Usta gazeteci Ünal Tümin anlattı:
Adamın biri belediye seçiminde adaylığını koymaya karar vermiş.
Karısı küplere binmiş:
‘Çıldırdın mı sen?’ diye bağırmış.
‘Sana kim oy verir ki? Tabii senden ve benden başka!’
Koca gülümseyerek:
‘Sen sabret de gör!’ der.
Seçimler yapılır, sandıklar açılır, oylar sayılır.
Ve bizim adayın tam üç oy aldığı belli olunca, karısı feryadı bastı;
‘Hain… Ben senin hayatında bir başka kadın olduğunu biliyordum zaten.’
Nedense özellikle siyasette hitap şekli hep aynı sözcükle başlıyor:
‘Hain!’
*- 5 PARTİ DEĞİŞTİRDİ
22 yılda beş farklı siyasi partide siyaset yapan İskender Ertuş, üçüncü kez AKP’ye katıldı.
Ertuş’a Selahattin Demirtaş, Recep Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu farklı dönemlerde parti rozeti taktı.
Yanlış duymadınız, okumadınız:
Bu süreç içerisinde Ertuş’a 2015 yılında Selahattin Demirtaş, 2016 yılında Recep Tayyip Erdoğan ve 2022 yılında da Kemal Kılıçdaroğlu parti rozeti taktı.
1989-2002 yılları arasında DYP’den üç dönem Van’ın Başkale ilçesinde belediye başkanlığı yapan Ertuş, 2002 yılından sonra yoluna AKP ile devam ettirmişti.
Çok sağlam, mert, dürüst, güvenli biriymiş değil mi?
Şimdi de size bir ‘Sürgün’den söz edeceğim.
Tabii ki bunları araştırmacı doktorumuz Cüneyt Yardımcı’dan öğrendik.
Bakalım bu anlatıma, kedi köpek dostu komşumuz Mimar Vildan Kara ile Berrak Öztekin ne diyecekler?
*- TARİHİMİZDE KARA BİR LEKE
En başta açıklamak isterim; “köpek sürgünü” şeklinde bir başlığın herhangi bir insana hakaret etmek anlamında olduğu yanılgısına düşmeyin sakın…
Burada ötekileştirme amacıyla bir başka kişiye söylenen “köpek” değil; basbayağı patili dostlarımızdan bahsediyorum.
Tarihimizde içimizi sıkan, yüreğimizi buran, gözyaşlarına engel olamadığımız birçok sürgün hikâyesi vardır.
Sürgün, Eski Türkçe’ den beri kullanılan bizden bir kelime;
Köken olarak “sür”, yani “gütmek, yürütmek, kovmak” fiilinden evrilmiştir.
Ve, hepimizin bildiği gibi birilerini cezalandırmak amacıyla bir yerden başka bir bölgeye göndermek anlamına geliyor.
Ancak…
İçerisinde sürgün kelimesi geçen bir cümlenin öznesi olarak aklımıza direkt olarak bir birey ya da bir grup insan topluluğu geliyor değil mi?
Oysa,
Geçmişte bu coğrafya bir köpek sürgünü ile de sınandı desem size?
Hem de katliam diyebileceğimiz nitelikte bir sürgün!!!
Bu korkunç ve utanç verici olay Sivri Ada ’da, nam-ı diğer Hayırsız Ada ’da yaşandı…
*- TARİH BOYUNCA SÜRGÜN YERİ
Hayırsız Ada, Bizans döneminde ünlü ya da güçlü kişileri cezalandırmak amacıyla alıkonma yeri imiş.
Güç sahibi ve kural koyucular açısından pragmatik bir çözüm olmuş aslında;
Hem gözünün önünde,
Hem de ayağına dolaşamıyor!!!
Neyse, Osmanlı dönemine gelelim biz…
Harbiden Bir Hayırsız Ada
Sultan II. Mahmut saltanatı,
Yani,
Osmanlı’nın siyasi açıdan en bunalımlı ve buhranlı dönemlerinden bir tanesindeyiz…
*- İNGİLİZ TURİST VE KÖPEKLER
Bir İngiliz turist gece vakti Galata’da köpeklerden kaçmaya çalışırken yüksek bir duvardan düşüp ölüyor.
İşte İstanbul köpeklerinin başı, ilk olarak bu olay ile birlikte belaya girer…
Ve Birleşik Krallık’dan Osmanlı ’ya verilen ültimatom sonucu, Sultan II. Mahmut sokak köpeklerinin toplanıp teknelerle Hayırsız Ada ’ya bırakılması için ferman verir.
Halkın feryat ve haykırışlarına bir de köpekleri taşıyan teknelerin karaya oturması eklenince, Köpek Sürgünü Allah’ın bu uygulamaya karşı olduğu kanaatine neden olur!
Ve Sultan II. Mahmut kararını geri alır.
*- BİR KERE GELDİ!
Ancak uğursuzluk bir kere gelmişti…
Köpek sürgünü laneti olduğuna inanılan bir diğer olay ise Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa‘nın ordusu ile ta Kahire’den kalkıp Kütahya ’ya kadar ilerlemesidir.
Sürgün tarihi de tekerrürden ibarettir(!)
*- İSTANBUL KÖPEKLERİ
Takvimler 1865’ i gösterdiğinde, bu sefer de Sultan Abdülaziz sokak köpeklerinin toplanıp Hayırsız Ada ’ya gönderilmesi için ferman verir.
Operasyon devam ederken büyük bir yangın başlar ki, Beyazıt ’dan Gedikpaşa ’ya kadar tüm evler ve konaklar kömür olur.
Halk anında bu felaketin gerekçesini bulmuştur:
Köpekleri topladınız, Hayırsız Ada’ya sürgün ettiniz, Allah da cezamızı verdi!!!
Köpekler olsaydı yangını önceden haber verirlerdi…
Peki sonrasında ne mi oluyor?
Tekneler yeniden Hayırsız Ada’ya gider ve köpekleri yükleyip İstanbul’a geri getirir.
*- FRANSA İLE ANLAŞMA
Bizim kültürümüzde kedi ve köpekler, şehrin “diğer sakinleri” olarak halk ile iç içe yaşarlar.
Oysaki yirminci yüzyılın başlarında Avrupa ’da sokaklarda neredeyse köpek kalmamıştı.
Çünkü, gerek parfüm ve kimya sanayinde, gerekse tekstilde kullanmak üzere köpeklerin derisi ve dışkısı önemli bir kaynaktı.
Ve İptidai üretim tesisleri için ham maddeye(!) ihtiyaç vardı.
Avrupa’ da artan hammadde(!) talebi üzerine 1910 yılında Fransa ile bir anlaşma yapılır.
İlgili anlaşma gereğince İstanbul sokaklarındaki köpekler toplanıp, Fransa ’ya satılacaktır.
Bu anlaşma duyulunca halk yine tepki verir,
Sokaklarının sakinleri olan köpekleri vermeyi reddederler.
Hatta bunun için direnirler…
Lakin ortada da imzalanmış bir anlaşma vardır.
Bunun üzerine köpeklerin toplama işi paraya muhtaç olan kişilere ve serserilere kalır.
Köpekleri sokaklardan toplama işleri sürerken halk isyan eder.
Gemiyle Fransa’ya gönderilmek üzere Tophane’ de bekletilen binlerce köpeği bir gece baskın yaparak kurtarırlar.
Ancak…
Fransa ile de anlaşma yapmıştı bir kere, bu işin geri dönüşü olamazdı.
Bu sefer daha kapsamlı ve daha organize bir toplama işi devreye girer.
Hatta, halk bir kere daha toplanan hayvanları salıvermesin diye başlarına asker dikilir.
*- KADERSİZ KÖPEKLER
Yaklaşık seksen bin köpek Fransa ’ya sevk edilmek üzere Tophane ’de bekliyordu.
Lakin bu sefer de Fransa’dan bir türlü yükleme ve nakil için talimat gelmiyordu.
Dile kolay, seksen bin köpek!!!
Beslenmesi de bakımı da ayrı bir sorun olmaya başlamıştı artık…
Yanıtsızlığın devam etmesi üzerine hükümet ilk olarak fiyatı indirir, hatta ‘ver, kurtul” mantığıyla ücretsiz nakletmeyi teklif eder.
Ancak Fransa sus pus…
Artık bu kadar köpeği Tophane ’de daha fazla tutmanın mümkünatı kalmamıştı.
En azından kentin meydanından uzakta bir yere nakline karar verilir.
Ve seksen bin köpek için yeni destinasyon yine Hayırsız Ada olarak kararlaştırılır.
Köpeklere burada bir süre daha bakılır, ta ki Fransa anlaşmayı fesih ettiğini, köpekleri almayacağını bildirene kadar!!!
Bu andan sonra seksen bin köpek sürgünde yaşamak için Hayırsız Ada’da tamamen kaderlerine terk edilir.
Yokluk zamanı olmasına rağmen bir süre halk yiyecek taşımaya çalışır,
Lakin seksen bin köpeğe kim yetebilirdi ki?
Zaten taşıma suyla da değirmen ne kadar dönebilirdi?
*- PİERRE LOTİ BİLE…
Bu coğrafyaya aşık olarak bilinen Pierre Loti köpek sürgünü sırasında yaşananları aşağıdaki gibi ifade ediyor:
Hiçbir Türk, Hilâl ’e uğursuzluk getireceği söylenen bu onur kırıcı görevi üstlenmek istemedi.
Bu yüzden serseriler, işsiz güçsüzler ve haydutlar görevlendirildi.
Bunlar işlerini demir kıskaçlarla yapıyorlar, zavallı kurbanlarını boyunlarından, ayaklarından ya da kuyruklarından yakalıyorlar ve onları rastgele kan-revan içinde Hayırsız Ada ’ya götürecek olan mavnalara atıyorlardı.
İstanbul ’un diğer bütün köpeklerinden yüzlercesinin yer aldığı Hayırsız Ada, Marmara’ nın ortasında çöle benzeyen bir kayaydı.
İçecek bir damla su yoktu, köpekler orada açlıktan ve susuzluktan öldüler ve bu arada bilinçlerini yitirdiklerinden birbirlerini yediler.
Adanın yakınlarından bir kayık geçerken hepsi kıyıya geliyorlardı ve yürekleri parçalayan iniltileri duyuluyordu.
Bu, iki ay sürdü.
Kayıkları ve insanları ne kadar uzakta olursa olsun gördüklerinde, bütün saflıklarıyla yardıma çağırıyorlardı.
Ve ben de bu köyün insanları gibiyim…
Bütün bunların, toprağımıza uğursuzluk getirmesinden korkuyorum…
Pierre Loti, Sürgünde Acılar İçinde Bir Son…
*- İÇİMİ ACITTILAR
Hayırsız Ada ’da kaderlerine terk edilen seksen bin köpek açlık ve susuzluktan acılar içerisinde can verdi!!!
Rivayet edilir ki, hayvancıkların acı acı çığlıkları Anadolu Yakası sahillerinde duyuluyor, sabaha kadar dinmiyordu.
Uzakta da olsa, gözle görünmese bile ölümlerin en net göstergesi tüm sahile yayılan leş kokusuydu,
Öyle ki, sahil hattı bu kokudan dolayı yaşanamaz hale gelmişti…
Halk arasında alınan bu ahın bir şekilde çıkacağı, mutlaka bir lanet ile cezalandırılacakları inancı yayılmaya başlamıştı.
İstanbul halkının beklediği uğursuzluk da gecikmedi:
‘Balkan Savaşı’ patladı…
Akabinde o lanet ‘deprem’ olarak devam etti.
Büyük deprem köpeklerin ahına, günahına bağlandı.
Çünkü, o Hayırsız Ada seksen bin köpeğin acılar içinde ölümüne ev sahipliği yapmıştı…
*- BU ÜLKEDE TAHİR EFENDİLER
‘Osmanlı hiciv sanatı söz konusu olduğunda listenin üst sıralarında Şair Nef’i yer alır…’ diyen Dr Cüneyt Yardıncı bakın ne diyor ve nasıl yorum yapıyor?
‘Tartıştığı Tahir Efendi ’ye ithafen kaleme aldığı aşağıdaki dörtlük en önemlilerinden birisidir:
‘Tahir Efendi bana kelp demiş,
İltifadı bu sözde zahirdir.
Maliki mezhebim benim zira,
İtikadımca kelp tahirdir…’
Kelp, “köpek” anlamında kullanılan bir kelime, Tahir ise “temiz” demek.
Ve diğer mezheplerin aksine, Maliki mezhebinde köpek temiz bir hayvan olarak kabul edilir.
Yani,
Kelp tahirdir…,
Bence de kelp tahirdir,
Hatta kelp ile bir alıp veremediğimiz hiç olmadı zaten…
Amma velakin, bu ülkede Tahir Efendiler de bir türlü bitmiyor ki arkadaş!!!
Ben de bir satır ilave edeyim:
‘Çevremizde o kadar çok köpek var ki, hangi birini anlatalım, yazalım?’
YORUMLAR