DOLAR 32,3795 0.03%
EURO 34,8084 -0.04%
ALTIN 2.395,23-0,05
BITCOIN 19371824,37%
İzmir
21°

AÇIK

üst menü altı
Neptün Soyer: ‘Sesimizi daha gür çıkarmalıyız’

Neptün Soyer: ‘Sesimizi daha gür çıkarmalıyız’

ABONE OL
8 Mart 2021 09:46
Neptün Soyer: ‘Sesimizi daha gür çıkarmalıyız’
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Karadenizli asker bir baba ve Ahıska’dan Erzurum’a göç edip yerleşen bir annenin kızı. Köy-Koop'un kurucu ortağı olan Köy-Koop İzmir Birliği'nin başkanı Neptün Soyer. Yaşamını kadınların üretim ve istihdama katılması mücadelesine adayan  mütevazi,  güçlü, kararlı, naif, egoyla arası açık, asla kibirli olmayan, titiz, anne, kadın, eş, birey.

Başında olduğu Köy-Koop’a bağlı kooperatifler eliyle tarımsal kalkınmanın İzmir’den tüm Türkiye’ye yayılması için ‘canla, başla, aşkla’ hiç durmadan çalışıyor. 

Onu her yerde görebilirsiniz; eşi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile birlikte bir tarlaya tohum ekerken de başta arka sıradaki kadınlar olmak üzere kadınların ekonomik olarak güçlendirilmesi için yapılan çalışmalara destek verirken de.

Yoğun programına karşın gerçekleştirdiğimiz röportajda samimiyetini ve düşüncelerini  ‘net’ bir şekilde ortaya koyan İzmir Tarımsal ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği (İzmir Köy-Koop Birliği) Başkanı Neptün Soyer, kendi kendine yeten, ayakta duran, ekonomik ve sosyal  olarak güçlenen kadınlara dair mücadeleyi ve tespitlerini gazetemizle paylaştı. 

""

Demokrat Gündem-8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü sizin ne anlam ifade ediyor?

Neptün SOYER- Böyle özel günler ve haftalar, farkındalık yaratan günler, hatırlatılan ve tekrar vurgulanması gereken bazı olayların günleri elbette çok önemli. Ancak 8 Mart asla bir gün olarak düşünülmemeli. Evet bu gün bir farkındalık ortaya koymalıyız. Sesimizi daha gür çıkarmalıyız. Ama geri alan 365 günün kadın erkek eşitliğinin mücadelesine söylemini yasa koyucularla bunun yasalarının düzenlenmesi ve uygulanması ve denetlenmesiyle ilgili yapılması gerekenleri el ele, kadın erkek el ele hayata geçirmeliyiz.

Bu anlamda tabi ki bilhassa artı eşitlik konuşulmadan önce, yani oralara gelmeden önce kadın cinayetleriyle ilgili şiddete maruz kalan ve faili meçhul cinayetlerle ilgili çok büyük acılarımız oluyor. İşte burada da İstanbul Sözleşmesi’nin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz. Bir yıldır da İstanbul Sözleşmesi tartışmaya açıldı. Ki asla olmaması gereken bir şeydi. O yüzden İstanbul Sözleşmesi yaşatır diyoruz ve ona sıkı sıkı sarılıyoruz.

D.G-Kadına şiddet, kadın cinayetleri toplumun ve haberlerin ilk sıralarında yer almaya devam ediyor. Bu haberler eliyle kadın cinayetleri, kadına şiddet normalleşiyor mu, kanıksamaya mı başlıyoruz bir süre sonra? Türkiye’nin imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’nin gerekleri yerine getiriliyor mu?

N.S- Asla kadın cinayetlerinin normalleştirilmesini düşünemem, buna vicdanım el vermez. Böyle bir şey normal olamaz. Hiçbir şeye karşı şiddet, bir karıncaya bile baskı yapmamak. Vicdandır ilk aklıma gelen hep. Eşitliktir önemli olan. İşte bu yüzden İstanbul Sözleşmesi’nin ne kadar önemli olduğunu hep söylüyoruz, vurguluyoruz. Bir kere ismiyle, imzanın atıldığı ülke olmakla gurur duyuyoruz. Bir İstanbul sözleşmesi olduğu için, ilk imzası burada atıldığı için. İstanbul Sözleşmesi,  şiddetin ortaya çıkmasına neden olan koşulların ortadan kalkmasını amaçlar, sağlar. Toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları ve uygulamalarının devreye sokulması anlamında bizim için çok önemli İstanbul Sözleşmesi.

İstanbul Sözleşmesi’ne dayanarak 2012 yılında 6284 sayılı kanun çıktı. Ama bu kanun etkin uygulanmıyor. Kadına yönelik şiddet olaylarında bir kovuşturma yapılmasına ve suçluların cezalandırılmasını söyler İstanbul Sözleşmesi. Ama şüpheli ölümlerin olmasıyla burada da iyi bir sınav vermiyoruz. En önemlisi İstanbul Sözleşmesi’nde; kadınların geleceğe yönelik olarak güçlendirilmesini öne çıkarır. Ki bu hem ekonomik hem sosyal güçlenmede kadının ayakta durabilmesi için yapılması gereken politikaların altını çizer. O yüzden tekrar İstanbul Sözleşmesi yaşatır diyoruz.

""

D.G-Başkan eşleri geride durur anlayışının ortadan kalkmasının en somut örneklerinden birisiniz. Eşiniz büyükşehir belediye başkanı oldu diye geride durmadınız. Hayatın, kentin, insanların içinde olacağınızı, geride durmayacağınızı ifade ettiniz. Tunç bey ile birlikte her yerde, omuz omuza görüyoruz.

N.S-Siyaset, seçilmişler bilhassa yerel yönetim, (tabi ki genel siyasette milletvekillikleri mutlaka dikkat ederseniz partilerin çeşitli organları var; gençlik kolları, kadın kolları, seçim geldiği zaman alanda çalışan kadınlar, erkekler, gençler, oy verenler, ona inananlar). Bu memleketin vatandaşı olarak nasıl kendimi ayrı tutabilirim ki? Kaldı ki tanımak isteyip, ona inanan, bu memleketin geleceği için vizyonuna, yapacaklarına inanan insanların en önünde, yanında olması gereken de onun ailesinin mensuplarıdır yani. Bu, benimdir, kızlarıdır, annesidir, ablasıdır, kardeşleridir, akrabalarıdır. Onlar çok inanırlar, çok iyi tanırlar çünkü. Bu siyasi yolda da ona yoldaşlık ederler. Ben de onlardan biriyim. Siyasi yoldaşlık, hayat yoldaşlığı tabi ki, seçimler bittikten sonra biten şeyler değil. Tam tersine ben seçilmişlerin seçildikten sonra da bu yoldaşlıkları devam ettirmesi gerektiğini düşünüyorum. O başkanın yapacaklarıyla ilgili orada – sivil toplum kuruluşları gibi- bir sosyal anlayışla da yanında olmak gerekir. Doğruyu, eğriyi belki bazen başkana yanında olarak, gözlemleyerek iletmek  gerekir. Dolayısıyla hiçbir zaman yanından ayrılmayı düşünmedim.

Kaldı ki benim etrafımda gördüğüm başkan eşlerinin hiçbiri geride durmuyor. Bizim İzmir’de gördüğümü söyleyeyim, ama Türkiye’de de birçok başkan eşinin ya da milletvekili eşinin hem seçim zamanı hem de seçimden sonra kendi alanlarında ya da bir vatandaş gibi destek verdiğini görüyoruz. Bu, sadece artık benle ilgili değil, belki birimiz daha az birimiz daha çok yapabiliriz. Ama başkan eşleri kadın olsun, erkek olsun seçilmeden önce de seçildikten sonra da hayatın içinde olmalı.  Benim gördüğüm, gözlemlediğim herkes birbiriyle aynı yoldaşlığı devam ettiriyor.

D.G-Misyonum kadınları hayata ve üretime katmak demiştiniz bir açıklamanızda. Bunda ne kadar yol aldınız sizce?

N.S-Kadınların hayata ve üretime katılmasıyla ilgili yaptığım çalışmalarda tabi ki, demin İstanbul Sözleşmesi’nde de altını çizdiğimiz kadının ekonomik olarak ayakta durmasını sağlamak. O politikaların geliştirilmesini sağlamak çok önemli. Hem eğitimini güçlendirmemiz, sosyal olarak hayata katmamız ve tabi ki ekonomik olarak güçlendirmemiz gerekiyor kadınları. O çalışmalar, hayata geçirmeye çalıştığımız bu üretim çalışmaları, hep beraber yaptıklarımız. Ne kadar başarılı olduğunun bir noktası yok. Bu devam eden bir şey. Çok ulaşmamız gereken, el ele olmamız gereken, destek vermemiz gereken kadın olduğunu düşündüğüm için, ‘İşte tamam, başardım. Bundan sonra oturayım’ diye de bir şey düşünmüyorum. Daha çok yapılacak şey olduğuna inanıyorum. Ama elinden tuttuğumuz, el ele olduklarımız, kendi başına artık yol alabilen, kooperatif ortaklarımız, ya da kooperatifin ortağı olmasa da yine Türkiye’nin herhangi bir yerinde de bu el vermeye ihtiyacı olan kadınlarla bir araya geldiğimizde onların artık gerçekten,  ‘ben de yapabiliyorum’, ‘ben de başarabilirim’ dediklerini gördüğümüzde sadece mutluluk duyuyoruz, mutlu oluyoruz. Başarılı olmak değil sadece mutlu olmak, vicdanın rahat etmesi, huzurlu olmak.

""

D.G-İzmir kadın dostu bir kent. Anadolu’nun diğer kentleriyle İzmir’i karşılaştırsanız neler söylersiniz?

N.S-İzmir kadın dostu kent. Ancak ben artık bu tanımlamalardan biraz sıyrılmamız gerektiğini düşünüyorum. Şehirleri cinsiyet üzerinden değerlendirmemeliyiz. Mesela İzmir’in ruhu olan bir kent olduğunu düşünüyorum. İzmir evet bir prensese de benzetmişler, şairler yazarlar ama. Doğrudur belki evet bir prensestir İzmir. ‘Uyuyan bir güzeldir’ başkanımızın da dediği gibi. Ben biraz daha başka açıdan bakarsam; İzmir kadının kendini rahat hissettiği, mutlu olduğu, huzurlu olduğu, güçlü hissettiği, ayaklarının üzerinde durabildiği bir kent. Anadolu’nun diğer kentlerine baktığımız zaman, bu özellikleriyle İzmirli kadın, birçok şeyi erkekle beraber, toplumsal cinsiyet eşitliğini daha fazla yaşayabildiği için bu güvenli şehir İzmir’de daha mutlu, daha huzurlu, daha güvenli ve tabi ki daha girişimci olabiliyor. Bir takım olanaklara eğitim anlamında, ekonomik ve sosyal anlamda daha rahat erişebildiği için İzmir kalkınmasını birçok ile nazaran daha tamamlamış bir şehir olduğu için tabi, diğer Anadolu’daki diğer illere nazaran, İzmir’deki ilerleme, aydınlanma daha yüksek.

D.G-Sayın başkan da siz de ‘arka sıradakilere’ büyük önem veriyorsunuz. Hele de arka sıradaki kadınların sorunları say say bitmez… Onların üretime katılması için de mücadele ediyorsunuz..

N.S-‘Arka sıradakiler’ evet Tunç Başkanın önem verdiği bir konu. Çünkü bir toplum, bir kent, bir mahalle, bir köy en arkadaki, en öndekilerle bir bütündür.  ‘İzmir bir amfi tiyatro gibi’ der  ya Tunç Başkan, o eşitlik anlamında tabi ki çok önemsiyor. Yani şehrin tamamında bir refah, tamamında kentsel dönüşümün tamamlanması, ekonomik olarak güçlenmek, herkesin kendini huzurlu hissetmesi, buna çok önem veriyoruz. Bütünsel bir kalkınmaya önem verdiğimiz için oradaki eksikliklerin de giderilerek, bütün bir şehrin eşit yaşam alanı haline gelmesini istiyoruz. O anlamda da tabi ki, daha çok kırsal diyebileceğimiz alanlarda, arka sıradakiler dediğimiz bölgelerdeki kadınlarla buluşmaya çalışıyoruz. Tabi bu bir anda olmuyor, çok çalışmak gerekiyor.

""

D.G-Kendinizi üç kelime ile tanımlamak durumunda olsanız nasıl tanımlarsınız?

N.S- İnsanın kendini ifade etmesi, anlatması bir kere çok zor. Ben şöyleyim, ben böyleyim, ben şuyum ben buyum, gerçekten çok zorlanırsınız. Hele de 3 kelime diyorsunuz; şöyle diyelim; Neptun-Aşık-Soyer.

D.G-Neptün Soyer evinde ailesiyle, eşiyle çocuklarıyla nasıl vakit geçiriyor?

N.S-Ben yapmaya çalıştığım her şeyden keyif almaya çalışırım. Sevmediğim bir şeyi yapmam da. Dalmayı severim, doğada tarımla uğraşırken kendimi o kadar kaybederim ki, birden bire akşam oluverir bahçede. Dönerim arkama, ya hiç bir şey yapmamış mıyım ben, derim. Ama çok keyif alırım. Evde yaşamaktan da mutfakta olmaktan da büyük keyif alırım. Arkadaşlarımla, ailemle olmaktan da keyif alırım. Yalnız kalmaktan da keyif alırım ama gideyim Kemeraltı’nda herkese bir selam, sabah vereyim, kahve içeyim’e bayılırım. Hiç tanımadığınız insanlarla da oturup sohbet ettiğinizde kendinizi fark edersiniz aslında. Bundan da keyif alırım. Karşınızdaki hiç tanımadığınız insan sizi kendinize fark ettirir. Böyle sohbetlerden de hoşlanırım. Ben hayatın bir hediye olduğunu biliyorum ve çok seviyorum.

""

D.G-Tunç Bey size evde yardım ediyor mu?

N.S-Evde, ben çok evcimenimdir. Aile fertleri de öyle. Seviyoruz. Herkes gibi oluyor yani. Kahvaltı önemlidir mutlaka. Kahvaltı severiz. Mutfak çok böyle, pazarlardan alayım alayım geleyim, alıyım evde temizliyeyim, pişireyim edeyim, herkes gelip yesin. Hatta tencereden yesinler böyle. Ocağın üstünden. Çok kurallarım da yoktur evde. Hani şurada oturulmaz, burada oturulmaz, buraya girilmez diye. Evde herkes rahat etsin, rahat yaşasın isteriz. Müzik eksik olmaz pek evimizden. Tunç Bey, yardım eder mi? Ev işlerinde. Herkes birbirine yardım eder evimizde. Ben kızlarıma yardım ederim, kızlarım da bana yardım eder. Ben Tunç’a yardım ederim, Tunç da bana yardım eder. Müşterek bir hayat var evin içinde. Herkes bir işin ucundan tutar bizde. Kimse kimseye iş buyurmaz bizde. O yüzden yardım beklemez kimse. Herkes yardım eder zaten.

D.G-İki kız annesisiniz aynı zamanda. Kızlarınızla iletişiminiz nasıl, onlara vakit ayırabiliyor musunuz bunca yoğunluğun arasında?

N.S-Kızlarımla ilişkim, bir anne-kız yani. Keyifli. Birbirimize vakit ayırırız. Öyle vakit ayıramama gibi bir sorunumuz hiçbir zaman olmadı. Hayatı müşterek yaşamaya başladığınız zaman, onlar zaman-yer sorun olmuyor. Yaşıyoruz hep beraber. 

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP