DOLAR 32,5535 0.03%
EURO 34,9072 0.15%
ALTIN 2.430,210,31
BITCOIN 2054826-4,46%
İzmir
24°

PARÇALI BULUTLU

üst menü altı
Deneyimli siyasetçi Nalbantoğlu ile A'dan Z'ye

Deneyimli siyasetçi Nalbantoğlu ile A'dan Z'ye

ABONE OL
11 Şubat 2022 11:51
Deneyimli siyasetçi Nalbantoğlu ile A'dan Z'ye
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Meclisi (PM) üyesi deneyimli siyasetçi Rıfat Nalbantoğlu ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide kent ve ülke gündemine dair konuştuk. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile yakın siyaset yaptığı bilinen sayın Nalbantoğlu, siyaseti kariyer planlaması olarak görmediğini, yol arkadaşlığına büyük değer verdiğini belirtti. Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in vizyoner bir politikacı olarak başta kentsel dönüşüm ve ulaşım projeleri olmak üzere pek çok alanda kendine yakışır şekilde taşın altına elini sokarak kente hizmet ettiğini vurgulayan CHP PM Üyesi Rıfat Nalbantoğlu, örgütün büyükşehirin hizmetlerinin daha fazla anlatılması yönünde büyük rolü olduğunu belirtti. Nalbantoğlu, bu konuda 'kırmızı kurdela' örneği vererek önemli değerlendirmelerde bulundu. Sayın Nalbantoğlu, CHP Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Özkan'ın verdiği bir demeçte, 'İzmir'in büyük bir güvenlik kıskacında olduğu ve olası duruma olağanüstü tepki verecekleri' yönündeki mesajını da değerlendirdi.

DEMOKRAT GÜNDEM-RÖPORTAJ HABER-BİRİNCİ BÖLÜM-CHP'nin çeşitli kademelerinde önemli görevler üstlenen, il başkanlığı da yapan deneyimli siyasetçi CHP PM Üyesi Rıfat Nalbantoğlu, partinin kurumsal kimliği ve partili olma terbiyesine büyük önem verdiğini belirtiyor. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in vizyoner kimliğinin kent için çok önemli olduğunu belirten CHP PM Üyesi Rıfat Nalbantoğlu, bir demecinde verdiği, “Tunç Soyer siyaseti bırakırsa ben de bırakırım” sözlerine açıklık getirdi.

"YOL ARKADAŞLIĞI-SÖZ VERMEK ÇOK DEĞERLİ KAVRAMLAR VE…"

Nalbantoğlu, “O konuşmanın geldiği bir noktada, 'Tunç Soyer velev ki siyaseti bırakırsa ben de bırakırım' dedim. Hiç kimsenin hatırı için politika yapmıyorum. Sadece sevdiğim, katkım olabileceğine inandığım, biraz önce söylediğim gibi, için böyle bir işle meşgulüm. Böyle bir cümle söyledim. Tekrar söylemez miyim? Söylerim. Çünkü doğru yerden sordunuz, yol arkadaşlığı, söz vermek birbirine benim için çok değerli kavramlar bunlar. Hatta birçok şeyden vazgeçmemi sağlayacak şeyler. Benim için çok önemli bir kavram. Tunç Bey'i gerçekten çok vizyoner, çok doğru buluyorum. Beraber yol yürüdüğüm arkadaşlarımın durumu, onların bu işlere bakış açısı benim için hep çok değerlidir, çok önemlidir. Dolayısıyla bu ana unsurlardan biridir tabi diye başlayan bir konuşmada, tabi ki bırakırım, ne yapacağım yani dedim. Yapmak zorunda değilim. Ha ister miyim, isterim, olur olmaz bunlar ayrı şeyler. Ama soruyu doğru yerden sorduğunuz için tekrar üstüne basarak söylemek istiyorum; yoldaşlık- yol arkadaşlığı benim için çok önemli bir kavramdır” dedi.

""

"SADECE POLİTİKA YAPMAK İSTİYORUM…"

Siyaseti kariyer planlaması olarak görmediğini kaydeden CHP PM Üyesi Rıfat Nalbantoğlu, “Hiç kimse için böyle bir değerlendirme yapamam. Ama siyaseti kişisel kariyerimi planlama alanı olarak görmüyorum. Öyle görmüyorum. İlçe başkanlığı, il başkanlığı, PM üyeliği gibi birçok alanda görev yapmış olmama rağmen, benim herhangi bir yerde talep açmışlığım çok azdır. Hatta yok denecek kadar azdır. Bunu da acayip bir meziyet olarak söylemiyorum. Bu benim yaşam biçimim, böyle yaşıyorum ben hayatı. İlla ki milletvekili olayım, belediye başkanı olayım, böyle bir iddiam, inadım yok, olmayacak da! Sadece politika yapmak istiyorum. Yoksa buradan, ben bu noktadan sonra belediye başkanı olayım ya da milletvekili olayım, siyaseti böyle bir şey için yapmıyorum” diye konuştu.

"TUNÇ BEY KENDİNE YAKIŞANI YAPARAK DOĞRU OLANI DEVAM ETTİRİYOR"

İzmir'de en fazla eleştiri konusu yapılan kentsel dönüşüm ile ilgili büyükşehir belediyesinin İZBETON ve Ege Şehir Planlama eliyle taşın altına elini sokarak kentin pek çok noktasında başlattığı projelere dikkat çeken CHP PM Üyesi Rıfat Nalbantoğlu, “İzmir gecekondulaşma oranının gerçekten, maalesef mutlaka el atılması gereken bir düzeyde olan illerinden birisi. İzmir'de büyükşehir belediye başkanlığına aday iseniz böyle bir vizyonunuz olacak ama. Zor olsa da elinizi taşın altına sokacaksınız, ne kadar zor olursa olsun bu işin altına gireceksiniz. Bu iş sadece belediyenin sırtında duruyor. Depremde merkezi yönetim birkaç bina yaptı, törenle teslim edildi ama duyumlarıma göre oturmamış insanlar, aslında teslim edilmemiş. Şu kadar konutu teslim ettik dediler, meğerse teslim edilmemiş. Böyle kalır yani. Böyle yürümez. Şimdi İstanbul'u biliyorsunuz. Orada Sarıyer, Beykoz sırtlarında öyle rantlar yaratıldı ki, işte onunla 'Allah bizi affetsin' noktasına gelmeden, oralardaki insanlara bugün bizim Bayraklı, Gültepe, Limontepe'de yaşayan vatandaşlarımızın daha insanca yaşayacağı, oradan elden edilen rantla yeni alanlar yaratamazsan, o zaman 'Allah bizi affetsin' seviyesine geliriz.Tunç Bey bence, önceki dönem başkanımız Aziz Kocaoğlu'nun başlattığının altını bir daha çizerek, o hakkı teslim ederek, ama Tunç Bey de kendine yakışanı yaparak, doğru olanı devam ettiriyor. Biraz daha yavaş biraz daha güç olsa da doğru olanı devam ettirmek konusunda bence kendine yakışanı yapıyor. Onu Tunç Soyer yapan özellikleri öne çıkararak, zorun altına bir kere daha girdi. Tabi kolay olmayacak bu süreç ama İzmir bu işten kazançlı çıkacak” değerlendirmesini yaptı.

"SİYASETÇİLERİN EN ÖNEMLİ DAYANAK NOKTASI ÖRGÜTLERİ OLMALIDIR"

Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in yaptıklarının örgüt tarafından sahiplenilerek, halka daha fazla anlatılması noktasında büyük önemi olduğunun altını çizen deneyimli siyasetçi CHP PM Üyesi Nalbantoğlu, 'kırmızı kurdela' örneğini vererek, ne demek istediğini anlattı.

"KIRMIZI KURDELAYI İLK TAKANLARLA SON TAKANLAR ARASINDA ZAMAN FARKI VARDIR AMA…"

Nalbantoğlu, “Benim çok inandığım bir şey vardır; siyasetçilerin en önemli destek kaynakları, dayanak noktaları her zaman örgütleri olur. Olmalıdır. Yaptığı bir işi istediği kadar kendisi, yakın çevresi beğensin, desteklesin ama buradaki en önemli ölçü yapılan işlere örgütün sahip çıkma, örgütün bu işi anlatma, büyütme noktasında gösterdiği çaba, gayret bence esastır diye düşünüyorum. E tabi herkesin herşeyi öğrenme süreçleri farklı oluyor. Hepimiz herşeyi aynı anda öğrenemeyebiliriz. İlkokula ilk başladığı sırada kırmızı kurdelayı ilk takanlarla, son takanlar arasında belli zaman farkı hep vardır. Ama hepsi sonuçta okuma-yazmayı öğreniyorlar. Sonuçta hepsinin bir kırmızı kurdelası oluyor. E tabi hepimizin bu süreçleri algılama ve algıladığımız bu süreçleri hayata geçirme süreçleri farklı farklı olabilir. Yani yoğurt yiyiş farklı oluyor diyelim biz buna. Ama ben şu anda bu konuştuğumuz tarafların hepsinin, büyükşehir belediye başkanımızın, örgütümüzün, il başkanımızın hepsinin bu konunun artık yeterince farkında olduğunu düşünüyorum. En azından ben fark ediyorum. Ama hepimizin değerlendirme, algılama dereceleri farklıdır. Sonuçta yıl biterken sınıfta herkes kırmızı kurdelayı takıyor, bir şey olmuyor. İlk takıyor olmak dünyanın en acayip şeyi mi? Değil. Değerlidir, ilk benim kızım okudu ailesi tarafından önemli olabilir, ama esas olan sınıfın tamamının hep beraber okumayı-yazmayı öğrenmesidir diye düşünüyorum. Ben İzmir'de bu aşamaya geldiğimizi sevinerek görüyorum” ifadelerini kullandı.

"TUNCAY BEYİN BİR BİLGİSİ, ÖNGÖRÜSÜ, DUYUMU OLMASA BÖYLE CÜMLE KURMAZ"

CHP Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Özkan'ın geçtiğimiz günlerde verdiği bir demecinde, “İzmir çok büyük bir güvenlik kıskacında. İzmir ile sandıkta baş edemeyenler, İzmir'i sandıkta yenemeyenler bunu güvenlik bürokrasisini kullanarak aşmaya çalışıyor. Biz buna izin vermeyeceğiz. Olası bu tür girişimlere olağanüstü tepki veririz” açıklamasını nasıl değerlendirdiği ve ne anlama geldiği sorusunu yönelttiğimiz CHP PM Üyesi Rıfat Nalbantoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı: “Ben sayın milletvekilimizin 'İzmir bir güvenlik kıskacında' cümlesinden ne kast ettiğini bilmiyorum ama bu konuda bir bilgisi, bir öngörüsü, bir duyumu olmasa böyle bir cümle kullanmaz. Bu konuda yeterli tecrübeye sahip bir arkadaşımız olduğunu düşünüyorum. Bilmiyorum neyi kast ettiğini ama. Şuna gerçekten inanıyorum ki, partinin bugün neyle karşı karşıya olduğunu, hangi sorunlarla karşı karşıya olduğunu ve bu sorunları hep beraber, onun deyimiyle, 'sıkılı bir yumruk' gibi kenetlenmiş bir yumruk gibi aşabilirsek, çok yakında iktidar olacağımızı ve bu ülkenin nefes alacağını hepimizden birçok partili arkadaşımdan en azından benden daha fazla bildiğini biliyorum. O anlamda da ben kendisine çok güveniyorum, partinin bu karşı karşıya kaldığı sorunların ortadan kalkması konusunda elinden gelecek her gayreti göstereceğine yürekten inanıyorum. Ama her konu için. Herhangi bir bilgiye, görgüye ve bunlardan oluşmuş bir öngörüye sahip olmadan böylesi cümleler kurmayacağını Tuncay Beyin biliyorum. Mutlaka bu konuda bir bilgisi, görgüsü oluşmuştur ama partimizi korumak ve uyarmak konusunda bir tespit açıklaması yapmıştır diye düşünüyorum.”

CHP PM ÜYESİ SAYIN NALBANTOĞLU'NA YÖNELTTİĞİMİZ SORULAR VE YANITLARININ BİRİNCİ BÖLÜMÜ:

DEMOKRAT GÜNDEM- 'Siyasi yaşantımı Tunç Bey siyaseti bırakırsa sonlandırırım' demişsiniz bir demecinizde. Sizin Sayın Soyer ile yoldaşlığınız, birlikte yürümeniz sözkonusu. Bu cümleyi neden kurdunuz?

RIFAT NALBANTOĞLU: O konuşmanın geldiği bir noktaydı. Yani Tunç Soyer bırakırsa ben de bırakırım. Hiç kimsenin hatırı için politika yapmıyorum. Sadece sevdiğim, katkım olabileceğine inandığım, biraz önce söylediğim gibi, için böyle bir işle meşgulüm. Böyle bir cümle söyledim. Tekrar söylemez miyim? Söylerim. Çünkü doğru yerden sordunuz, yol arkadaşlığı söz vermek birbirine benim için çok değerli kavramlar bunlar. Birçok şeyden hatta vazgeçmemi sağlayacak şeyler hatta. Benim için çok önemli bir kavramdır. Dolayısıyla böyle yüzyıllardır falan da tanımam Tunç Başkanı. Ben il başkanı iken kendisi de Seferihisar Belediye Başkanlığı'na aday idi. O süreçte tanıştık kendisiyle. Ve hakikaten çok beğendim. Gerçekten çok vizyoner, çok doğru buluyorum. E biraz da tabi sonuçta hikaye bir biyolojik hikaye. Hiçbirimiz daha Tunç Başkan benimle yaşıt. Hatta birkaç gün ben ondan büyüğüm. Hiçkimse bu işlerle haşır neşir olmayacak. Olacağımız, olabileceğimiz bir süreç var. bu süreci tabiki doğru olan, benim o andaki ülkenin koşulları, benim kendi taleplerim, beklentilerim, isteklerim belirleyecek. Tek başına dünyada yaşayan bir adam değilim ben. Uzayda yaşamıyorum. Dolayısıyla insanların bu tür karar verme süreçlerini etkileyen durumlar vardır. Beraber yol yürüdüğüm arkadaşlarımın durumu, onların bu işlere bakış açısı benim için hep çok değerlidir, çok önemlidir. Dolayısıyla bu ana unsurlardan biridir tabi diye başlayan bir konuşmada, tabi ki bırakırım, ne yapacağım yani dedim. Yapmak zorunda değilim. Ha ister miyim, isterim, olur olmaz bunlar ayrı şeyler. Ama soruyu doğru yerden sorduğunuz için tekrar üstüne basarak söylemek istiyorum; yoldaşlık yol arkadaşlığı benim için çok önemli bir kavramdır. Bir de sonuçta İzmir evet Türkiye çapında bir metropol ama sonuçta İzmir küçük bir şehir. Acayip kalabalık bir yer değil yani. Hak ettiği şeyleri almakta güçlük çeken, hak ettiklerine daha yaşanabilir, daha iyi bir kent olma noktasında hak ettiklerini alamayan ama orta çaplı bir şehir dünya ölçeğine baktığınızda.

"CEKETİNİ SIRTINA ALIP, YOLDA ALNININ AKIYLA YÜRÜYEBİLMEK ÇOK DEĞERLİ BİRŞEY"

60 yıldır bu şehirde yaşıyorum. Bu şehirde herkes aslında birbirini tanır, bilir. 60 yıldır bir şehirde yaşayıp, önemli bir sivil toplum örgütünde de yıllarca yöneticilik yapmış olan, (TÜRMOB'da) bir insan olarak; ipin üstünde kritik görevler yapmış biri olarak hakikaten ceketini sırtına alıp çıkıp yolda hep alnının akıyla yürüyebilmek benim açımdan çok değerli bir şey. Hep öyle yaşadım, öyle gayret ettim. Mensubu olduğum herhangi bir yere bir gün benim vasıtamla, benim yüzünden eleştiri gelmesine, haksız bir ithamda bulunulmasına engel olmaya çalıştım hep. Gayretim hep oydu. Dolayısıyla bunu sağlamış bir insan olarak bu durumdan çok mutluyum.

Hiç unutmam kaçıncı kurultay olduğunu bilmiyorum ama bir kurultayda Ankara'da Ahmet Taner Kışlalı'daki bir kurultayda Mustafa Sarıgül genel başkanlığa adaydı. O sırada genel başkanımız Deniz Bey idi. Onlarca genel kurul izlemişimdir, Deniz Baykal'ı onlarca genel kurulda dinlemişimdir ama şu hiç aklımdan çıkmaz, çünkü çok önemli bir dersti o. Ya da bana öyle geldi. Sarıgül genel başkanlığa aday olduğunu anlattı, sonra diğer genel başkan adayı olarak Deniz Bey söz aldı; “Bak kardeşim” dedi, 'sen CHP genel başkanlığına aday olmuşsun. CHP Genel Başkanlığı şudur'… diye bir başladı. İnsanın tüylerini diken diken eden bir konuşma yaptı. Şöyle bitirdi konuşmayı; eğer sen bu tür özellikler gerektiren bir işe, CHP Genel Başkanlığına adaysan, öyle yaşayacaktın. Yaşamadın kardeşim, öyle yapmadın dedi. Bunu hiç unutmayacağım. Ben de o kurultayda verdiği en önemli dersti. Ben birşeylere aday oluyorsam, talep ediyorsam, bir gün senin karşına çıkar bunların hepsi. Onun için bizi üzme ihtimali olan şeylerin çıkmaması konusunda hep gayretli oldum, gayret içinde oldum. Dolayısıyla arkadaşlarımın da bu minvalde davrandığını, bu yolu kendilerine yol edindiğini biliyorum, en azından hissediyorum. Dolayısıyla benim için bu bahsettiğim yol arkadaşlığı, birşeye karar vermiş olmak çok önemli bir iştir. Bu minvalde de hayatıma devam ediyorum.

""“BİZ DE İNSANIZ, TABİ KIRILIRIZ, ÜZÜLÜRÜZ”

D.G: Aynı tavrı Tunç Bey de gösteriyor sanırım. Aksi bir durum olursa tavrınız ne olur?

R.N: En azından hissediyorum. Hiç kimse bugün böyle düşünüyor, hissediyor diye yarın da böyle düşünecek, hissedecek diye bir garanti yok. Kimse kimseye senet vermedi. Böyle bir dünya yok. Ha, farklı bir şey olursa, kırılmak-üzülmek insana dair Bir şey. Biz de insanız, tabi kırılırız, üzülürüz. Yapacak Bir şey yok yani.

“SADECE POLİTİKA YAPMAK İSTİYORUM”

D.G: Siyasette kariyer planlaması yaptınız mı siz? Değişen siyaset anlayışı böyle gibi. Doğru mu sizce uzun vadede böyle davrananlar için?

R.N: Hiç kimse için böyle bir değerlendirme yapamam. Ama kişisel kariyerimi planlama alanı olarak görmüyorum siyaseti. Öyle görmüyorum. Zaten siyasette çok yaygın bir deyim, ifade vardır; benim ilçe başkanlığı, il başkanlığı, PM üyeliği gibi birçok alanda görev yapmış olmama rağmen, benim herhangi bir yerde talep açmışlığım çok azdır. Hatta yok denecek kadar azdır. Bunu da acayip bir meziyet olarak söylemiyorum. Bu benim yaşam biçimim, böyle yaşıyorum ben hayatı. İlla ki milletvekili olayım, belediye başkanı olayım, böyle bir iddiam, inadım yok, olmayacak da. Sadece politika yapmak istiyorum. Türkiye'nin içinde bulunduğu bu koşullarda bu işin olumlu bir noktaya taşınması, bu işin ülkemiz açısından daha yaşanabilir, daha insanların kendisini iyi hissetmesine olanak sağlayacak bir yapının, iklimin oluşmasına katkı sağlayabileceğimi düşündüğüm için politika yapıyorum zaten. Yani yoksa buradan ben bu noktadan sonra belediye başkanı olayım ya da milletvekili olayım, böyle bir şey için yapmıyorum. Hiç aday olmadım zaten böyle bir göreve.

D.G: Kentsel dönüşüm iktidar partisi yetkililerinin en fazla gündeme getirdiği konular arasında. Sayın Soyer'in İZBETON ve Ege Şehir Planlama aracılığıyla kentin birçok noktasında başlattığı, sürdürdüğü ve başlayacak olan projeleri var. Merkezi hükümet ve yerel yönetim işbirliği burada çok daha sonuç alıcı olmaz mı? Bir kentin dönüşümünde sadece yerel yönetimlere mi görev düşer, düşmeli?

R.N: Değerlendirme yaptığınız veya fikir beyan etmeye kendinize hak gördüğünüz şeyi fiilen yerli yerinde gözlemiş olmanız şart değil. Bugün nasıl kuzeyde Ukrayna-Rusya olası savaşı konusunda bir fikir beyan etme hakkımız olduğu gibi herşeyi fiilen görerek ya da yaşayarak fikir beyan etmek zorunda değiliz ama şöyle enteresan bir şey var; kentsel dönüşüm konusunda büyük illerin tamamını gördüm. İzmir gecekondulaşma oranının gerçekten, maalesef mutlaka el atılması gereken bir düzeyde olan illerinden birisi . Bu bir gerçek olarak şurada duruyor mu? Çok büyük ölçüde çözen illerden biri de Ankara. Şimdi şehirler bazen kente ait sorunlar konusunda genel sosyolojilerinden kaynaklı bazı avantajlara sahip olabilirler. Mesela Ankara göçü hep İç Anadolu'dan almıştır. Ve İç Anadolu tipi gecekondu vardır. Yani tek katlı, bahçe içinde, bahçesinde kavak ağacı olan hatta güzel yapılmış olan gecekondular vardır. Mesela bu konuda ben bizzat sayın genel başkanımızın kendisinden dinlediğim, Murat Karayalçın'dan bizzat dinlediğim, bir hikaye paylaşayım. Gecekondu ve kentsel dönüşüm hikayesinin Türkiye'de fiilen bilimsel olarak başladığı ve sonuçlandığı nadir illerden biridir Ankara. Sayın Karayalçın, 'Batıkent'i büyük ölçüde bitirdik, insanlar taşınmaya başladı, bir film hazırladık. İnsanlar geldi. Eski gecekonduları bir de yeni yaptığımız Batıkent'i gösteriyoruz' dedi, öyle Bir şey çıktı ki ortaya dedi, eskisi daha güzel gibi bir görüntü çıktı ortaya dedi. Ben bunu bizzat kendisinden dinledim. Çünkü bizim yaptığımız şey, kentin dışında yeni bir yerleşme alanı bulduk, oraya kabak gibi güneşin ortasında, üç katlı beş katlı evler, öteki tarafta hakikaten hepsinin bahçesinde kavak ağacı olan evler. Bu sosyolojiden, kentin şansından kaynaklanan bir şey. Ben bunu ondan dinledikten sonra Ankara'da da uzun süre yaşamış biri olarak, Ankara'da kentsel dönüşüm biraz daha kolay. İstanbul'da ipin ucu birçok konuda kaçtığı gibi kentsel dönüşüm konusunda da kaçmış. İzmir'de de bu sosyolojiden kaynaklı olarak kentsel dönüşüm en zor işlerden bir tanesi.

"SAYIN KOCAOĞLU'NUN İLKESİ ÇOK DOĞRU"

İzmir'de İBB başkanlığına aday iseniz böyle bir vizyonunuz olacak ama. Zor olsa da elinizi taşın altına sokacaksınız, ne kadar zor olursa olsun bu işin altına gireceksiniz, yani mesela Ankara'da bizim Bayraklı, Gültepe sırtlarında olduğu gibi bir gecekondu tipi yok. Bayraklı'da, Gültepe'de, Limontepe'deki gecekonduların hepsi dört katlı beş katlı. Ankara'da dediğim gibi böyle bir gecekondu yok. Hepsi tek katlı, hepsinin güzel çatısı, bahçesinde kavak ağacı. Adam Çorum, Çankırı, Nevşehir'den gelmiş, öyle yapmış. Burada farklı bir sosyoloji var. Burada dolayısıyla dönüşüm çok güç bir iş. Bütün olumsuzluklara rağmen bir düzen kurmuş adam burada. Bu düzen düzen mi? Değil. Bu koşullarda yaşıyor ama. Bunu dönüştürebilmek hem de kendi koyduğunuz, sayın Aziz Kocaoğlu'nun ortaya koyduğu kentsel dönüşüm, ki teorik-ilkesel olarak çok doğru; yerinde dönüşüm. Çok doğru bir karardır. Orada o sırada sayın Kocaoğlu'nun sıkça kullandığı bir cümle, argüman vardı; “Bulunduğum yer dönüştü ama komşum aynı” demişti. Bu çok çok doğru bir yol, yöntem. Ama bunlar bir gerçeklik olarak şurada duruyor. İtirazım yok. Sonuna kadar böyle bir ilkeyi İzmir'e yerleştirdiği için sayın Kocaoğlu'na hep minnet duyarım. Bu ayrı bir şey. Ama bu tür şeylerin de, sizin doğru olduğuna inandığınız kimi gerçeklerin dışında bir de o işin kendine ait gerçekleri var. O iş kendi gerçekliğini ayrıca barındırır. Eğer ortada ciddi bir rant yoksa, bu iş sadece kamunun, belediyenin üzerinde kalıyor. Özel sektör zorunda değil. Ben hayretler içinde kalırım hep, mesela Gültepe'den körfezin öyle görüntüleri vardır ki doyamazsınız. Bayraklı sırtlarında da öyle bir manzara vardır ki bakmaya kıyamazsınız, biraz daha fazla bakarsam azalır bu şey diye üzülürsünüz. Burada eğer özel bir yer, Gültepe'deki insanların daha insani koşullarda daha olması gereken koşullarda yaşamalarını sağlayacak yeni alanlar yaratamazsan, onun kaynağını da yine oradaki manzaradan yaratılan rantı yine şehirle paylaşarak. Yaratamazsan iş sadece kamunun üzerinde kalır. İzmir'de sorun bu.

"TUNÇ BEY KENDİNE YAKIŞANI YAPARAK, DOĞRU OLANI DEVAM ETTİRİYOR VE.."

Bu iş sadece kamunun sırtında duruyor. Belediyenin sırtında duruyor. Depremde merkezi yönetim birkaç bina yapıldı, törenle teslim edildi ama duyumlarıma göre oturmamış insanlar, aslında teslim edilmemiş. Şu kadar konutu teslim ettik dediler, meğerse teslim edilmemiş. Böyle kalır yani. Böyle yürümez. Şimdi İstanbul'u biliyorsunuz. Orada Sarıyer, Beykoz sırtlarında öyle rantlar yaratıldı ki, işte onunla Allah bizi affetsin noktasına gelmeden, oralardaki insanlara bugün bizim Bayraklı, Gültepe, Limontepe'de yaşayan vatandaşlarımızın daha insanca yaşayacağı, oradan elden edilen rantla yeni alanlar yaratamazsan o zaman Allah bizi affetsin seviyesine geliriz. Şimdi bizim belediyenin kaynakları belli. Bu kadar dönüştürecek gücü sahip değil. O Ankara'nın bahsettiğimiz sosyolojik olarak daha basit olan dönüşüm işi bile zordu. Gecekondu seviyesi orada sıfır seviyesine indi mesela. En son Kuzey Ankara'daki dönüşüme bizzat genel bütçeden kaynak ayırarak, aktararak yarattılar. Ki bütün kolaylığına rağmen Mamak, Solfasol, Aydınlıkevler, Altındağ falan oralardaki dönüşümü de genel bütçeden para ayırarak, bir özel Kuzey Ankara Dönüşüm Projesi diye bir kanun çıkartarak, daha kolay olmasına rağmen, sağladılar. Ve Ankara'da gecekondu kalmadı. Ama ne yol budur, genel bütçeden kaynak ayırarak yapmaktır ne de bütün yükü hakikaten imkanı daha sınırlı olan belediyelerin kaynaklarıyla yapmak. Güçtür bu. Ama Tunç Bey bence, Aziz Kocaoğlu'nun başlattığının altını bir daha çizerek, o hakkı teslim ederek, ama Tunç Bey de kendine yakışanı yaparak, doğru olanı devam ettiriyor. Biraz daha yavaş biraz daha güç olsa da doğru olanı devam ettirmek konusunda bence kendine yakışanı yapıyor. Onu Tunç Soyer yapan özellikleri öne çıkararak zorun altına bir kere daha girdi. Tabi kolay olmayacak bur süreç ama İzmir bu işten kazançlı çıkacak.

“SENİN ELİNDE TERAZİ Mİ VAR KARDEŞİM?”

D.G: İktidar partisi mensuplarının eleştirilerinin odağında hep büyükşehir belediyesi ve Tunç Bey var. Sayın Soyer yeterli desteği görüyor mu sizce?

R.N: İnsanlar belli konularda daha doğrusu kendilerinin yetkin olduğunu düşündükleri konularda istedikleri eleştiriyi, istedikleri dozda, seviyede yapma hakkına sahipler. Ama bütün bunları yaparken haksızlık etmemek lazım. Hakkaniyetli olmak lazım. Senin elinde terazi mi var kardeşim? Daha az yetkin adamlar burada, daha fazla yetkin adamlar burada. Neymiş yani, senin elinde bir terazi mi var, neyle ölçüyorsun sen bunu? Tunç Başkanın gerek kadro kurulması, gerek kadroların daha rasyonel ve verimli çalıştırılması konusunda gereli bilgiye, altyapıya, donanıma sahip olduğunu düşünüyorum. Bunun da gereğini yaptığını düşünüyorum. Yoksa hiç kimseyi bir başkasıyla kıyaslamak hiç kimsenin haddi de hakkı da değil.

"KIRMIZI KURDELAYI İLK TAKANLARLA SON TAKANLAR ARASINDA ZAMAN FARKI VARDIR HEP AMA.."

D.G: Bazı açıklamalarında kendini yalnız hissettiğini belirten cümleler kurmuştu sayın Tunç Soyer. Son zamanlarda il örgütü temsilcilerinin daha yoğunlaşan destek açıklamaları oluyor eleştirilere karşı. Eleştirilere karşı yanıt verme hakkı daha çok örgütte mi olmalı ya da yanıtları kim vermeli?

R.N: Benim çok inandığım bir şey vardır; siyasetçilerin en önemli destek kaynakları, dayanak noktaları her zaman örgütleri olur. Olmalıdır. Yaptığı bir işi istediği kadar kendisi, yakın çevresi beğensin, desteklesin ama buradaki en önemli ölçü yapılan işlere örgütün sahip çıkma, örgütün bu işi anlatma, büyütme noktasında gösterdiği çaba, gayret bence esastır diye düşünüyorum. E tabi herkesin herşeyi öğrenme süreçleri farklı oluyor. Hepimiz herşeyi aynı anda öğrenemeyebiliriz. İlkokula ilk başladığı sırada kırmızı kurdelayı ilk takanlarla, son takanlar arasında belli zaman farkı hep vardır. Ama hepsi sonuçta okuma-yazmayı öğreniyorlar. Sonuçta hepsinin bir kırmızı kurdelası oluyor. E tabi hepimizin bu süreçleri algılama ve algıladığımız bu süreçleri hayata geçirme süreçleri farklı farklı olabilir. Yani yoğurt yiyiş farklı oluyor diyelim biz buna. Ama ben şu anda bu konuştuğumuz tarafların hepsinin, büyükşehir belediye başkanımızın, örgütümüzün, il başkanımızın hepsinin bu konunun artık yeterince farkında olduğunu düşünüyorum. En azından ben fark ediyorum. Ama hepimizin değerlendirme, algılama dereceleri farklıdır. Sonuçta yıl biterken sınıfta herkes kırmızı kurdelayı takıyor, bir şey olmuyor. İlk takıyor olmak dünyanın en acayip şeyi mi? Değil. Değerlidir, 'ilk benim çocuğum okudu' ailesi tarafından önemli olabilir, ama esas olan sınıfın tamamının hep beraber okumayı-yazmayı öğrenmesidir diye düşünüyorum. Ben İzmir'de bu aşamaya geldiğimizi sevinerek görüyorum.

"TUNCAY BEY BİR BİLGİSİ, ÖNGÖRÜSÜ, DUYUMU OLMASA BÖYLE CÜMLE KURMAZ"

D.G: Sayın Tuncay Özkan'ın bir süre önce İzmir'in güvenlik kıskacında olduğu ve olası bir duruma olağanüstü tepki verecekleri yönünde açıklaması olmuştu. Bu ne anlama geliyor sizce, herkeste bir merak uyandırdı?

R.N: Ben sayın milletvekilimizin 'İzmir bir güvenlik kıskacında' cümlesinden ne kast ettiğini bilmiyorum ama bu konuda bir bilgisi, bir öngörüsü, bir duyumu olmasa böyle cümleler kullanmaz. Bu konuda yeterli tecrübeye sahip bir arkadaşımız olduğunu düşünüyorum. Bilmiyorum neyi kast ettiğini ama. Şuna gerçekten inanıyorum ki, partinin bugün nelerle ve hangi sorunlarla karşı karşıya olduğunu ve bu sorunları hep beraber, onun deyimiyle, 'sıkılı bir yumruk' gibi kenetlenmiş bir yumruk gibi aşabilirsek çok yakında iktidar olacağımızı ve bu ülkenin nefes alacağını hepimizden, birçok partili arkadaşımdan en azından benden daha fazla bildiğini biliyorum. O anlamda da ben kendisine çok güveniyorum, partinin bu karşı karşıya kaldığı sorunların ortadan kalkması konusunda elinden gelecek her gayreti göstereceğine yürekten inanıyorum. Ama her konu için. Herhangi bir bilgiye, görgüye ve bunlardan oluşmuş bir öngörüye sahip olmadan böylesi cümleler kurmayacağını Tuncay Beyin biliyorum. Mutlaka bu konuda bir bilgisi, görgüsü oluşmuştur ama partimizi korumak ve uyarmak konusunda bir tespit açıklaması yapmıştır diye düşünüyorum.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP