden ve bu cümleyi anımsadığım yol, ‘Muğla’dan çıkıp Fethiye’ye doğru yol aldığım zaman… Yani Eylül’ü bu yol üzerinde yaşamayı yıllardır çok beğeniyor ve seviyorum…’
Ben yine de Ekim ayını şöyle karşılamak istiyorum:
‘Sevgiyi paylaşanlara,
Kalbimize dokunanlara,
Güne, aya başlayıp yüzünden tebessümü eksik etmeyenlere,
‘İyi ki varsın!’ diyebilenlere hayırlı ve bereketli Ekim ayı diliyorum…
Bu arada yine hatırlatmak istiyorum:
‘Hayatta bir Canın olsun!
Bir de can dostun!
Her can dediğin dost olmaz,
Haberin olsun!
Candan dostlara bu haftanın son işgününden de selamlar olsun…’
İnsanlar nasıl bunu da anımsatayım:
Her hangi bir şekilde yaralıysan aramazlar!
Ama yararlıysan yani senden yararlanacaklarsa peşini bırakmazlar!
Şemsi Tebriz’i bakın ne demiş?
‘Yüzü dost, özü düşmandan usandım,
Dili Mü’min, kalbi Şeytan’dan usandım,
Dostum; herkesin kahrı çekilir ama,
Ben davasız Müslümanlardan usandım!’
Herhalde yeni bir aya girdiğimize göre, birçoğumuz biraz daha olgunlaşmıştır:
Peki bunun, yanı ‘olgunlaşmanın’ belirtileri nelerdir?
Bir kaçını sıralayayım:
Laflamaktan zevk almazsın,
Zamanın değerini anlarsın,
Daha çok affedersin,
Daha açık görüşlüsündür,
Farklılıklara hoş görülüşündür,
Kimseyi sevmeye zorlamazsın,
Kimseyi kolay yargılamazsın,
Gösteriş yapmazsın,
Suküneti kavgaya yeğlersin,
Mutluluğu iç huzurda ararsın!
*- “KALKTIK GÖÇ EYLEDİK…”
Fotoğraf çekmeyi sevmeyen yok gibi…
Özellikle son zamanlarda özellikle amatörler arasında o kadar yaygınlaştı ki, bana göre profesyonellere taş çıkartanlar var.
Hatta İstanbullu Ayfer’e kaç kez, ‘Neden sergi açmıyorsun?’ diye sitem de ettim.
Geleneksel Türkiye Fotoğraf Yarışması’nın 26’ıncı teması: GÖÇ
Son katılım tarihi: 29 Ekim 2021
Detaylı bilgi: www.gelenekselturkiye.org
Fotoğrafın sanatçısı, zanaatçısı, profesyoneli, amatörü, meraklısı, severi tüm katılımcılara ben de şimdiden başarı diliyorum.
*- BÜYÜK HİKAYE
Göç kavramı her şeyden önce insanın haraketliliğine ve bu hareketliliğin yol açtığı bir nüfus dinamiğine gönderme yapıyor.
Göçün, besin kaynaklarının peşindeki insanın avcı toplayıcılıkla başlayan hikâyesi, günümüzün küresel dünyasında kesintisiz sürüyor. Nedenleri, türleri ve sonuçlarıyla bir insanlık hikâyesi…
Gönüllü ya da zorunlu göçlerden, bireysel ya da toplumsal göçlere; ulusal göçlerden uluslararası göçlere kadar, tehcirden, sığınmaya, mübadeleden yeniden iskâna kadar; göçmeni, göçeri, mübadili, muhaciri, sığınmacısına kadar her biri kendine özgü sorunlarla, çözümlerle dolu hikâyeler…
Anadolu insanının hiç de yabancı olmadığı bir hikâye bu. Köyden kente, doğudan batıya, ülkeden ülkeye bir kader gibi süren göçler…
Tarihin derinliklerinden gelen kadim zamanların hikâyesi aynı zamanda; Asya’nın bozkırlarında başlayan öykülerini Anadolu’nun yaylalarında, ovalarında, dağlarında bugün de sürdürenlerin, dağlara sevdalı, yaylalara tutkulu konup göçenlerin, yaylacıların hikâyesi…
Günümüzün en güncel konularından olan göç, fotoğraf açısından geniş ve zengin imkânlar sunuyor.
YORUMLAR