DOLAR 32,2031 -0.01%
EURO 34,9999 -0.03%
ALTIN 2.499,51-0,03
BITCOIN 2155439-0,12%
İzmir
30°

AZ BULUTLU

üst menü altı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Akılla bir konuşmam oldu dün gece;
Sana soracaklarım var, dedim;
Sen ki her bilginin temelisin,
Bana yol göstermelisin.
Yaşamaktan bezdim, ne yapsam?
Birkaç yıl daha katlan, dedi.
Nedir; dedim bu yaşamak?
Bir düş, dedi; birkaç görüntü.
Evi barkı olmak nedir? Dedim.
Biraz keyfetmek için
Yıllar yılı dert çekmek, dedi.
Bu zorbalar ne biçim adamlar? Dedim;
Kurt, köpek, çakal, makal, dedi.
Ne dersin bu adamlara, dedim;
Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.
Benim bu deli gönlüm, dedim;
Ne zaman akıllanacak?
Biraz daha kulağı burkulunca, dedi.
Hayyam’ın bu sözlerine ne dersin, dedim;
Dizmiş alt alta sözleri,
Hoşbeş etmiş derim, dedi.

Ömer Hayyam

Baharın artık geldiği bu günlerde insan oğlu kimyasal olarak da bir takım değişiklikler yaşayabiliyor. Duygudurumları değişebiliyor. Bu haftaki yazımda “Aşk”tan bahsedeceğim. Yazıma Ömer Hayyam’ın bir rubaisi ile başlamak istedim. Çoğu ilişki bir “ÂŞIK OLMA” dönemi ile başlar. Ve aşk hikâyeleri çoğu kez âşıkları evlendirip “Onlar erdi muradına…”, “… Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar” biçiminde sona erer. İnsanlık tarihi boyunca kim bilir kaç erkek ve kadının rüyaları gerçek oldu? Leyla ile Mecnun, Romeo ile Juliet, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı gibi popüler olan aşklardan ve eski medeniyetlerde yaşanmış hikayelerin varlığı aşkın her dönemde insanlarla birlikte var oluşumunun en somut kanıtıdır. ABD’li antropoloji uzmanı Prof. Dr. Helen Fisher, yaptığı araştırmada hangi yaş, cinsiyet, dini inanç ve etnik grup olursa olsun aşık olan insanların aşık oldukları kişiyle ilgili sorulara büyük oranda benzer cevaplar verdiğini saptamış. Aşk böylesine benzer duygular yaşatıyor o zaman peki neden?

Aşkı kaçınılmaz yapan sebepleri anlamaya çalışırken tüm aşkların ortak özelliklerini değerlendirmek faydalı olur. Biri diğerine âşık olduğunda aşık olunan kişinin algılanması değişir. Artık onda hangi özellikleri görmek istersen onları görürsün. Bu nedenle aşk, sevgili Mehmet Z. Sungur Hocamın tanımladığı gibi görme kusuru olarak da tanımlanabilir. Bu bağlamda aşk, hayal edilenle gerçek arasındaki fark anlaşılıncaya kadar geçen süreyi kapsar. Aşk ilişkisinde partnerler birbirlerinin temel mutluluk kaynağı olduğundan ve neredeyse birbirleri için doğduklarını düşündüklerinden aşık olma dönemi, aynı zamanda hayali bir birlikteliği de temsil eder. Aşk, aşık olunan kişiye atfedilen özel bir anlamdır. İnsanın en özgür hissettiği yer hayalleridir ki bitene kadar bu çıkmazdan çıkmak istemez.

Bitmiş ya da devam eden çoğu ilişkinin bir aşık olma dönemiyle başlıyor olması, aşk ile ilgili tanımlamaların temalarını ve aşka atfedilen anlamları da gözden geçirmemizi gerektiriyor. Aşk inanılmaz bir mutluluk olabildiği gibi tarifsiz bir acı olarak tanımlanabiliyor. Müthiş güçlü hissediyorum denildiği gibi kendimi çok güçsüz hissediyorum denilebiliyor. Gerçek olabildiği gibi rüya olarak tanımlanabiliyor. İki kişilik görülebildiği gibi tek kişilik olarak da görülebiliyor. Umut olduğu gibi umutsuzluk da görülebiliyor. Bu çelişkili tanımlamalar önce şaşırtıcı gelebilir çünkü her şey karşıtıyla birlikte var olur. Önemli olan kavramları aşırı uç bağlamında düşünmekten sıyrılıp, uçlar arasındaki rakamların varlığını görebilmesidir. İnsanlar çoğu kez kendileri ya da başkalarıyla ilgili tanımlar yaparken iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin, mutlu-mutsuz gibi iki kutuplu sıfatlar kullanır. Mutluluk 100, mutsuzluk 0 ise, 0 ile 100 arasında 99 sayı vardır. Bu bağlamda mutlak bir mutluluk ya da mutsuzluktan değil ancak ne kadar mutlu veya mutsuz olduğundan söz edebilirsin. Yani aşk, bazen mutluluk bazen mutsuzluk bazen de hem mutluluk e hayal kırıklıklarının birlikte yaşanabileceği bir zemin olabilir. Aşk tek kişilik de olabilir, çift kişilik de. Ya da çift kişilik başlayan bir aşk tek kişilik aşka dönüşürken, tek kişilik bir aşk da çift kişilik aşka dönüşebilir. Çeşitli ilaç ve en iyi şekilde yapılış terapilere rağmen iyileşmeyen kronik bir mutsuzluk halinin aniden gelişen bir aşk sonucunda tamamen ortadan kalkması biz psikoterapistlerin az gördüğü bir durum değildir. Ne var ki aşk acısı sonunda mutsuz olan insanların sayısı da en az aşk yaşantısı sonucu mutlu olanlar kadardır. Aşkın tüm umutların tükenildiği bir yer olduğunu da unutmamalısın. Aşk umut da olabilir, umutsuzluk da. Sonuç olarak aşka atfedilen anlam, bireylerin öznel deneyimlerini yansıtır. Yapılan her genelleme aslında öznelliği saklama çabasının bir ürünüdür. BU nedenle aşk hakkında genellemeler yaparken çoğunlukla kendi deneyimlerimizi yansıtırız. Çeşitli yaşantılar sonucu ortaya çıkan duygularını belirleyen temel etken, nasıl düşündüğün, yani bu yaşantılara verdiğin anlamdır.

Duygusal yaşantılarımızı belirleyen, yaşadığımız olaylar değil, olaylarla ilgili düşüncelerimizdir. Düşüncelerimiz, duygularımız yanı sıra davranışlarımızı da belirler: Merhaba demeyn kişinin bu davranışının kendisine yapılan bir hakaret gibi algılayan ve bu nedenle kızan kişi, merhaba demeyene karşı ya kızgın ya da en azından soğuk ve mesafeli davranacaktır. Böylelikle karşı tarafın da soğuk ve mesafeli davranma olasılığını artıracaktır. Kendisine değer verilmediğini düşünen kişi üzülecek ve kendisine bunu yaşatan kişiden uzak duracaktır. Suçluluk duygusu yaşayan kişii ise bu durumun kendisinin bir ihmali olarak düşündüğünden gereksiz yere aşırı özverili tutumlarını devam ettirecektir. Merhaba demeyen kişinin merhaba dememesinin kendisi ile ilgili değil, o kişinin yaşamış olabileceği bir sorun nedeniyle oluşan dalgınlık sonucu olduğunu düşünen kişi ise muhtemelen selam vermeyene sorunun ne olduğunu soracak ve onunla daha sağlıklı bir iletişim içine girecektir. Görüldüğü gibi düşünceler duyguları, duygular davranışları, davranışlar ise yaşamımızı belirlemektedir. O halde yaşamını değiştirmek istiyorsan belki de düşüncelerini değiştirmen ya da en azından esnetmen gerekir. Benzer biçimde, yaşadığın aşka mana verrirken, bunu yaşanan sürece değil de sonuca göre veriyorsan, doğal olarak aşkı iki aşırı uç bağlamında (iyi-kötü, doğru-yanlış, mutluluk-mutsuzluk vb.) değerlendiriyorsundur. Sonuçlar kendi istediğin gibi gelişmişse aşk seni mutlu etmiştir, istemediğin şekilde gelişmişse mutsuz. Ve sonuçlarına göre değerlendirilen aşk yargılanan, karalanan, suçlanan bir aşktır. Oysa aşk yalnızca bir yaşantıdır. Yargılamadan da yaşanabilir.

Eğer kadınlarla erkeklerin çeşitli yaşam olaylarına bakışlarında farklılıklar olduğu bir gerçekse bu farklılıkların en az olduğu dönem aşık olma dönemidir. Bunu aşıkların birbirlerine söylediklerinde görebilirsin. Şahanesin, Ruh ikizimsin, Birbirimiz için yaratılmışız vb. sözler duyarız. Bu tür söylemlerin hoş, ancak abartılı olduğunu görmek pek zor olmasa gerek. Mükemmel aşıklar, mükemmel birliktelik oluşturduklarına inanmak ister. Daha somut söylemek gerekirse; Ali Fatma’yı sevdiğin de , Fatma artık harikadır, olağandışıdır, zekidir, Ali’nin aradığı her şeye sahiptir. Bu bağlamda partnerler birbirleriyle mükemmel bir uyum içindedir. Ne şimdi ne de ileride herhangi bir sorıunları olabileceğini hayal bile etmiyorlardır. Aslında bu gerçek bir ilişki değil, hayali bir birliktelik hatta olağandışı bir kaynaşmadır. Bu kaynaşma sürecinde “ben”ler “biz” olabilmek pahasına yok olmaktadır. Aşkı bu bağlamda bir bütünleşme hatta kaynaşma olarak düşünebilirsin.

Mehmet Zihni Zungur’a göre aşkın, yaşamın devamı için su ve hava gibi temel bir ihtiyaç olduğu ve bu bağlamda bir gıda algınabilir. Aşkın olağandışı bir süreci simgeliyor olması zaman zaman büyüyü çağrıştırmasına da neden olabilmektedir. Bu aşkın büyüsü bitti, Ona aşk büyüsü yapmışlar, O beni büyülüyor gibi sözleri çok duyarız. Aşkın nasıl ve nereden geldiğinin net olarak belirlenememesi ve aşka karşı koyulamaması olağanüstü güçlerle birlikte anılmasına da neden olmuştur. Bazılarına göre aşk doğal bir gücü, bazılarına göre ise fiziksel/manyetik hatta yerçekimine karşı koyan alağandışı bir gücü simgeler. İlişikilerin kolaylıkla tüketildiği bir dünyada aşkın ancak karşılık bulduğu ve hak ettiği değeri kazandığı zaman anlamlı olacağını düşünenler de az değildir. Bu bağlamda aşk, karşılık bulma beklentisi olarak da algılanabilir.

Aşkın farklı tanımları yapaılabiliyor. Aşk, normal insanlardaki anormal ilgi daralmasıdır. Birine aşık olduğünda tüm ilgi ve dikkat aşık olunan kişiye odaklanır. Başka bir deyişle aşk, normal insanlardaki anormal ilgi daralmasıdır. Aşk, seçici bir odaklanma halidir. Birine aşık olduğunda onun olumlu yönlerini küçültür, görmezden gelir ya da görsen de aldırmazsın. Çünkü nasıl olsa aşk her şeyin üstesinden gelecektir. Eğer aşk bir görme kusuru ise, kim böyle bir görme kusurunun düzelmesini ister ki? Aşk, takıntılı bir düşünce biçimine sahip olmaktır. Birine aşık olduğunda aklından çıkaramadığın tek şey aşık olduğun kişi olur. Her yerde ve her koşulda aşık olduğun kişiyi düşünürsün. Tekrarlayıcı bir biçimde yineleyen bu düşünceler takıntılı bir hal alır. Yaptığın her iş, aşık olduğun kişiyi düşünerek sonlanır. Uyanır uyanmaz ilk aklına gelen yine aşık olduğun kişidir. Aşk, coşkulu bir yükselme (mani) halidir. Birine aşık olduğunda enerjinde belirgin bir artış olur. Enerji artışıyla birlikte uyku ihtiyacın ve iştahın da azalabilir. Uykusuz gecelere rağmen ayaktasındır. Aşk, duygusal bir dalgalanma halidir. Aşık olmak, duygusal dalgalanmalar yaşamak anlamına gelir. Sevgilin ilgiliyse coşar, mutlu olursun. Sevgilin kayıtsız kalır, seni aramaz ya da ihmal ederse çöküntü yaşarsın. Aşk, yaşamın sıradanlığına başkaldırıdır. Birine aşık olduğunda, yaşamındaki öncelikler ve tercihler değişikliğe uğrar. İşin, arkadaşların, hobilerin artık eskisi kadar önemli değildir ya da sevghilin gündeme geldİğinde her şey ikinci plana düşer.Sevgilini mutlu edebilmek pahasına alışkanlıklarından, hobilerinden özveride bulunur hatta yaşam biçimini bütünüyle değiştirebilirsin. Aşk, varlığında soyut, kaybedildiğinde somut bir kavramdır. Birine aşık olduğunda bazen ona öylesine bağımlı oluyorsun ki, değil ayrılık, ayrılık kaygısı bile asla tolere edilemez. Kısa süreli ayrılıklar katlanılamaz hale gelebilir. Onun olmadığı zamanlar, yaşanmamış zamanlar gibidir. Aşk empati ve sempatiden öteye bir kaynaşma halidir. Aşık olduğunda onun mutluluğundan mutlu, mutsuzluğundan mutsuz olursun. Aşık olunan kişi için kendini feda etmek, ölümü göze almak pek çok romanın konusu olmuştur.

Eğer aşk geçici bir görme kusuru ise eninde sonunda görme alanı netleşecektir. Birlikte yaşama süresinin uzaması sonucu oluşan hayal kırıklıkları ya da evlilik süreci bazen sözü edilen görme kusurunun beklenenden önce düzelmesine neden olur. Aşkın ne kadar süreceği şeklinde bir soru bu noktada anlam kazanır veya kaybeder. Eğer insanlar aşk yok olduğunda onun yerine geleb ilecek duygunun en az aşk kadar doyurabileceğine inansa, aşk ne zaman biter sorusu eminim bu kadar önemli olmazdı. Şehvet, aşk ve sevgi arasında bir ayrım yapmam gerekir çünkü aşk ve şehvet farklı kişilerde çoğu kez benzer bir biçimde yaşansa da, sevgi farklı yaşanabiliyor. Çünkü sevebilmek, sevebilecek kadar olgunlaşmış olmayı gerektiriyor. Ayrıca aşk ve şehvet bir ihtiyaç, sevmek bir sanat olarak düşünülebilir. İnsanlar aşkları bitince yeni aşklar arar. Belki de aşık oldukları kişiye değil aşık olman ın kendisine aşık oldukları içindir bu arayış.

Mehmet Zihni Sungur’un Aşk, Evlilik ve Sadakatsizlik kitabından alıntılar yaptığım bu yazımda Aşk’tan bahsetmek istedim. Aşk metaforu üzerinden gidersek yapacağımız her işi aşkla yaparsak ne kadar istekle yaparız. İşlerinizi aşkla yapacağınız verimli bir hafta diliyorum.

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP