DOLAR 32,8514 0.07%
EURO 35,2248 -0.11%
ALTIN 2.449,200,17
BITCOIN 2150636-1,03%
İzmir
32°

AÇIK

üst menü altı

MADELEİNE YILMAK BİLMİYOR!

ABONE OL
14 Kasım 2021 11:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Öğrenciler ilk ara tatile girdiler…

Beş resmi çalışma gününe, iki önceki iki de sonraki tatil günleri, yani hafta sonları ilave edilirse 9 gün oluyor…

Uzmanlar daha önce şu uyarıyı yapmışlardı, ‘Sakın ödev vermeyin!’ demişlerdi…

Dinleyen var mı?

Bu da, ‘ödev’ de tartışmaya açık!

Bence nasıl futbol takımları ‘Milli maçlar’ nedeniyle verilen aradan faydalanıp eksiklerini tamamlıyorlarsa, öğrenciler için de bu geçerli olabilir.

Ama onların eksiğini kim kapatacak?

Ekmek derdinde koşan aileleri mi?

Bu da bir sorun olarak Milli Eğitim tarafından ele alınmalı, valilikler ve belediyelerle ortak çalışmalar yapılabilir.

Tuzu kuru olanlara, özel ders alanlara bir lafım olamaz…

İmkân meselesi…

Urla’dan komşum Haluk Narbay bir alıntıyı paylaşmış…

Belirttiğine göre;

Rusya’da en yüksek not 5 iken, bir çocuğun boş kağıt verse bile alabileceği en düşük not 2 imiş.

Bu uygulamadan yeni haberdar olan biri şaşkınlıkla Moskova Üniversitesi’nden Dr. Theoder Medraev’e sormuş:

‘Boş kağıt veren bir öğrenciye neden 0 yerine 2 veriyoruz, niye öğrencilere adil davranmıyoruz?’ diye.

Medraev bu soruyu, ‘Her sabah soğuk havalarda bile kalkıp okula gelen, tüm dersleri takip eden, toplu taşıma ile sınava saatinde yetişen ve soruları cevaplayamasa bile en azından sınava giren ve başka bir hayat yaşayabilecekken okumayı seçen birine nasıl sıfır verebiliriz?

Biz, sadece ‘sınavdaki sorunun cevabını bilmiyor!’ diye hiçbir öğrenciye (0) veremeyiz.

En azından insan olduğu ve denediği için o öğrencilere de saygı göstermeliyiz!’ diyerek cevaplamış…

 

*- BİRAZ DÜŞÜNÜN

 

Düşündüm de; doğduğumuz andan beri küçüklü, büyüklü ne kadar çok farklı farklı sınavlarla karşı karşıya kaldığımızı, zaman zaman aldığımız sıfırlar nedeniyle nelerden vazgeçtiğimizi ve bu vazgeçişler nedeniyle asla keşfedilmeyen potansiyelleri…

Düşününce paylaşmak istedim, yıkmanın en kolay iş olduğunu, asıl zor olanın yapıcı yaklaşarak, ilmek ilmek yol almak olduğunu.

Hakkınız yense de, (0) alsanız da hayatın önünüze getirdiği sınavlarınızda bilin ki asıl hak ettiğiniz notunuzun en az 2 olduğunu.

‘Bir sınavda başarısız da olsanız!’, deniyor olmak bile, bir başarı değil midir?

Bence bu konuda ‘usta Gazeteci’ Ünal Tümin’in, örneğin Manisa Sarıgöl’den Vehbi Sarıhan’ın görüşlerini de almamız lazım. Ünal Tümin bazı yedeksubay öğretmen olarak askerliğini yaparken hatıralarını yazıyor.

Vehbi kardeşimiz ise emekli öğretmen…

Bir yandan Sarıgöl’ün ünlü üzümlerini yalnız ülkemizde değil, dünyaya yazı ve röportajları ile tanıtanlardan…

Ben de ilave edeyim:

‘Bugün olmazsa yarın!’ diyenlerimiz az değil…

Çocuklarımızın başarısız olması imkânsızdır…

Nasıl iş hayatında, başarı bazen geç geliyorsa, öğrencilikte de böyle…

Asıl ‘Sıfırcı!’ adı verilen öğretmenlerimizi ele almalıyız…

Onlara ‘Bu çocuk neden sıfır aldı?’ diye sormalıyız…

Onları sınava alalım bakalım, performansları kaç not alacak?

Bir ara öğretmenler ve memurlar için de ‘sınav’ gündeme gelmiş ve ‘İstemezük!’ diye ayağa kalkmışlardı…

""

*- MANGAL YÜREKLİ OLMALI!

 

Takipçilerimden biri de Çeşme’den Madeleine Staaf Kuru isimli bir İsviçreli…

Türk eşi ile maddi durumları günün şartlarına göre iyi sayılır…

Anladığım kadarıyla fikir çatışmalarını, mücadeleyi ve hak aramayı seviyor.

Bu iki cümleyi arka arkaya kurmamın nedenini öncelikle anlatayım:

Kim ‘Haklısın!’ diyerek yanına yaklaşırsa, ikinci cümlesini söyleyeyim:

‘Bu iş için ne kadar bütçen var?’

Yani parasız iş olmaz!

Çevre, hak hukuk bunlar için belli;

Napolyon!

Yani para…

Bundan daha açık nasıl söyleyeyim:

‘Dilenciler!’ diyeyim…

Bu da tam tanıma uymuyor…

İkinci cümle ise şunu anlatıyor:

Mahkemelere inanıyor ama bilirkişiler için aynı sözü söylüyor mu?

İşte ikilem burada…

Arada bana bir mesaj atıyor:

Son bilmece gibi mesajı şöyle:

‘Çeşme’de zarar veren bir kaçak RES var.

Belediye Başkanı ne diyor?

Muhalefet ne diyor?

Ya da şirket ne diyor?

Madeleine mi kötü?’

İsviçreli geline göre; Konu açık ve ne’t!

Çeşme ve İzmir Yarımadası’ndaki RES’lerin kamu yararı yoktur!

Peki kime yararı var:

Birincisi ellerinde kalan ürünleri yani cihazları Türk girişimcilerine ‘Şimdi al sonra ödersin!’ diyen Alman şirket ve bankaları ile Türk şirketleri…

Yine gelinimize göre, bunların tek düşünceleri ise para kazanmak…

Ama şirket yetkilileri ise ‘Biz ekonomiye hizmet ediyoruz!’ diyorlar…

Yine kendilerini destekleyen bir büyük şirket var İzmir’de…

Bu Alman kökenli şirket de tanıtımları yapıyor, arada Türk girişimcilerinin sözcülerinin medyada yer almalarını sağlıyor…

Son zamanlarda duymak istemediğim ama duyduklarım şunlar;

‘Yalan, talan, tehdit!’

11 Kasım 2021 Perşembe günü, ‘Çeşme’deki tartışmalı RES’ler için… Mahkemeden ikinci veto!’ haberini Madeleine’de öğrendim…

Belirttiğine göre;

Mahkemenin  iptal gerekçeleri arasında, RES projesinin imar planlarının plan yapım süreçleri ve tekniğine uygun olmaması, üst ölçekli planlarının hükümlerinin yerine getirilmemesi, planlamanın kademi yapısına uygunluk göstermemesi, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 740 ve 688 sayılı ilke kararlarına aykırı gelişmesi, kamulaştırılması mahkeme kararı ile iptal edilmiş özel mülkiyetteki taşınmazların, hazine mülkiyeti olarak işlem görmesi ve şehircilik ilkelerine uygun olmaması yer alıyor.

Çoğunu bir yana koyuyor, birini ele alıyorum:

‘Özel Mülkiyet’ nasıl ‘Hazine arazisi’ olarak gösteriliyor…

Ben şimdi yetkililerin yerine olsam hemen bu işi yapan kim ise mahkemeye çıkarır ve tüm giderleri şirketten önce bu kişi ya da kişilerden alırım…

Bari örnek olur…

Hiç kimse yasa dışı bir işi yapmaz…

Korkar…

Mahkeme ayrıca ‘Kamu yararı yok!’ diyor…

Yani bu işin altında iş var…

Ne memleket, ne de insanlarımız düşünülmemiş…

Ortada pis kokular var…

Bunları ortaya çıkarmak da yetkililerin işi…

Kim haksız ise ortaya çıkarıp, haklarında yasal işi yapmak…

Hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmazsa hepimizin hoşuna gidecek budur…

Aslında benim ‘tebrik edeceğim’ kişiler arasında zamanını mahkeme salonlarında geçiren bir İzmirli hemşehrimiz Esen Fatma Kabadayı…

Bir ara onu ve mücadelesin yazmış, ağzından şunları yazmıştım:

‘Ne yaptılarsa dikiş tutmuyor!

Tutmayacak!

Er geç topraklarımızı utanç ile terk edecekler!’

Böyle büyük laflar etmek için herhalde ‘Mangal yürekli’ olmak kadar, haklı olduğuna inanmak da gerekiyor…

Mersin'in Gülnar ilçesinde yapımı devam eden Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nde da sular durulmuyor.

Geçtiğimiz hafta akan yemekhanesiyle gündeme gelen Akkuyu, bu kez olaylı işçi eylemine sahne oldu.

Belki ‘orada ne oluyor, ne bitiyor?’ gibi soruların yanıtını da taraflardan öğrenir ve sizinle paylaşırım…

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP