Bütün yurtta olduğu gibi İzmir'de Tıp Bayramı kutlandı.
Önceki yazımda belirtmiştim;
Sağlıkçılar, aynen gazeteciler gibi ‘bayram’ olarak kutlama taraftarı değiller, sorunlarının her gün ağırlaştığı bir dönemde…
Tabii ki bizde; sağlık çalışanlarının emeklerinin karşılık bulmasını, sağlık alanındaki tüm sorunların kısa sürede çözülmesini umut ediyoruz.
Bu arada belirteyim:
İzmir’deki törenlere asiller değil vekiller katıldı.
Artık siz nasıl isterseniz öyle değerlendirin.
Şunu da unutmayalım:
Doktorlum yalnızca bir meslek değil, bir yaşam biçimidir.
Sadece hayatını başkalarına adayacak olan bir yaşam biçimi.
Zorlu bir eğitimle başlayan, doğasında fedakarlığı, insan üstü gayretlerle hizmet etmeyi barındırın bu meslek her zaman kutsal, saygın ve onurlu bir meslek olarak kabul gördü ve görecek.
Yaklaşık iki buçuk yıl önce tüm dünyayı etkisi altına alan salgın, sağlık çalışanlarının olağan koşullarının yanında; savaş, afet, salgın gibi her türlü olağanüstü durumda da insanımızın imdadına en önde koştuğunu gösterdi.
Belirtildiği gibi, biz sağlık çalışanlarının cefasının ve emeklerinin hem toplumda hem de özlük haklarımızda karşılık bulmasını, sağlık alanındaki tüm sorunların kısa sürede çözülmesini umut ediyoruz.
* – ETKİSİ ALTINDAYIM
Bugünkü ‘9 Eylül’ Gazetesi’nde, yazılarının tiryakisi olduğun arkadaşım Atilla Köprülüoğlu’nun ‘Niçin Yurtsever Hekimliğin Simgesi Tıbbiyeli Hikmet’ başlıklı araştırmasını okudum ve etkisi altında kaldım.
Atilla Köprülüoğlu yazısının özetini şöyle yapıyor:
“Gidersen git” diye kovulan doktorların Kurtuluş Savaşı’ndaki direnişlerinin simgesi de Tıbbiyeli Hikmet'tir…
O, 19 yaşında Sivas Kongresi'ne delege olarak katılmış, Mustafa Kemal ve delegelerinin önünde yaptığı konuşma ile kongre sonuç bildirgesine imza atmış gibidir.
Bir iki alıntı yapmadan önce şunu belirteyim ki, bazılarına da örnek değil, kapak olsun…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kendisini milletvekili yapmak ister…
Ancak Anadolu’da cerrah olarak hizmete kendini adayan bu doktorumuz, kendini ‘ölü’ olarak göstererek, tüm nimetlere ‘hayır’ demesini de bilmiştir.
*- İŞTE BÖYLE BİRİ
19 yaşında Tıp öğrencisi iken Sıvas Kongresine giderken yanına İzmir’in işgalini konu alan ‘İzmir Faciaları’ isimli kitapları da alan Dr. Hikmet Boran, Kongrenin 9 Eylül 1919 gecesi, mandacılık tartışmasında bu konuyla ilgili olarak Atatürk'e hitaben yaptığı konuşmada; ‘Paşam, Tıbbiyeliler beni istiklal davamız için gönderdiler, mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olan kim olursa olsun, şiddetle red ederiz. Fikri siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal'i vatan kurtarıcısı değil vatan batırıcısı olarak lânetleriz’ dedi.
Ben daha ne diyebilir, anlatabilir, ya da Sevgili Atilla’dan her bir cümlesi bile önemli olan yazısından neleri alıp paylaşayım?
Şimdi de günümüze geliyorum:
Tabii ki konu bir noktada sağlık…
*- KİMYASAL YERİNE BİYOTEKNİK
Ziraat Mühendisi Duygu Gül mücadeleci bir gencimiz…
Duygu Gül’ün en büyük mücadelesi ise zararlılarla…
‘Zararlı’ insan da var, hayvan da, bitki de!
Bence en önemli özelliği de, kimyasal ilaçlama yerine biyoteknik yöntemini tercih etmesi…
Yani işin kolayına kaçmayanlardan…
‘Üreticimizin yanındayız’ diyenlerden…
Dilinden doğru, gönlünden merhamet, aklından adalet eksik olmayanlardan…
Bunları bir örnek göstermek için Duygu Gül üzerinden yazıyorum:
Yoksa hepimiz için geçerli…
*- AKLIMA GELEN İLK İSİM: BİLGE KEYKUBAT
Ama önce şunu belirteyim:
Benim Tarım Yazarları konusunda en büyük favorim Uzman Bilge Keykubat…
Bilge Keykubat için şu kadarını söyleyeyim:
Araştırmacı Ziraat Mühendisi, Tarım- Gıda Yazarı- Zeytinyağı ve şarap tadım uzmanı- Yerel Ürün destekçisi…
Sıkı durun:
40 binin üzerinde takipçisi var…
Apelasyon isimli bir internet dergisini, her ay çıkarıyor, konularında uzmanların yazılarını, söyleşilerini değerlendiriyor…
Hem de hiç ama hiç aksatmadan, yıllardır…
Sadece bu çalışması bile her türlü övgüye layık…
Neyse ben konuma ve yazıma devam edeyim:
*- SIKI TAKİPÇİM
Dilek Çırakoğlu birlikte çalıştığım çok kıymet verdiğim meslektaşlarımızdan…
Geçenlerde, ‘Ukrayna’ yerine ‘Ukranya’ yazdığım gibi, bir hatamı bulmuş ve şunları yazmıştı:
‘Deyil’ ne demek?
‘Deyil’ değil o…
O öyle ‘Değil!’
Ersan Hanım da ilave etmiş:
‘Diil’ o aslında, diye…
Demek ki, ben de Alman Gazeteciler ya da editörler gibi masamın üzerine bir sözlük temin edeceğim..
Bunu özellikle tüm küçük öğrencilerimize öneriyorum…
Ağaç yaşken eğilir, sözcükleri doğru öğrenmez, doğru telaffuz etmez, doğru söylemezsek – ki yaşamda çok görüyoruz- halimize güldürürüz kendimizi…
Tabii ki bunda en büyük görev başta ailelere sonra da öğretmenlerimize düşüyor…
Başarı nereden geliyor?
Başarı: Meraktan, konsantrasyondan, azimden ve özeleştiriden gelir.
Bunu söyleyen de Albert Einstein…
Yine meslektaşım İbrahim Irmak’ın hatırlattığı gibi;
Bilmek başka, bulmak başka, olmak başka!
*- CEVİZ KIRMAYI BİLİYORUZ
Yazayım da rahatlayayım:
Yazımın başında sözünü ettiğim genç Ziraat Mühendisi parmaklarının ucunda ve kameraya doğru tuttuğu bir iri ‘ceviz’ in fotoğrafını çektirmiş…
Herhalde mesleği ile ilgili…
Bir arkadaşı da, kendisine ‘Bir mesaj mı veriyorsun!’ diyerek şu yorumu yapmış:
‘Yanan ormanlara, çorak arazilere, bir yerlere ceviz dikilmesini mi öneriyorsun?’ yorumunu yapmış…
Biliyorsunuz;
Zeytin ya da kestane veya başka ürün veren meyve fidanlarının dikilmesi hep düşünülür ve önerilir…
Ama gerçek olan, tabiatın kendi kendine yenilemesi…
Yani hiçbir şey yapmadan, insan eli ve makinası bu alanlara girmemeli…
Ama benim dikkatimi çeken şu:
Yemiş, yani incir ağaçları var ya, kayaların arasından bile çıkıyor…
Düşünülebilir!
Ama yerleri kirletmeleri de cabası…
Yapış yapış oluyor…
Geçenlerde Muğla’nın ileri uç turistik kenti Datça’da ‘badem’ yarışması yapıldı…
Can Baba’nın ‘Beni buraya gömün!’ dediği Datça’daki yarışa kaç kişi katıldı, kim derece yaptı?
Bilmiyorum!
Bildiğim hepimizin ‘ceviz kırmada’ derece sahibi olmamız!
*- EKMEĞE YENİ ZAM
Türkiye Fırıncılar Federasyonu Başkanı Balcı, 200 gram ekmeğin fiyatına yarından itibaren 50 kuruş zam geldi.
Türkiye Fırıncılar Federasyonu Başkanı Halil İbrahim Balcı, Türkiye'de ekmeğin kilogram fiyatının en fazla 15 lira olduğunu söyledi.
Türkiye'de 200 gram ekmeğin fiyatının azami 3 liraya karşılık geldiğine işaret eden Balcı, bunun bölgesel olarak değişebildiğini bildirdi.
Balcı, Ankara'da ekmeğe zam yapıldığını belirterek, şu ifadeleri kullandı:
‘Ankara'da 200 gram ekmek fiyatı, yarından itibaren geçerli olmak üzere, 2,25 liradan 2,75 liraya yükseldi. Böylelikle Ankara'da ekmeğin kilogram fiyatı 13 lira 75 kuruşa denk geldi. Türkiye genelinde 200 gram ekmeğin azami fiyatının 3 lira olduğunu düşünürsek Ankara'da yapılan zamma rağmen ekmek fiyatı yüksek değil diyebiliriz.’
Öte yandan, Balcı, yeni tarifeyle Ankara'da 400 gram Ata ekmeğinin 5,5 liradan, 200 gram kepek ve tam buğday ekmeğinin 5 liradan satılacağını sözlerine ekledi.
YORUMLAR