DOLAR 32,2024 -0.01%
EURO 35,0148 0%
ALTIN 2.504,290,16
BITCOIN 2157294-0,04%
İzmir
30°

AZ BULUTLU

üst menü altı

DEPRESYON VE NEDENLERİ

ABONE OL
27 Nisan 2021 08:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Gençlik bir kitaptı, okuduk bitti;
Canım bahar geçti çoktan, kış şimdi.
Hani sevincin, o cıvıl cıvıl kuş?
Nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti?

Her gün biri çıkar, başlar ben, ben demeğe,
Altınları gümüşleriyle övünmeğe.
Tam işleri dilediği düzene girer:
Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye.

Bu dünya iki kapılı bir han,
Girdi mi dertlere düşer insan.
Tanınmadan yaşamak en iyisi:
Elinde olsa da hiç doğmasan.

Yıllar günler gibi geçti gider;
Nerde o eski dertler, sevinçler?
Belaya aldırmaz aklı olan:
Bu da her şey gibi geçer, der.

Neylesem bu benim iç kavgalarımla?
Pişmanlığım, kendime düşmanlığımla?
Sen bağışlasan da ben yerim kendimi:
Neylesem bu yüzkaram, bu utancımla?

Ömer Hayyam

 

Depresyon, çökkünlük, mental rahatsızlıkların en eski bilinenlerdendir. Eski Mısır’da papirüslerde, Eski Ahit’te, Sümer yazıtlarında geçen efsanelerde depresyon benzeri rahatsızlıkların betimlendiğini görüyoruz. Hipokrat bazı ruhsal rahatsızlıklar için melankoli adını kullanarak bugünkü depresyonu tanımlamış, karasafra miktarındaki artışa bağlayarak depresyonun ilk defa biyolojik nedenlerini açıklamaya çalışmıştır. Eski Yunan’da mani ve depresif terimleri bugünkü anlamlarına benzer şekilde kullanılmıştır.

19. yüzyılda ruhsal bir hastalığı tanımlama anlamında depresyon terimi ilk defa kullanılmış ve ardından bu terim çok kullanılmaya başlanmıştır. Flaret, 1854’te “folie circulaire” (döngüsel delilik) terimini kullanarak depresyon ve maninin birbiriyle ilişkili iki rahatsızlık olduğunu belirtmiştir. Daha sonra psikiyatrinin kurucusu İsviçreli psikiyatr Emil Kraepelin mani ve depresyonun tek bir hastalığın farklı aşamaları olduğunu söyleyerek manik depresif psikoz adını vermiştir. 1962 yılında Leonhard  ve arkadaşları depresyonun tekrarlayan biçimleri, unipolar (tek uçlu) depresyon ve bipolar (iki uçlu) depresyon olarak ikiye bölmüştür.

Depresyon teriminin günümüz psikiyatrisinde çok çeşitli anlamları vardır. Bunlardan en sık kullanılan üç anlamı şunlardır:

Normal bir duygulanım (affect) olarak depresyon: Depresyon her insanda rastlanabilecek normal bir duygu halini anlatır. Günlük dilde insanın kendisi için önem taşıyan bir şeyini yitirdiği zaman yaşadığı hüzün durumudur.
Ruhsal bir belirti olarak depresyon: Psikiyatride depresyon günlük yaşamın üzgün geçtiği, hüzün ve mutsuzluğun egemen olduğu normal dışı bir duygudurumu (mood) anlatmak için kullanılır. Depresyon bu anlamıyla bir belirtidir ve birçok rahatsızlığa eşlik edebilir. Depresif belirtiler aynı zamanda bireyin çevresel değişikliklere ve yaşam olaylarına uyum sırasında verdiği bir cevap olabilir.
Psikiyatrik bir hastalık olarak depresyon: Depresyon, üçüncü ve konumuzla ilişkili anlamıyla, daha önceleri melankoli de denen, belli bir grup belirti kalıbıyla giden ve bazen döngüsel bir nitelik gösteren bir ruhsal rahatsızlıktır. Depresif rahatsızlıklara bugünkü sınıflamalarda tek bir bozukluk şeklinde görülmemekte ve farklı tipler olarak sınıflandırılmaktadır.

Tarihsel gelişiminden de anlaşılabileceği gibi depresyonu sınıflama çabaları sırasında birbiriyle çatışan başlıca iki görüş vardır. Bunlardan ilki depresyonun tek bir rahatsızlık olduğunu, farklı klinik görünümlerin sadece depresyonun şiddetinin değişmesinin sonucu olduğunu savunan görüş, diğeri ise depresyonun tek bir rahtasızlık olmadığını, semptom, seyir ve sonlanım açısından birbirinden farklı en az iki depresyon tipi olduğunu savunan kategorik görüştür. İlk görüş melankolik ve melankolik olmayan hastaların açık bir şekilde birbirinden ayrılan gruplar oluşturmadıklarını, bunların bir çizginin iki ucunu temsil ettiğini öne sürmüştür. Kategorik görüş yanlıları ise farklı depresif alttiplerin sadece depresyon şiddeti açısından değil nitelik olarak da, yani belirti kümesi ve etyoloji yönünden ayrıldıklarını öne sürmüşlerdir.

Kategorik varsayımı savunan araştırmacılar tarafından depresyon, başta endojen (melankolik) ve endojen olmayan (melankolik olmayan) ayrımı olmak üzere çok çeşitli şekillerde alttiplere ayrılmıştır. Endojen depresyon stresten çok biyolojik etkenlerin ortaya çıkardığı, çevresel değişikliklere ya da psikoterapiye değil bedensel (somatik) tedavilere cevap veren depresyon türüdür. Çevresel değişikliklere ya da psikoterapiye değil bedensel (somatik) tedavilere cevap veren depresyon türüdür.

Birincil (primer) ve ikincil (sekonder) depresyon ayrımında ise bu ikili ayrım depresyonu bağımsız olarak mı, yoksa başka bir duruma ikincil olarak mı ortaya çıktığına göre sınıflar. Primer depresyon depresif belirtilerin önceden herhangi bir ruhsal rahatsızlık olmaksızın ortaya çıktığı durumdur. Sekonder depresyon denen durumda ise önceden duygulanımsal (afektif) olmayan bir ruhsal veya bedensel hastalık öyküsü vardır.

Depresyonla neyin kastedildiğini anlamak için yöneldiğimiz kaynaklar psikiyatrik sınıflandırma sistemlerinde yer alan ve depresyonu tanımlayan tanı ölçütleridir. Depresyon adıyla tanımlanan klinik rahatsızlık keder duygusundan çok farklıdır. Burada keder duyguları çok daha yoğun ve uzun sürelidir. Daha önceden hoşlanılan aktivitelere karşı ilgi kaybolması sıktır. Günlük işleri bile yürütmek son derece zorlaşır. Depresyon yaşamımızın önemli alanlarında iş, aile, sosyal yaşam olmak üzere işlevsizliklere yol açar. O kadar kötü bir hal alabilir ki kişi gelecekle ilgili umutsuzluğa kapılarak intiharı veya ölümün tek çözüm olduğunu düşünebilir. Depresyon kişiyi birçok yönden etkileyebilir ve değişik ruhsal ve bedensel belirtilere yol açabilir. Örneğin; uyku bozukluğu, suçluluk duyguları, iştah değişikliği (artması  veya azalması), bedensel şikayetler ve ağrılar, istek ve enerjinin kaybolması gibi.

Bu sık görülen ruhsal rahatsızlığın nedenleri eski çağlardan beri araştırılmıştır. Depresyon tek bir nedene bağlıdır. Yaşanan olaylar, kişilik yapısı ve bunlara eşlik eden veya bazen de depresyona girmeyi kolaylaştıran beyindeki kimyasal değişiklikler bugün depresyona neden olduğuna inanılan üç ana etkeni oluşturmaktadır. Bir çok kişide duygu ve düşüncelerle ilgili organımız olan beyindeki kimyasal dengesizlikler, kalıtımsal olarak yatkınlığın da etkisiyle, sıkıntı verici olaylar, olumsuz düşünme biçimi, alkol, çeşitli ilaçlar vb. gibi durumlarla tetiklenebilir. Bununla birlikte bazen yapısal olarak aileden depresyona çok yatkın olan bir insan için açık bir tetikleyici etken bulunmayabilir. Depresyonu tetikleyebilecek olası yaşam olayları arasında ev değiştirme, iş kaybı, sevilen birinin kaybı, önem taşıyan bir ilişkinin bitmesi, aile ve/veya önem taşıyan diğer insanlarla çatışmalar, işten memnuniyetsizlik, fiziksel  veya ruhsal anlamda tükenme, yalnızlık, çocuk doğumu, çocukların evden ayrılması, yaşın ilerlemesi yer alır. Bütün bu tetikleyicilerin ortak özelliği kişide bir kayıp duygusunu yaratmasıdır. Depresyonun biyolojik tetikleyicileri arasında ise alkol/ilaç kullanımı, mevsim değişikliği, bedensel hastalıklar, yaşın ilerlemesini sayabiliriz.

Depresyonun psikolojik açıklama ve kuramları arasında güncel klinik psikolojide en açıklayıcı kuram bilişsel (kognitif)-davranışçı kuramlardır. Davranışçı model depresyonu kişinin yaşamında olumlu pekiştireç ve cezaların artmasıyla ilişkili görür. Bilişsel kuramın depresyon modeli ise biyopsikososyal bir modeldir. Buna göre grek depresyonun ortaya çıkmasında gerekse sürmesinde biyolojik, çevresel, bilişsel ve davranışsal etkenler rol oynayabilir.

Anti-depresan kullanımının çok arttığı günümüz toplumunda depresif rahatsızlıklar ruh hastalıklarının başında geliyor. Bilinçli olmayan ilaç kullanımının etkisiyle de depresyonun tedavisi yoktur gibi bir algıya yol açabiliyor. Özellikle bilişsel davranışçı terapi ve şema terapinin depresyonun tedavisinde çok etkili olduğunu belirtmek isterim. Pandemi döneminde eve kapanmamız, primer sağlığımızı öncelememiz ilk bakışta anlamlı da olsa ruh sağlığımızı da aynı öncelikle önemsememiz gerekmektedir. Bağışıklık sistemimizi geliştiren, koruyan her çalışma aynı zamanda ruh sağlığımıza da iyi gelir. Doğal seretonin almaya sahilde yürüyüş yapmak, hafif meltemin karşısında oturmak, meyve ve sebze ağırlıklı beslenmek ruh sağlığımızın koruyucu kalkanıdır. Depresyonsuz bir hafta diliyerek Fazıl Say’ın bestelediği Ömer Hayyam’ın rubaisi Akılla Konuşmam Oldu ile sözlerimi bitirmek istiyorum:

Akılla bir konuşmam oldu dün gece
Sana soracaklarım var dedim
Sen ki her bilginin temelisin
Bana yol göstermelisin

Yaşamaktan bezdim ne yapsam
Birkaç yıl daha katlan dedi
Nedir dedim bu yaşamak
Bir düş dedi birkaç görüntü

Evi barkı olmak nedir dedim
Biraz keyfetmek için
Yıllar yılı dert çekmek dedi

Bu zorbalar ne biçim adamlar dedim
Kurt, köpek, çakal, makal, dedi
Ne dersin bu adamlara dedim
Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi

Benim bu deli gönlüm dedim
Ne zaman akıllanacak
Biraz daha kulağı burkulunca dedi

Hayyam'ın bu sözlerine ne dersin dedim…

ben olmayınca bu güller yok
ben olmayınca bu serviler yok
kızıl kızıl dudaklar yok
misk kokulu şaraplar yok
sabahlar, akşamlar yok
sevinçler, tasalar yok
ben düşündükçe var dünya
ben yok, o da yok

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP