Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Yaşar AKSOY

EDEBİYATTA SOL VE SAĞ

“İçinde yaşadığımız kaotik dünya düzeni siyasetin te­mel unsurlarını da neredeyse unutturdu.. Siyasal yelpazede tutu­culuğun, gericiliğin ve bireyciliğin temsil edildiği sağ ile ileri­ciliğin ve toplumculuğun temsil edildiği sol düşün­cenin yerine türlü güncel yakıştırmalar konuldu. Oysa si­yasal yapının te­meli bu iki kavram üzerine kuruludur.

Bakmayın siz, günümüz sağ siyasetçilerinin ağızların­dan değişim sözcüğünün eksik olmamasına.. Onların derdi, ken­dilerince gerçekleştirecekleri değişimleri vahşi sermaye düze­ninin sürdürülmesi yönünde kullanmaktır, başka bir şey değil.

Oysa sol için değişim, bireyci çıkarların savunulduğu sermaye düzeninin değişmesi, yerine toplumun ve insanlı­ğın çıkarına olan yeni bir düzenin kurulmasıdır.

Sağ ve sol kavramlarının güncel siyasal yaşamdan bile uzaklaşması, edebiyatın da kendi sularında yönünü yitirme­sine, insana ilişkin temel sorunların düşünüldüğü bir alan ol­maktan çıkıp, ticari hayatın ya da gösteri dünya­sının bir par­çası olmasına yol açtı..

Neden böyle olduğunu düşünelim mi?

Edebiyatın ve sanatın işi en genel anlamda insan, top­lum ve dünya üzerine düşünmektir. Bunu yaparken bir bi­limci gibi nesnel gerçek ve yargılardan yola çıkmak yerine henüz gö­rülmemiş ve bilinmeyen gerçeğin peşine düşer. Peşinde koş­tuğu gerçeği anlatabilmek için kurduğu yapı, bulduğu yeni anlatım biçimleriyle heyecan yaratır.

Edebiyatın en temel gerçeklerinden biri de taşıdığı hü­manizm (insan sevgisi) yüküdür.

Bu insan odaklı düşünce ve üretim yapısı edebiyatı is­ter istemez sol düşünceye iter. Çünkü insana ilişkin dü­şünmek, insanın geleceği ve mutluluğuna ilişkin düşün­meyi de birlikte getirir.

Toplumsal düzeninde bireyciliğin en uç noktalarda ol­duğu ABD’nin, edebiyatına baktığınızda, yoğun insan odaklı bir sol yaklaşımla karşılaşırız. Edebiyat tarihinde sağ düşün­celi olarak tanınan Ezra Paund, T.S.Eliot, Knut Hamsun gibi büyük yazarları güncel siyasal düşüncelerin­den ayrı tutup yalnızca yazdıklarıyla değerlendirdiğinizde rahatlıkla solcu olduklarını düşünebilirsiniz.

Bizde de öyledir. Metafiziğin şiirsel yapıya uygun un­surlarına yaslanan kimi başarılı ürünler görülse de, içeriği sağ düşünceyle örülmüş parlak yapıtlara pek rastlanmaz.

Tanpınar gibi büyük bir edebiyatçının sağda gösteril­mesi, ne yaşama biçimine ne de yapıtlarına bakıp varılabi­lecek bir sonuçtur.

Türlü türlü kirlilik içinde yaşamak zorunda olan günü­müz edebiyatçıları, her şeyden önce insan odaklı bir uğraş alanları olduğunu unutmamalıdır.”

Turgay Fişekçi, 1 Aralık 2010 tarihli Cumhuriyet’te Defne Gölgesi başlıklı sütununda bu görüşleri fişek atarca­sına yazıp sundu ve noktayı koydu.

Ne kadar haklı ve doğru, ne kadar bilimsel, ne kadar in­sanlığın tarihi serüvenine tanıklık eden bir yazıdır bu.

Fransa Parlamentosu’nda sağda oturanlara Sağcı, sol ta­rafta oturanlara Solcu denmiş bir zamanlar, böylece bu kav­ramlar ortaya çıkmış. Sağ tarafta kapitalistler, zenginler, aris­tokratlar, Kral yanlıları, yüksek burjuvaların temsilcileri ve şoven slogancılar yerleşmiş. Parlamentonun sol tara­fında ise küçük burjuvalar, işçiler, esnaflar, meslek grup­larını temsil­cileri (ilk sendikacılar), köylüler varmış. O za­manlardan bu zamanlara, tanım pek değişmedi, sağcı den­diğinde paranın egemenliği, solcu dendiğinde emeğin sesi anlaşılmıştır.

Ama edebiyatta bu iş değişebilir. Sağ ideolojiye inanan bir muhafazakar yazar, yazdıklarında yoksulları ve sömü­rüyü canlandırırsa, bal gibi sol edebiyata hizmet etmiş olur.. Yani buna göre, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cemil Me­riç, Peyami Safa, Tarık Buğra gibi yazarların, düşünürlerin, romancıların klasik sağ ideolojinin şöhretleri olduklarını bilmemize rağ­men, insan odaklı insancıl ve eşitlikçi yapıt­lar ürettiklerinde, sol edebiyata katkıda bulunduklarını ka­bul edeceğiz.

Tam tersine medyanın son macununa kadar cilaladığı; Emperyalizm’in güdümünde, mistik, küresel, etnikçi, ay­kırı, ayrımcı veya dinci söylemler içeren yazarları, hatta epey şiir­sel romanlar karalayan örneğin Elif Şafak’ı, apaçık sağda ka­bul edeceğiz..

Burada, Turnusol kağıdımız şudur galiba.. Edebiyat, emekçi dünya insanının yaşam mücadelesini mi, yoksa kü­re­sel ideolojinin post-modern temalarını mı tercih edecek­tir? Demek ki insanı tercih ederse sol, küreseli tercih ederse sağ oluyor..

İşte tam burada, “21. Yüzyılın Küresel Edebiyat Kav­ramı”na geldik dayandık.

Müthiş bir konuya giriyoruz.

Yazarken heyecan içindeyim..

Yaşar AKSOY

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

five × three =

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

TÜMÜ