Şair ne demiş?
‘Mutluluğu çorba yapıp, elimize çatal verdiler,
Bizi çıkmaz sokağa bırakıp yolun açık olsun, dediler…’
Doğru yanı mutlaka vardır, şair için de, birçok insanımız için de…
Ama şunu unutmamak gerekiyor;
‘Umudun mevsimi yok her daim açar!’
Yani umudumuzu hiçbir zaman hiçbir şekilde kaybetmememiz gerekiyor…
Bir gurmemiz, bir etkinlikte söylemişti, ‘Demokrasi Yemeği!’ diye…
Tören yemeği ‘Keşkek’ten söz ediyordu…
Aklımın bir köşesinde kalmıştı…
Nedeni şöyle:
Birincisi yapımı çok uzun sürüyor, en az yedi saat…
İkincisi et bile ezilerek, kaynatılarak neredeyse çorba kıvamına getiriliyor…
Kaşıklayan her kese eşit gidiyor…
Ne az, ne biraz fazla…
Kavgası da olmuyor, paylaşım derdi, yeni haksızlığı…
İşte bu demokrasi…
Herkese eşit, hak yemeden, emek paylaşılıyor tüm katılımcılar tarafından…
O zamandan bu zamana ben de ‘Demokrasi Yemeği Keşkek’i daha fazla ve keyifle yediğim gibi arar oldum…
‘Keşkek’ gibi bizim bir tören yemeğimiz de ‘Helva!’
Bizim evde ‘irmik’ ya da ‘un’ helvası eksik olmaz.
Bazıları ‘Ölü helvası!’ diyerek yemez…
Kaç kişiyi tanıyorum, böyle düşünen…
Nasıl Karadenizliler, hamsiden tatlısına, turşusuna varıncaya kadar 40 çeşit yiyecek üretiyorlarsa, tarihte, bizim ustalarımız tam tamına 40 çeşit helva yapıyorlarmış…
Şaka değil, kabartma kitaplarda bu var…
Yeni nesil, yeni malzemelerle yemek ve tatlı yapmaya devam etsinler.
Yeni damak tatları bulmayı sürdürsünler.
Tören yemekleri ‘Demokrasi’ adı verilen ünlü keşkek ve evlerimizde de rahatça kararak yapıp yediğimiz helva gibi bir başka ünlü tatlımızdan, özellikle Muharrem ayında evlerden evlere gönderilen ‘Aşure’ den söz etmemek imkânsız.
Sevinci, coşku, hüznü birleştiren yemeklerimiz tabii ki yörelere göre değişiyor.
Geçenlerde bir soru ile karşılaştım, ‘En ünlü Türk çorbasının adı nedir?’ diye sordular.
Yanımda 8 yaşındaki Poyraz Ata Başev vardı.
İkimiz birden aynı yanıtı verdik?
‘Tarhana çorbası!’
Meğer değilmiş, anket yapılmış ve şu çorbada karar kılınmış;
‘Yayla çorbası!’
Dünyanın ünlü aşçıları, gurmeleri de böyle biliyormuş…
Bir zamanlar ‘Çorbaya gel, çorbaya gel!’ diye bağıran küçük yaştaki çığırtkanlar olurdu, çarşıda…
Herhalde bunlardan örnek alınmış ki, Turizm Bakanlığı da şimdiden, ‘Denize gel, yeşile gel…’, ‘Doğaya gel…’, ‘Gezmeye gel…’, ‘Kültüre gel…’ diye çağrı yapıyor…
Yapıyor ama insanımızdan iki üç örnek vereceğim;
Boğaziçi toplantısında idim, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı da o zaman AKP’li Kadir Toptaş idi.
Kadir Toptaş, ‘İstanbul’da henüz Boğazı görmeyen, bilmeyen kadınlarımız, insanlarımız var.’ demişti….
Şaşırmıştım!
Ama İzmir’de de aynı sorunun olduğunu, en fazla dönüm İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığını yapan Aziz Kocaoğlu anlatmıştı.
Yalnız İzmir değil, İzmir’in karada, sahil kesiminde olmayan yerleşim alanlarında denizle tanışmayanları muhtarlar aracılığıyla bulup, vapurla Körfez turu yapmalarını sağlıyordu.
Şimdi bu unutuldu.
Körfez turlarına katılıp yiyip içip eğlenenler hep aynı simalar…
Yeni öğrendim;
Dünyanın en güzel koylarına sahip Muğla’nın Dalaman ilçesinde denizi görmeyen insanlarımız, emeklerimiz var.
CHP’li belediye başkanları da programlarına, ‘emekliler’ ve ‘denizle tanışmayanlar’ için ‘Mavi Yolculuk’ düzenleyeceklerini ilave etmişler…
Az önce, törenlerimizde halka sunulan yemeklerimizden, tatlılarımızdan söz etmiştim.
İşte bunlar ‘ritüel yemeklerimiz’ olarak adlandırılıyor.
Ritüel, insanların kutsal kabul ettikleri davranış biçimleridir. Bu davranışlar, belli aralıklarla tekrarlanır. Ve bu sayede insanlar daha huzurlu, güvenli bir yaşama sahip olacaklarını düşünürler. Ritüellerin hedefi bolluk ve bereket, sağlık, uzun ömür gibi kavramlardır.
*- EMEKLİLER İÇİN
Daha önce Aynur Can anlatmıştı.
Konuyu ilk dillendiren ise Prof. Dr. A Vural Cengiz olmuş, alıntılar kendisinden yapılmıştı.
Ziynet Attila’nın da söylediği gibi ‘Gurbetteki Biliminsanları Derneği’ Başkanıdır Prof. Vural Cengiz…
Binler değil, milyonları ilgilendirdiği için ‘60 yaş ötesinde zihin bulanıklığı ve kolay unutma nedenleri’ yazısını paylaşayım:
“Tıp Fakültesi eğitiminin son yılında klinik tıp öğrettiğimde öğrencilere hep şu soruyu sorarım:
‘Yaşlılarda zihinsel karışıklığın ve kolay unutmanın nedenleri nelerdir?’
Bazıları diyor ki:
‘Baştaki tümörlerdir.’
Cevap: Hayır!
Diğerleri ise şunları söylüyor:
‘Alzheimer’ın erken belirtileri.’
Tekrar cevap veriyorum: Hayır!
Öğrenciler yanıtlarının reddedilmesiyle şaşırırlar hep!
Ve en yaygın üç nedeni listelediğimde şaşkınlıkları daha da büyür:
1- Kontrolsüz diyabet; 2- İdrar yolu enfeksiyonu; 3- Bedenin susuz kalması.
Şaka gibi gelebilir ama şaka değil bu.
60 yaşın üzerindeki insanlarda susuzluk hissi sürekli azalır ve sonuç olarak sıvı içmeyi bırakırlar.
Kimse sıvı içmelerini hatırlatmak için etrafta olmadığında vücutları hızla susuz kalır.
Dehidrasyon (bedenin susuz kalması) şiddetlidir ve tüm vücudu etkiler.
Ani zihinsel karışıklığa, kan basıncında düşüşe, artmış kalp çarpıntısına, anjin (göğüs ağrısı), koma ve hatta ölüme neden olabilir.
Bu sıvıları unutma alışkanlığı, vücudumuzda olması gereken suyun
% 50’sinden biraz fazlasına sahip olduğumuzda 60 yaşında başlar.
60 yaşın üzerindeki insanların su rezervleri daha düşüktür.
Bu doğal yaşlanma sürecinin bir parçasıdır.
Ancak daha fazla komplikasyonlar var.
Bu insanlar susuz kalsalar da, su içme ihtiyacı hissetmezler, çünkü iç denge mekanizmaları çok iyi çalışmaz.
Sonuç:
60 yaşın üzerindeki insanlar, vücuttaki su eksikliğini hissetmedikleri için kolayca dehidrate (bedenin susuz kalması) durumu ile karşılaşırlar.
60 yaşın üzerindeki insanlar sağlıklı görünse de, yeterli su içmemekten kaynaklanan reaksiyonların ve kimyasal fonksiyonların performansı tüm vücutlarına zarar verebilir.
İşte iki uyarı:
1) Sıvıları içme alışkanlığına sahip olun.Sıvılar arasında su, meyve suları, çaylar, hindistancevizi suyu, süt, çorbalar ve karpuz, kavun, şeftali ve ananas gibi su açısından zengin meyveler; Portakal ve mandalina da işe yarıyor.
Önemli olan, her iki saatte bir, biraz sıvı içmeniz.
Hatırlayın bunu!
2) Aile üyeleri için uyarı:
60 yaşın üzerindeki kişilere sürekli sıvı verin, aynı zamanda gözlemleyin.
Sıvıları reddettiklerini ve bir günden diğerine, sinirli, nefessiz olduklarını veya dikkat eksikliği gösterdiklerini fark ederseniz, bunlar neredeyse kesinlikle tekrarlayan dehidrasyon belirtileridir.’
Anımsadığım kadarıyla bu önemli anatomi olayını, Dr.Arnaldo Liechtenstein (46), doktor, Hospital das Clínicas’ta hekim ve São Paulo Üniversitesi Tıp Fakültesi (USP) Klinik Tıp Bölümü’nde ortak profesörü bulmuştu.
Öyleyse yalnız 60 yas üstü insanlar değil, bu önemli hayati konuyu herkes bilmelidir.
Neden sık sık ana ve ilk okullarda her öğrencinin su ihtiyaçları ücretsiz olarak devletimiz, valiliklerimiz, belediyelerimiz ve dernekler tarafından da mutlaka karşılanmalıdır önerisini yapıyorum.
Çünkü böbrekleri için de şart…
Ağaç yaşken eğilir sözünü büyükler boşuna söylemiyorlar..
*- MÜHENDİSLİK HARİKASI
Bilgi paylaşımlarını seviyor ve yapıyorum.
Bugün de, ‘Aracınızın ön camındaki siyah noktalar ne işe yarar?’ sorusunun yanıtını, ‘Bir mühendislik mucizesi…’ olarak anlatayım:
Fırınlanmış seramik boyasından imal edilen ve asla çıkarılamayan bu siyah noktalar üç ana amaca hizmet eder: yapı, güvenlik ve estetik.
‘Frit bandı’ olarak adlandırılan bu siyah noktaların en önemli işlevi, ön camı aracınıza bağlı tutmaktır.
Camı ve araç çerçevesini birbirine bağlayan dolgu macununa daha kavrayıcı bir yüzey sağlamakla kalmaz, aynı zamanda bu yapıştırıcıyı ultraviyole ışıktan korurlar.
Kuzey Carolina merkezli oto uzmanı DeDona, ‘Bir aracın, muhtemelen en az takdir edilen bileşenlerinden biri olan ön cam, gerçek bir mühendislik harikasıdır. Bu mühendisliğin önemli bir parçası da ön camın çerçeveye nasıl bağlandığıdır’ diyor.
DeDona, sözlerine şöyle devam ediyor:
‘Fritin içe bakan tarafı, yapıştırıcının cama yapışmasını sağlarken, dışa bakan tarafı da güneş ışığına maruz kaldığında zayıflayacak olan yapıştırıcı bağını korumak için UV radyasyonuna karşı bir kalkan görevi görür…’
Ancak muhteşem mühendisliğin tek güzel yanı bu değil.
Zira fritler aynı zamanda bir güvenlik özelliğidir: Panelin merkezine doğru küçülen noktalar, ‘merceklenme’ olarak da bilinen optik bozulmayı azaltmaya yardımcı olur.
Pittsburgh Glass Works mühendislerine göre pencere panelleri, ön camın imalatı sırasında, camın bükülmesi için 700°C’nin üzerinde bir ısıya maruz bırakılır ve çerçevenin etrafındaki kalın siyah bant, bu ısıyı hızla emer.
Bu keskin ısı değişimi, ön cam boyunca eşit olmayan kırılmalara neden olur ve cam, merkeze doğru daha kavisli veya eğik bir görüntü sunar. Nokta matrisi ise bu etkinin oluşmasını engelleyerek, siyahtan saydama yumuşak bir geçiş sağlar.
Öte yandan, bu siyah noktaların dizaynı sadece fonksiyonel değil, aynı zamanda estetik bir amaca da hizmet eder.
Camın kenarlarına doğru yoğunluğunun artması, görsel bir geçiş efekti yaratır ve aracın genel görünümünü iyileştirir. Bu, özellikle camın kenarları ve aracın gövdesi arasındaki geçişi daha az belirgin hale getirir.
Siyah noktalar aynı zamanda, camın kenarlarında güneş ışınlarını emerek içeri giren ışık miktarını azaltır.
Bu, özellikle güneşin doğrudan vurduğu zamanlarda, sürücünün gözlerini korumaya yardımcı olur.
YORUMLAR