DOLAR 32,2669 -0.23%
EURO 34,7891 -0.11%
ALTIN 2.412,810,82
BITCOIN 2042706-1,38%
İzmir
25°

AÇIK

üst menü altı

BAŞKASINI DEĞİL, KENDİNİZİ SUÇLAYIN…

ABONE OL
17 Nisan 2023 14:08
0

BEĞENDİM

ABONE OL

*-  OKUNACAK KİTAP

 

İyi günler sevgili arkadaşlarım, dostlarım;

Bugün 17 Nisan 2023 Pazartesi…

Dini takvime göre Kadir Gecesi, günü…

Bin aydan daha hayırlı kabul edilen Kadir Gecesinin, Ramazan ve 23 Nisan dini ve milli bayramlarımızı kutlayacak olduğumuz bu haftanın sağlık, huzur, mutluluk, bereket getirmesini, tüm dileklerimizin güzellikler içinde keyifli şekilde yerine gelmesini de yürekten dilediğimi belirtiyorum.

Şimdi sizi yine çok eskilerde örneğin 1932 yılının ‘Kadir Gecesi’ne götüreceğim.

Ama önce Bornova’dan tanıdığım Pınar Ayhan’ın ağzından ve kaleminden ‘Amma, ne hikaye?’ diyebileceğiniz anımsatmasını paylaşacağım.

Bana bunu anımsatan Doğan Prepol kardeşime de teşekkür ediyorum.

Umarım soyadından dolayı yine birileri çıkıp da, ‘Kim bu? Ajan falan mı?’ diye atıp tutmaz…

Daha önceleri öz Türklerden ve din kardeşlerimizden oluşan Prepol’dan söz etmiştim.

Belki bir gün yine gündeme getiririm ama bugün çok önemli paylaşıma geçeyim, günün önemi yönünden…

Her zaman ‘Eğitim, eğitim, eğitim!’ diyorum…

İşte en güzel örneklerinden biri, ibretle ve dikkatle okumanızı öneriyorum:

 

*- BİNLERCE KİTAPTAN BİRİ

 

Pınar Ayhan söze şöyle başlıyor, ‘Binlerce kitap okumuş bir insan; Mustafa Kemal! Hem de öyle geçiştire geçiştire değil, önemli bulduğu satırların altlarını çize çize, notlar ala ala okuyan bu ilim bilim sevdalısının, çok sevdiği ve değerli bulduğu bir kitap var. Öyle değerli buluyor ki bu kitabı, ‘Hemen Türkçeye çevrilsin de, askeri okullarda, liselerde okutulsun’ öğretmenler irdelesin, istiyor.’ ve devam ediyor:

‘Bu kitap Grigory Petrov’un ünlü ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ adlı kitabı!’

Eski Din Adamı Petrov, bu kitabında, İsveç Krallığının hakimiyeti altında, ‘Bataklıklar Ülkesi’ olarak adlandırılacak derecede ‘geri bırakılmış’, ‘okuma yazması yok denecek’ kadar az olan Finlandiya halkını anlatıyor.

Ulus olma bilincinden uzak, anadilini, tarihini, inancını, şiirini yavaş yavaş yitirmiş, atalarından kopmuş bir toplumu resmediyor Grigory Petrov.

 

*- YOK OLMAKTAN KURTULDULAR

 

 

Bir ülkeyi ulus yapan unsurlar bir araya gelmedikçe de, bataklıktan farkı kalmayan topraklarda yok olmanın işten olmadığını anlatıyor.

İşte tam da bu noktada hikayenin kahramanlarından din adamı ve filezof Snelman ve onun arkadaşları geçiyor harekete.

Her zaman bizim de ısrarla üzerinde durduğumuz gibi, ‘Tek kurtuluş eğitimdir’ diye yola çıkıyor Snelman!

Ve toplumun her kesiminin, topyekün kalkınması için hep birlikte ayağa kalkması gerekir’ diyor.

Şehir şehir, köy köy gezerek; köylü, öğretmen, futbolcu, tüccar, esnaf, bürokrat, ebeveyn herkesle hiç yorulmadan, bıkmadan konuşuyor.

Medeni, çağdaş, ezilmeyen, itilip kakılmayan bir ülke olabilmek için herkesin üzerine düşen görevleri anlatıyor, bir bir!…

Din adamlarına da bir çift sözü var, tabii!…

 

*- HALK NEDEN DİNDEN UZAKLAŞIYOR?

 

Tam da piskoposların bir araya gelip, önemli konuları tartışacağı gün, Snelman hazırlanıp gidiyor, toplantıya!

Din adamları aralarında tartışacaklar o gün, ‘Halk neden dinden uzaklaşıyor?’

‘Neden dini duyguları ölüyor, insanların?’

‘Din adamlarına karşı; saygısız ve ilgisiz tutumlarının sebebi ne?’

‘Nasıl önüne geçilir bu durumun?’

Diye soracaklar birbirlerine ve bunları düşünecekler!

O gün o toplantıya gidiyar Snelman, efsane bir konuşma yapıyor.

Diyor ki;

‘Yanlış anlamayın, sizi suçlamıyor ya da kınamıyorum!

Sonuçta; sizler bizim aramıza gökten düşüp gelmediniz!

Sizler de bizim vücudumuzdan, etimizden var oldunuz!

İyi veya kötü bizim aramızdan çıktınız!

Biz neysek siz de osunuz!

Bu yüzden din adamlarını eleştirenlere sormak istiyorum ben;

– Aranızda kaç dürüst tüccar var?

– Çevrenizde, dürüst aşçılar, vicdanlı taş ustaları, mimarlar demirciler görebiliyor musunuz?

– Avukatlarınızın, milletvekillerinizin, gazetecilerinizin ‘ülkenin tuzu’ olduklarını söyleyebilir misiniz?

Kendi içinizde namuslu bir çoban bile bulamıyorsunuz!

Gerçek din adamları olmamasına neden şaşırıyorsunuz?

Diye soruyor.

 

*- KABA, AÇGÖZLÜ, YALANCI!

Sonra da din adamlarına dönüyor ve şu sözleri söylüyor, onlara;

‘Evet, halkımız kaba, sert, açgözlü ve yalancıdır!

Hiç kimseye ve hiçbir şeye saygı duymamakta, kimseye güvenmemekte, her şeye ve herkese kuşkuyla yaklaşmaktadır.

Böyle bir ortamda dine yer olabilir mi?

Ama bu halkın suçu mudur?

Dinle ilgili gerçekleri insanlara kim, nerde ve ne zaman anlattı?

Size halkın tehlikeli bir manevi hastalığa yakalandığını söylüyorum!

Din insanların diğer insanlarla, dünyayla ve tarladaki ürünlerle bağı olduğu duygusudur.

Böyle bir bağ yoksa, devlet, toplum, aile ve hatta insanlık kendisi bile hayatta kalamaz!

Bu devletin varlığına karşı bir tehdittir.

Manevi fakirliktir.

Ahlaksızlık, kaba bencillik, hırsızlık,..

Halkın içindeki tanrı yok olmakta, ölmektedir!

Bundan daha korkunç ne olabilir?

Kendi vicdanınız, halkınız ve Tanrı önünde dürüst olmak istiyorsanız, çevrenizde suçlu aramayın!

Bilimi, felsefeyi ve aydınları suçlamayın!

Kendinizi suçlayın!

Halkımızı kurtarın, onlara Tanrıyı geri verin!

Ruh ve içerikten yoksun inanç formüllerini değil, Tanrı inancını telkin edin.

Tekrar ediyorum;

Kalbinde Tanrı inancı olmayan bir halkın kurtuluşu yoktur!

 

*- YAŞLI ÖĞRETMENİN SEVİNCİ

 

Bu son sözlerinden sonra büyük bir sessizlik kapsıyor kiliseyi!

Belli ki söyleyecek söz bulamıyorlar!

Ama bir var aralarında;

En yaşlı piskoposlardan Snelman’ın öğretmeni;

Kollarını açıp sarılıyor öğrencisine ve,

‘Yaşlı öğretmenini sevindirdiğin için sana minnettarım!

Tanrı yardımcın olsun!

Halkı ayağa kaldır, onu mükemmelliğe ulaştır.

Teşekkür ederim, teşekkür ederim!’ diyor yaşlı gözlerle…

Sanıyorum ve hayal ediyorum ki;

Atatürk de bu kitabı altını çize çize okudu..

Bu cümleler de O’nun ruhunda da coşku ve fırtınalar yarattı.

Tıpkı Finlandiya’da Snelmanlar için söyledikleri gibi…

O da hayatın bir mimarıydı!

Ve ‘mükemmel insanı’ ortaya çıkartmanın; zekadan, bilimden, hayatın zevklerinden ve bütün bunlara tutkuyla bağlılık inancından yani yaratandan geçtiğini biliyordu.

Okuduğu binlerce kitap O’na bunu söylüyordu.

 

*- MUSTAFA KEMAL’İN UĞRAŞI

 

İşte bu bilgiyledir ki, kendi tarihine, kendi kültürüne ve diline sahip nihayet ulus olmayı başarmış halkı ve onların inançları arasındaki bağını güçlendirmek için uğraşıyor Atatürk.

Canından çok sevdiği yorgun milletinin, asırlarca boşta kalan sırtını köklerine yaslıyor.

Aşağılanmaktan bükülmüş boynunu, belini doğrultuyor.

O düşmanın elinde un ufak olup dağılmaktan kurtardığı milletin vatanına, doğasına ve geleceğine olan inancını besliyor.

Tıpkı Snelman’ın din adamlarına salık verdiği gibi…

 

*- DEVAMI VAR

 

Bu yazı burada bitmiyor…

Devamını da bir sonraki yazımda anlatmaya çalışacağım:

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün;

Hafız Sadettin, Hafız Yaşar, Hafız Kemal ve altı hafızdan daha Türkçe okumalarını istiyor Kuran-ı Kerim’i…

Türkçe okunup yazılmalı ki, halkımız Allah’ın emirlerini tam olarak anlayabilsin.

Ve ‘ona göre de hareket edebilsin’ diyor diyor çünkü…

Ve ‘Kutsal kitabımızın Türkçeye çevrilmesi ve Kadir Gecesi’ni de anlatmaya, iletmeye çalışacağım…

 

*-

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP