Emekli Murat Eştürk, dikkatimi ısrarla çekerek cahil insanlara ait 8 özelliği göndermiş.
Belirttiğine göre;
Her konunun en iyisini onlar bilirler.
Her zaman kendilerini haklı sanarlar.
Kusursuz olduklarını düşünürler.
Hiç araştırmadan bilgi sahibidirler.
Ahlak dersi vermeyi çok severler.
Başkalarının hayatlarına karışırlar.
Empati yoksunu ve anlayışsız olurlar.
Kibar insanları zayıf görürler…
Murat Bey’in bu yazdıklarına sanıyorum her okuyucum en azından bir madde daha ekleme yapacaktır.
Aslında her biri ayrı ayrı işlenecek, değerlendirilecek ana başlıklar halinde önümüzde duruyor.
Bizler ne istiyoruz?
Yüzümüzde gülücük, kalplerde sevgi, bedenimizde sağlık, ruhumuzda huzur, çevremizde dostluk, soframızda bolluk, ömrümüzde mutluluk ve tabii ki neşe!…
Dua gibi değil mi?
Bunlar hiç birimizde eksik olmasın…
Böylece yaşantımız çok daha rahat, güzel ve sorunsuz geçer…
Bir de ‘çirkin politikacılar’ olmasa miss gibi günlerimiz olur…
5393 Sayılı Belediyeler kanununda seçilen başkanların ne yapacakları ve görevleri belli…
Ama seçim döneminde neler gördük, neler yaşadık…
Herhalde bazılarına ‘Kuyruklu yalan’ demek lazım…
Hükümetin yani devletin yapacaklarını bile bazıları ‘Yapacağım!’ diyerek seçmenine sunuyor…
Bugün olduğu gibi tarihte bunun çok örnekleri var…
Koltuk neler yaptırıyor bazılarına…
Ama düşünürler ne diyor?
‘Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu zannederler!’
Evet ‘Sen neymişsin be abi!’ şarkısı da herhalde bunlar için yazılmıştır, içimizdeki horozlar için…
İnsanoğlu için işin gerçeği de şudur:
‘Hayat ne gideri geri getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir.
Ya yaşaman gerekenleri zamanında yaşayacaksın, ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın..’
Kıssadan hisse bu cümlelerin içinde saklı…
*- EN KIRMIZI GELİNCİK
Hemen her gün güzellikleri benimle de paylaşan Beşiktaşlı Aynur Can bir gelincik tarlası fotoğrafı göndermiş.
Altında da şu notu iliştirmiş;
‘Hiç düşündünüz mü, acaba Gelincik ne anlama geliyor, neyin simgesidir?’ diye sormuş…
‘Türkiye’de en güzel gelincik, en parlak, en kırmızı gelincik nerede büyür?’ diye sorularını sürdürüp, yanıtını da vermiş;
Çanakkale’de!
Yargı Muhabirleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı, Yenigün Gazetesi’nin kurucu yöneticisi, Polis- Adliye Muhabirlerinden Muzaffer Tezel aklıma geldi…
Çanakkaleli olan Muzaffer Tezel, ben nasıl her sözüme ‘Ben İzmirliyim’ diyerek başlıyorsam o da ‘Çanakkale’de!’ diye başlar.
Tabii Çanakkale’ denilince de göğsümüz kabarır ve ‘Dur Yolcu!’ diye başlayan cümle aklımıza gelir.
Çanakkale Savaşı, Türkiye’nin kaderini değiştiren var olma savaşıdır.
Metrekareye 6 bin merminin düştüğü, 250 bin şehidin ve binlerce yaralının olduğu bir savaştır.
Emparyalist güçlerin verdikleri zayiatlarla birlikte en az 500 bin asker Çanakkale’de yatıyor.
Ve denir ki, askerlerin kanlarıyla sulanmıştır, narin, nazlı, hüzünlü güzel gelincikler!..
Gelibolulular ‘Kan Çiçeği’ diyorlar Gelinciğe…
Bahar gelmeye görsün, her tarafı ‘Kırmızılar’ basar buralarda…
Söylenen şudur:
‘Açan her bir gelincik kan çiçeğidir!
Her şehit askerimiz gelincik olmuştur!
Öyle ki, sert rüzgârlara da direnir, kesinlikle gitmez toprağından!’
*- DENİZİN KOKUSU NASIL?
Halil Kınay şöyle diyor:
‘İzmir’in Karabağlar ilçesinde okulda açlıktan bayılan çocuklar var’ diyor.
Bunun örneklerinin birçok okulda olduğunu bir öğretmenimizin izlenimlerinden geçen yıl öğrenmiş ve dikkat çekmeye çalışmıştım.
Yine bildiğiz ve yazdığımız bir konuyu da şöyle anlatmış:
‘Bir çocuğumuz bana ‘Denizin kokusu nasıl?’ diye sordu?”
İnsanın içi parçalanıyor, değil mi?
Deniz kenti İzmir’de, Boğazıyla dünyaca ünlü İstanbul’da denizi bilmeyen insanlarımız var.
Bu arada ben de size bir soru sorayım;
‘Türkiye’de en taze balık nerede satılıyor?’
Geçenlerde bir şoför yanıtını doğru vermişti.
Sizi şaşırtacak yanıtı vereyim:
‘Ankara’da!’
Araştıran görecektir…
*- GENÇLER İÇİN
Adana için yazılar yazan ve sürekli ‘Kazanan Adana Halkı olsun’ diyen Remzi Yıldırım da neredeyse her yazısında gençlere yer ayırıyor ve önerilerde bulunuyor.
Yeni başkanların kentlerinde mutlaka ‘Gençlik Merkezleri’ açmaları gerektiğini ve sayılarını arttırmaları gerektiğini vurgulayan Remzi Yıldırım’ın da benim de bir zamanlar Nüvit Belevi’den öğrendiğim gibi ‘Mahalle çamaşırhaneleri’ de çok önemli özellikle bekârlar için.
Gençlerimizin geleceğe dair umudunu büyütmeliyiz.
Eğer onlar bu memleketin geleceğine dair umutlarını kaybederse hiçbirimiz için bir gelecek yok demektir.
Şunu da unutmayalım:
Memlekete bir şeyler vermenin makamı, koltuğu yok.
Memlekete aşkımızı, tutkumuzu sürdürdüğümüz sürece her şeyi başarabiliriz.
Gençlerimizin çoğunun yurtdışı hayali var ya da geleceğe dair hayali yok. Bu çok üzücü, kırıcı, incitici bir tablo.
Bu kadim kültürün, köklü bir milletin evlatları olarak gençlerimizin bu umutsuzluğu çok üzücü.
Gençlerimizin geleceğe dair umudunu büyütmek için ne yapsak az.
Yönetici kadrolarını mutlaka zorlamalıyız.
Mecbur bırakmalıyız…
Bir değil birkaç çamaşırhane yapsak yönetim kadroları için bir hiçtir.
Küçük ama çok önemli bir iştir bu…
Gençlik merkezlerinde ortak ders çalışma alanı, dil kursları ve atölye çalışmaları için sınıf, langırt, masa tenisi bulunan sosyalleşme alanı ve dış oturma bölümü bulunmalıdır.
Dedim ya, bunlar niyetlenenler için sıradan basit görünen önemli işlerdir.
*- BEYİNLERİNE İŞLEMİŞ
Aklıma Soljenetsin’in, ‘Yalan’ ile ilgili görüşü geldi.
Şöyle demişti:
‘Yalan söylediklerini biliyoruz!
Yalan söylediklerini, kendileri de biliyorlar!
Yalan söylediklerini, bildiğimiz de biliyorlar.
Yalan söylediklerini bildiğimizi, bildiklerini de biliyoruz.
Ama hala yalan söylüyorlar.’
Bence ‘Yalan’ bazılarının içlerine, beyinlerine işlemiş…
‘Kanında’ deriz ya öyle bir şey olmalı…
YORUMLAR