Her kafadan bir ses çıkıyor…
Ben de şöyle diyorum:
‘Maça galibiyet için çıkılır, fark yememek için değil!
Futbolda galibiyet gol atmakla olur, bunun için de pozisyonu bulunca vuracak, tabiriyle çakacaksın!’
Suçlu çok…
En güzel yorumu Halil Vural’da okudum:
‘Ülkenin özeti gibi bir maç oldu!’ diyor Halil ve anlatıyor:
‘Montella; Beceriksiz yönetim!
Kadro: Adam kayırma, beceriksiz atama!
2. Gol: Sözde yakın çalışması gereken kurumlar arasındaki iletişimsizlik!
Çalhanoğlu: Kendi ülkesinde işe yarayıp, TR’de boş boş gezip saçmalayan Alamancı!
Arda; Takımın en zekisinin erken yaşta ülkeden kaçıp kurtulması!
Biz; Ortada bir b.k yokken, Gürcistan maçındaki yerel seçim sonucuyla Portekiz maçındaki genel seçim için salak gibi heyecanlanan seküler kesim!
Sahaya atlayan taraftarlar: Başıboş köpek sorunu!…’
*- ‘MUKADDiME’
İbn-i Haldun (1332-1406) bakın ne demiş?
‘Devletlerin kuruluşunda vergiler düşük, gelirler yüksek olur.
Yıkılışlarında ise, vergiler fazla gelirler az olur!’
Bu ifadenin sahibi İbn-i Haldun’u, ABD ekonomi politikalarının ilham kaynağı olarak gören Ronald Reagan, 1981’de yaptığı bir konuşmada dile getirir.
İbn-i Haldun sosyolojinin ve modern tarihçiliğin kurucusu olarak kabul edilir.
Tarih felsefesi itibari ile Alman filozof Hegel ve bir ölçüde Karl Marx olmak üzere birçok düşünürü etkileyen İbn-i Haldun’un en önemli eserlerinden biri de Mukaddime’dir.
İbn-i Haldun’a göre devletlerin hayatlarında beş dönem vardır.
Birinci dönem; Zafer ve kuruluş, İkinci dönem; Otorite ve yükseliş, Üçüncü dönem; Refah ve ümran, Dördüncü dönem; Kanaat ve duraklama, Beşinci dönem; İsraf, bozulma, yıkılma dönemidir.
Bu son dönem sefahat, şehvet ve hırsların egemen olduğu ve devletlerin yıkılmaya ve çökmeye başladığı zaman dilimidir.
İbn-i Haldun; debdebeli törenlerin, üniforma, nişan ve diğer protokollerin artmasının bu kopuşu derinleştirdiğini ifade eder.
Devlet idarecileri protokoller vasıtası ile halktan farklı olduklarını göstermeye başlarlar.
Zulüm, angarya, israf, lüksün yaygınlaşması medeniyetlerin çöküşüne sebep olur.
İbn-i Haldun, bir devlette tek adam iktidarının nimet ve refah araçları tükettiğini ve bunun ihtiyarlık çağının alameti olduğunu ifade eder.
Böyle zamanlarda israf artar, maaşlar yetmez, devlet hazinesi giderleri karşılamaz ve açık verir.
Bir devletin yıkılmaya başladığının en önemli alameti ise vergilerin, devlet harcamalarını karşılayamamasıdır.
Devlet açığı kapamak için çeşitli isimlerde yeni vergiler koyar veya vergi oranlarını artırır.
Fakat lüks ve israf azaltılamaz ve masraflar artmaya devam eder.
Güncel ve aşina gibi duran yukarıdaki esasların hepsi İbn-i Haldun’dan alınmıştır.
Bugünden bakılarak yazılan kriterler değildir.
*- YASAKLANMIŞTI
Bundan dolayıdır ki;
İbn-i Haldun’un ortaya koyduğu esaslar birçok devlet adamının referans kaynağı olmuştur.
Devletin duraklaması ile beraber Osmanlı aydınları 17. Yüzyıldan itibaren İbn-i Haldun’a müracaat etmeye başlamışlardır.
Kâtip Çelebi ve tarihçi Naima bunlardan bazılarıdır.
Ama ilginçtir, ölecek bir hastanın ilaç tedavisini reddetmesi gibi,
II.Abdülhamit döneminde İbn-i Haldun’un Mukaddime adlı eseri yasaklanmıştır.
Belli ki 500 yıl evvelden her kelimesi ile II. Abdülhamit’in icraatlarını eleştirdiği ve onu huzursuz ettiği için yasaklanmıştır.
Gerçekten eserde anlatılan lüks, israf ve yolsuzluklar aynen yaşanıyordu.
Padişah ve devlet adamları; halkın fakirlik ve sefalet içinde yaşadığı, her gün bir toprak parçasının devletten koptuğu bir dönemde, şatafat ve debdebeden tasarruf etmemişlerdir.
Padişah mevcut sarayları yeterli görmeyip, dışarıdan borç para alarak, Yıldız Sarayı’na yalılar ve köşkler yapmıştır.
Sadece saray değildi yapılan, bir de bu saraylardaki lüks ve israflar dillerden düşmüyordu.
Sakın yanlış anlamayın, bu arada Can Yücel’den şu satırlar aklıma geldi:
‘Vakti gelince gitmenin adıdır gün batımı,
Ömürden, gönülden, günden!…’
Hayatın tadını çıkar!
Baktın olmuyor;
Tadını çıkaranı hayatından çıkar!’
*- NEREYE GİTTİLER?
Bodrumlu olan İzmirli büyüğüm, büyük değer Oğuz Alpözen hocamızı bir süredir ihmal ettim.
Alpözen büyüğümüz, uluslararası değerimiz bir ömür boyu denizlere daldı, batıklar kazdı!
Kitaplar yazdı, Mustafa Ali Çotura’nın sık sözünü ettiği gibi…
Uluburun gemisi batığında sekiz küp vardı!
Sergilemedeki kesitte ise dörttü!
Şimdi bire düştü!
Ben de yıllarca gözü gibi baktığı ve dünya listelerinde ilk başa yazdırdığı Bodrum Kale ve Müzesinin efsane müdürü Oğuz Alpözen’e bir Türk vatandaşı olarak sordum;
İşte yanıtı:
‘Ben de bu yanlış neden diye soramadım!
Koca koca küpleri aradım aradım, bulamadım!
Kim üzüldü, kim sevindi bilemedim!
Böyle uyduruk bir sergilemeyi içime sindiremedim!…’
İşte Bodrum kale ve müzesinden son haber böyle…
Ömer Hayyam ne demiş?
‘İnsan vardır fark edilmez süsünden!
Kimi farksızdır koyun sürüsünden!
Her gördüğün şekle kapılma!
İnsan anlaşılmaz görüntüsünden!…’
Mevlana da şöyle diyor:
‘Yaşamak direnmektir!
Sevmek ise güvenmektir!’
YORUMLAR