Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Yaşar Eyice

SAKIN ALDANMAYIN!

*- ÖZLEDİK O MUTLU GÜNLERİ!

 

Bugün 1 Nisan 2023 Cumartesi…

Yani ‘aldatma!’ günü…

Çocuk ve gençlik yaşlarımızda ‘1 Nisan’ bizler için önemli günlerden biri idi.

Büyüklerimiz sabah evden çıkarken, okula giderken, uyarırlardı ‘Sakın aldanmayın!’ diye…

Ne yapardık?

Arkadaşlarımızdan bir eşya ister sonra da ‘1 Nisan!’ derdik..

Ya da ‘Borç para!’

Sistem aynı idi, aldığın an ‘1 Nisan!’ dediğinde o senin olurdu.

Bundan, bir noktada tuzaktan kurtulmanın yolu, istenilene verirken ‘Aklımda!’ denilirdi…

Yani ‘1 Nisan’ı ve şakalarını biliyorum, bu yüzden beni aldatamazsın!’ demekti.

 

*- SAAT KULESİ YIKILDI!

 

Ben gençliğimizden iki örnek vereceğim:

Büyük sanatçı, aktör, fotoğraf sanatçısı Hüseyin Baradan, bugünkü tekniklerin hiç biri olmadan, bin bir emekle Demokrat İzmir Gazetesi’nde 1 Nisan 1960’lı yıllarda şu fotoğrafı düzenlemişti!

İzmir’in simgelerinden Konak’taki Saat kulesi yıkıldı, yerle bir oldu…

Film şeridi gibi yıkılma anları an ve an fotoğraflarda vardı…

Yazının en alt, yani son cümlesi ise şöyle noktalanıyordu;

‘1 Nisan!…’

 

*- BASMANE GARINDA BÜYÜK FACİA

 

Bir başka yıl ise yine filmlerin kötü adamı Hüseyin Baradan foto muhabirliği zamanında şu görüntüleri hazırlamış, yoktan var etmişti!

İzmir’in en fazla satılan ve tutulan gazetelerinden Demokrat İzmir’de manşet fotoğraflı haber şu ‘özel’ haberini manşetten veriyordu;

‘Basmane istasyonunda tren durmadı, hızla perondan dışarı çıkıp insanların içine daldı!

Onlarca yaralı var!

Haber fotoğraf görüntüleriyle doğrulanıyordu…

Heyecanla gazete alanlar haberin son cümlesinde rahat bir nefes alıyorlardı.

Son cümle her şeyi açıklıyordu:

‘Bugün 1 Nisan!’

 

*- GOL NASIL YAPILIR?

 

Bu ‘1 Nisan’ haber ve fotoğraflarının anlatımını ve güçlüğünü, büyük emek ve sanat istediğini şöyle anlatayım:

Son yıllara kadar spor sayfalarında en önemli fotoğraf olarak ‘gol fotoğrafının’ yayınlanmasıydı.

Eldeki imkan ve fotoğraf makinaları ile bu görüntüyü yakalamak kolay değildi.

Ama spor servisi şefi ya da sayfayı hazırlayan Foto Muhabirini ‘Gol resmi nerede?’ diye soruyordu…

Ama pozisyonu yakalayamamış…

Peki ne yapacak?

Bir başka fotoğraftan ‘top’ fotoğrafı kesiliyor…

Sonra Kalecinin de bulunduğu bir başka fotoğrafın üzerine köşeye, ya da münasip bir yere o top yapıştırılıyor.

Sonra tekrar o fotoğraf çekiliyor…

Film yıkanıyor, o kare karta basılıyor ve baskı için şefe ‘işte!’ diyerek veriliyor.

Televizyon olmadığı için maça da gitmediği için şef ya da müdür de bunu, bu hileyi yutuyordu.

Her okuyucu maçı izlememişti ki!

Ya da maçı takip eden o kadar dikkatli değildi ki!

Yani herhangi iki enstantane okuyucunun önüne ‘gol fotoğrafı’ olarak çıkıyordu…

Herkes mutlu…

Bunu yazman, bir saat kulesinin yıkılma anının seri fotoğraflarının ne kadar zor ve emek isteyen bir çalışma sonucu yapılabildiğini anlatabilmem için…

Düşünün Basmane garına giren trenin parçalanmış halini ve de yerlerde yatanları…

Bunları hiçbir teknik imkan olmadan yapmak mümkün mü?

İşte İzmirli usta fotomuhabiri Hüseyin Baradan bunu 50 küsür yıl başarıyordu.

Ve görüntüler gerçekten farklı olmazdı…

Şimdi böyle gerçek usta ve sanatkar, yaratıcı, üretici kaç foto muhabiri var.

Beş yaşındaki çocuklar da bu işi yapıyor…

Madem geçmişten söz ettik, şimdi de sözü CHP’den Milletvekili adayı olan, doğru dürüst duyarlı dost insan Mehmet Necati Çetiner’e vereceğim.

Sevmedya’da Prof. Dr. Erkan Sevinç’in programında izledim.

Bakın Bağ-Kur il Müdürlüğü zamanından tanıdığın Mehmet Necati Çetiner özlemle aradığımız geçmişi nasıl anlatıyor:

 

*- ÖYLE GÜZEL CAHİLDİK Kİ!

 

Bilmem sizlerde özlüyor musunuz o eski samimi komşulukları, bahçelerde edilen sohbetleri, sokaklarda çocuk cıvıltılarını,

O eski bahçeli evleri…

Ne güzel cahildik o zamanlar; Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı.

Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!

Dışarıda kar, ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki!

Kuzinenin üzerinde demir maşa…

Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.

Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu…

Sucuk lükstü.

Yumurta lezzetli.

Ekmek her zaman ekmek gibi…

Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım…

Dışarıda kar…

İçeride kanaat…

İçeride huzur…

Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk.

Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.

Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar…

Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası…

Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?

Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.

Çay da kokardı… Domates de…

Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.

Dışarıda kar…

İçeride huzur…

Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi…

Kimin umurunda…

Ne güzel cahildik.

Mutluluğun resmini çiziyorduk…

ÖZLEDİK O MUTLU GÜNLERİ…

 

*-

Yaşar Eyice

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

eleven + 20 =

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

TÜMÜ