Ruh ve beden birbirine bağlıdır.
Bunlarla ilgili çeşitli değimler vardır, aynen aşk gibi.
Bedenimiz de buna mutlaka, sinyalizasyon olarak cevap verir.
Biyometrik sağlığımız yaşamımız boyunca sürer.
Bu bizim çözüm ortağımızdır.
Mitohermesis nedir?
Bunu ‘Rahatınızı bozmazsınız, rahat sizi bozar!’ diyerek anlatabilirim.
Tıpta yeni bir alan olarak adlandırabiliriz.
Türkiye’de yok ama Avrupa’nın bazı ülkelerinde şuna rastlıyoruz, bunu az sonra söyleyeceğim!
Şimdi ‘büyük aşkın’ sonunu açıklayayım;
‘93 yaşındaki Dries van Agt ve eşi el ele hayata veda etti!’
Birlikte ölüme gitmeye karar verdiler!
Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde olduğu gibi değil…
Doktorların kontralarında!
İkilinin sağlık durumu kırılgan ve hassastı ve birbirlerinden ayrı yaşamayı istemiyorlardı.
İkilinin sağlık durumu kırılgan ve hassastı, yani anatomik yapılarından tutun da mitohermesisen kadar tıp ilminde ne kadar olumsuzluklar varsa üzerlerinde idi.
70 yıllık beraberlikleri ayrılıklarına neden olacaktı.
Halbuki tanıştıklarında ‘Ne olursa olsun, kesinlikli birbirimizden ayrılmayacağız’ sözünü vermişlerdi.
Ve el ele, birlikte, bu dünyadan ayrılmaya karar verdiler, ‘Birbirimizden ayrı yaşayamayız!’ demişlerdi doktorlara…
Ve Hollanda’da doktorlar ve hukukçular bir araya gelerek, ‘Birbirine aşık’ iki kişinin ‘ötenazı’ yapmalarına izin verdiler…
Bizde yok ama bazı ülkelerde olduğu gibi Hollanda’da kanuni izni var, bu isteğin…
Az önce belirttiğim gibi ‘yataklarına yatıp, el ele tutuşarak, ebedi uykuya daldılar.
Artık yoklar!
‘Bu ömrümüz bize yeter!’ demişlerdi 93 yaşındaki aşıklar…
Düşünebiliyor musunuz?
‘Yaşam’ gibi bir güzellikten ayrılmayı bilen aşıklar olabiliyor…
Ama ‘koltuk’ gibi sıradan bir maddeye tutulan politikacıları düşünün, ömürlerinin sonuna gelseler bile yapışmayı bırakmıyorlar…
Bunun örneklerini zamanımızda bile görüyoruz.
Yaşamının önemli bölümünü Hollanda’da geçiren Gazeteci İlhan Karaçay şöyle diyor, ‘‘Bu yorumu siyasetçiler ve aşka değer verenler mutlaka okumalıdır.’
Ben de merak edip İlhan Karaçay’ın uzun yorumundan kısa bir alıntı yaptım.
*- AYRI YAŞAMAK İSTEMEDİLER
‘Hollanda gazeteleri, geçen hafta pazartesi günü eski başbakan Dries van Agt ve eşinin el ele hayata veda ettiğini yazdı.
İkilinin sağlık durumu kırılgan ve hassastı ve birbirlerinden ayrı yaşamayı istemiyorlardı.
Bu nedenle birlikte ölmeyi tercih ettiler.
Dries ve eşi Eugenie van Agt-Krekelberg, 70 yılı aşkın süredir birlikteydiler.
Bu zaman boyunca eşine hep ‘benim kız’ diye hitap eden Van Agt, iyi bir siyasi dil kullanan ve sıkı bir İsrail eleştirmeniydi…
Onların hikayesi, umutla başlayıp büyük bir aşkla devam eden, yaşamlarının sonuna kadar birbirlerine sarılarak yürüyen, kırılmaz bir bağlılık örneğidir.
Aşk, insanı sınırların ötesine taşıyan, yaşamın anlamını yeniden tanımlayan, derin bir deneyimdir.
Olağanüstü bir sevgi bağıyla birbirine bağlanmış olanlar arasındaki ilişki, zamanın ve zorlukların üstesinden gelmeyi başarabilir.
Hollandalı eski başbakan Dries van Agt ve sevgili eşi, bu bağın ne kadar güçlü olduğunu kanıtlamışlardır.
Onların hikayesi, sadece birbirlerine duydukları derin sevgiyi değil, aynı zamanda birlikte seçtikleri son yolculuğu da içerir.
Bu hikaye, insanın hayatta karşılaşabileceği en güçlü duygulardan birini, yani gerçek ve derin bir aşkı temsil eder. Van Agt çiftinin seçimi, yaşamlarının sonuna kadar sürmüş olan bu sevginin ve bağlılığın bir ifadesidir.
*- HOLLANDA’DA ‘İKİLİ ÖTANAZİ’DE ARTIŞ
Hollanda’da ‘İkili Ötanazi’ taleplerinde bir artış yaşanıyor.
2019’da 17 çiftin talebi kabul edilirken, bu sayı 2022’de 29’a yükseldi. Ötanazi talebi olan (evli) bir çiftin öncelikle ayrı ayrı başvurması gerekiyor. Süreçler farklı doktorlar tarafından değerlendiriliyor ve bir dizi bakım standardının karşılanması gerekiyor.
*- MEDENİ SİYASET FARKLI DAVRANIŞ
Günümüz siyasi arenası, farklı ülkelerdeki siyasetçilerin davranışlarını, politik süreçleri ve kurumları karşılaştırmak için verimli bir alan sunuyor.
Bu bağlamda, Hollanda ve Türkiye gibi farklı kültürel ve tarihsel geçmişlere sahip olan ülkelerdeki siyasetçilerin tutumları ve davranışları arasında dikkate değer farklılıklar bulunuyor.
Sevgiye, dürüstlüğe ve empatiye dayalı ilişkiler kurmak ve sürdürmek, her zaman en büyük başarıların ve en anlamlı mutlulukların kaynağı olabilir.
Bu karşılaştırma, siyasi süreçlerin nasıl işlediğini ve siyasetin toplumsal ve kültürel bağlamda nasıl şekillendiğini anlamamıza yardımcı olacaktır.
İşte örneği…
*- BİZDE DE BİR ZAMANLAR BÖYLE İDİ
İlhan Karaçay anlatıyor:
‘Hiç unutmam, Van Agt’ın, güçlü rakibi olan sosyal demokrat yapılı Den Uyl, kaybettiği seçimden sonra başbakanlığı Van Agt’a devrederken, onu kolundan tutup makamına oturtmuş ve arkasına geçip omuzlarına vurarak, ‘Hadi bakalım, benden devraldığın bu görevi daha iyi yap!’ demişti.
Bu durumu “mentorluk” ve “liderlik örneği” kavramlarıyla değerlendirebilirim.
Den Uyl’un, kaybettiği seçimden sonra hükümeti kuran Van Agt’a bu şekilde yaklaşması, onun liderlik niteliklerini ve potansiyelini gördüğünü ve ona olan güvenini açıkça ifade etmesi olarak yorumlanabilir.
Den Uyl’un bu sözleri, Van Agt’a sadece bir görevi devretmekle kalmamış, aynı zamanda ona gelecekteki liderlik rolleri için de cesaret ve motivasyon vermiştir.
Bu tür bir destek ve teşvik, genç politikacılar için oldukça önemlidir çünkü onlara güven duygusu ve başarıya ulaşabileceklerine dair bir inanç aşılar.
*- İSRAİL ELEŞTİRMENİ
Şimdi günümüzde bütün dünyayı olduğu gibi bizi de ilgilendiren önemli bir konuya değineyim:
‘Van Agt, siyasetten emekli olduktan sonra da aktif kaldı.
Hollanda’nın farklı yerlerinde sesini duyurdu ve özellikle İsrail politikalarını eleştirdi.
The Rights Forum adlı kuruluşu, Filistin/İsrail meselesinde adil ve sürdürülebilir bir politika izlemeyi hedefleyen bir girişimdi ve Van Agt bunun için çaba harcadı.
*- GÖZÜNDEKİ PERDE KALKTI
İlhan Karaçay, ‘Van Agt’ın yaşamı, bize her yaşta, her koşulda ve her zorlukla karşılaştığımızda, sevgi ve bağlılıkla dolu bir yaşam sürmeyi amaçlamamız gerektiğini hatırlatıyor.
Bu nedenle, Van Agt’ın hikayesi, size de bir yaşam örneği olsun.
Sevgi dolu ilişkiler kurun, dürüstlüğü ve empatiyi hiçbir zaman kaybetmeyin ve her zaman insanlığa ve toplumunuza hizmet etmek için fırsatları değerlendirin’ önerisinde bulunuyor.
‘Düne kadar!’ diyeceğimiz bir zaman diliminde İsrail taraftarı olan ve şimdi Amerika, İngiltere ve diğer Avrupa ülkeleri ile aynı görüşte olan
Van Agt, 1990’ların sonunda siyasi ve diplomatik hayatına son verdikten sonra eşi Eugenie ile birlikte İsrail’e hac ziyaretine gittiğinde gözlerindeki perde gerçekten kalktı.
Ve eşi ile ötenazi yaptırmadan önce şunları söylemişti:
*- ASKERLER TARAFINDAN!
“Bu, benim ülkeyle ilk tanışmamdı; daha önce oraya hiç gitmemiştim. İzlenimlerim beni çok etkiledi. Yaşlı Filistinlilerin bile askeri kontrol noktalarında omuzlarında büyük havlamalarıyla askerler tarafından nasıl korkunç muamelelere maruz kaldıklarını gördüm. Tabii bu arada, Avrupa’dan gelen Hıristiyanları taşıyan otobüsümüzün hızla geçmesine izin verildi, çünkü bu imaj için iyiydi. Ve işgal altında acı çeken Filistinli öğrencilerin hikayelerini dinledik, sonuç olarak korkunç olduğunu düşündüm. Bu gezi benim için psikolojik bir dönüm noktası oldu. İzlenimlerimi eve götürdüm, onlar hakkında okumaya başladım ve bugün hala okuyorum.” diyor Van Agt.
Van Agt, Filistinliler’e destek için üç nedeni olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Hıristiyan olarak yetiştirildim ve kendimi hala Hıristiyan olarak görüyorum. Hıristiyan bir çocuk olarak Kutsal Topraklar’da o kadar ölçüsüz bir kıyamet görüyorum ki bununla yaşayamam. Bu gerekçe silahlanmak için yeterli olmalı. Ama bunun ötesinde, ben kalbimle, ruhumla ve varlığımın her zerresiyle bir hukukçuyum ve bu yüzden orada uluslararası hukukun zarar görmesi, aşağılanması, ihlal edilmesi benim için günlük bir azaptır – bundan daha azı değil – o kadar ağır ve o kadar sık ki görülmüyor.”
Emekli siyasetçi üçüncü neden üzerinde biraz daha durdu: “Ben Avrupalıyım, buna inancım tam. Tarih bize Filistin trajedisinin ortaya çıkmasında en büyük suçlunun Avrupa olduğunu söylüyor. Bu, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda İngiltere’nin Filistin’de bir Yahudi ulusal yurdu kurulmasına destek sözü veren Balfour Deklarasyonu ile başlar. Elbette herkes biliyordu: devlet olma niyeti taşıyan bir yuva. Bu deklarasyonun hazırlanmasında tek bir Filistinliye bile danışılmadı.”
İkinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra, uluslararası toplum (Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri olarak okuyun) kısmen Holokost’un yarattığı suçluluk duygusuyla İsrail devletinin kurulmasını kabul etti. Van Agt: “Holokost’tan sadece Almanya sorumlu tutulamaz. Hollanda da dahil olmak üzere işgal altındaki bir dizi ülkenin, Yahudileri korumak için var olması gereken fırsatları ciddi şekilde değerlendiremediği ortaya çıkmıştır. Avrupa, İsrail devletinin kurulmasında belirleyici bir faktör olmuştur. Bu, topraklarından sürülen Filistinlilerin zararına, acımasızca yapılmıştır. Yüzlerce Filistin köyü yok edildi. Bundan kısmen biz sorumluyuz.” diyor.
Filistinlilere eziyet eden İsrail’e karşı ‘The Rıghts Forum’u kurdu ve ‘Adalet İçin Bir Çığlık, Filistin Halkının Trajedisi’ adlı kitap yayınladı.
*- ÖRNEK OLSUN
Van Agt’ın yaşamı, bize her yaşta, her koşulda ve her zorlukla karşılaştığımızda, sevgi ve bağlılıkla dolu bir yaşam sürmeyi amaçlamamız gerektiğini hatırlatıyor.
Bu nedenle, Van Agt’ın hikayesi, size de bir yaşam örneği olsun.
Sevgi dolu ilişkiler kurun, dürüstlüğü ve empatiyi hiçbir zaman kaybetmeyin ve her zaman insanlığa ve toplumunuza hizmet etmek için fırsatları değerlendirin.
Belki de bir gün, sizin hikayeniz de başkalarına ilham verecek bir örnek
olacak.
*- KANSER HASTALARI İÇİN…
Kanser tedavisi gören Birsen Eker, tek başına sürdürdüğü tedavi sürecinde maddi manevi büyük zorluklar yaşadığını söylüyor.
Kanser hastalarına verilen %40-45 engelli raporu Birsen Eker’e verilmemiş.
Hastalığın etkileri yüzünden çalışamayan Birsen Eker’in talebi, kanser hastaları için bu raporu almanın kolaylaştırılması ve kanser hastalarının malulen emekliliklerinin kesilmemesi.
*- EŞİNDEN AYRILINCA
Birsen Eker şunları söylüyor:
‘8 yıl önce eşimden ayrıldığım zaman kanser teşhisi aldım.
Kimseden maddi destek almadan tedavi sürecimi sürdürmek zorunda kaldım.
Ameliyat oldum, kemoterapi gördüm.
Maddi manevi büyük zorluklar yaşadım, yaşıyorum. Allah kimseye yaşatmasın.
Kanser hastalarının bu süreçte %40-45 engelli raporu alabilmesi söz konusu ancak benim başvurularıma hiçbir zaman geri dönüş yapılmadı. Bu raporu almanın kanser hastaları için kolaylaştırılmasını talep ediyorum.
Malulen emekli de olamadım.
Onun da zaten kısıtlı bir süresi var, en fazla 24 aya kadar alabiliyorsunuz.
*- UMUT OLABİLİRİZ
Oysa bu hastalık bir kez başınıza geldi mi, artık hep kontrolleriniz devam ediyor.
Ben de sürekli hastanelerdeyim. Hastalığın yarattığı etkilerden dolayı çalışamıyorum.
Devletimizden kanser hastalarının yaşadığı maddi sorunlarla ilgili çözüm bekliyorum.
Engelli raporu almamız kolaylaştırılsın, malulen emeklilik kesilmesin.
Kanser hastalarına zor günlerinde umut olabilirsiniz. ‘
YORUMLAR