Sevgili okuyucularım, ‘Kadir Gecesi’ mübarek olsun.
Bin aydan daha hayırlı sayılan Kadir gecesinin tüm insanlığa, huzur, barış ve sevgi getirmesini ve dualarımızın kabul olmasını diliyorum.
Sağlık içinde, keyifli, huzurlu kalın…
*- HAYDİ HAYDİ ŞİMDİ!…
CHP büyükten de büyük bir yerel seçim başarısı elde etti.
Şimdi ne yapacaklar?
Her belediyeden, her CHP’li başkandan, tabiriyle ‘kafadan ses’ çıkıyor.
Her birisi, ‘Şunu yapacağım, bunu yapacağım!’ diyor…
Yani görünen şu;
Eğer bu işe el konulmazsa, umutlar ve beklentiler eriyecek.
Lafla peynir gemisinin yürümeyeceği kanıtlanacak.
Ama önceki yıl ve dönemlerde olduğu gibi, ‘Ankara’dan yani genel merkezden’ birileri belediyeleri arayıp, ‘Şu geliyor, bu geliyor!’ diye işe yaramayan partinin üzerindeki asalakları İzmir’e ya da yeni kazanılan belediyelerin sırtına ‘sülük gibi’ gönderirlerse, yandım keten helva..
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in de farkında olmadan ipleri elinden kaydırdığı, kaçırdığı anlaşılacaktır.
Bence, İzmir’de açıkladığı ve bazı gazetelerde manşet olan, ‘Engel olanı tanımam!’ cümlesi ne anlama geliyor?
İsteyenin istediği tarafa çekeceği bir laf!
Şunu anımsatayım:
Turgut Özal partisi Anavatan’ı kurduğunda, sahaya iki kolunu birleştirerek, iki elin parmaklarını kenetleyip büyük bir daire çizerek çıkmış ve oyları süpürüp almıştı.
Ya daha sonra Recep Tayyip Erdoğan ne yaptı?
Her ne kadar, şimdi esamileri bile okunmayan AKP’liler konuşmalarında ‘Kurucuyum!’ diye kendilerine övünç çıkarmalarına karşı Erdoğan hep ‘AKP’yi kurduğumda’ diyerek kimseye bu sevinci yaşatmadı.
Açık bakın konuşmalara, açıklamalara…
Ve AKP Türkiye’nin seçim rengini değiştirdiği gün, Recep Tayyip Erdoğan, aynı zamanda Başbakan da olduğunda tüm Belediyelere ve parti teşkilatına bir kitapçık göndererek, ‘Seçilen Başkanların sırayla ne yapacaklarını’ anlattı…
Kesinlikle verilen talimatların dışına çıkılmaması isteniyordu, o zamanlar…
Sonra?
Sonrası gelmedi ve bu günlere gelindi, Türkiye’nin rengi bu kez ‘Kırmızı’ oldu yani CHP çok yıllar sonra Türkiye’nin tek başına birinci partisi oldu…
*- SES VERİN…
Kaç zamandır, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, ‘Eğitim’den ve bunun başında olan, Eskişehir önceki Belediye Başkan, Akademisyen ve Siyasetçi, Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’den henüz ses seda yok…
Şimdi olmayacak da ne zaman olacak?
Seçmene ya da vatandaşa görüntü olsun diye, ileri tarihlerde mi, toplantılar yapılacak?
Özgür Özel konuşmalarında ‘spordan, yani futboldan’ çarpıcı örnekler veriyor, bunu sevdiğini ve benimsediğini söylüyor.
Ben de tribünlerden gelen bir sesi anımsatayım:
‘Haydi haydi şimdi, yarın değil şimdi!’
Öncelikle bir kitapçıkla işe girişilir…
Örneğin adam alma ve çıkarmalar öncelik olabilir…
Tabii ki gelir gider hesapları ve de ihaleler de…
Şimdi ‘yamyamlar!’ sırada bekliyorlar…
Hatta ellerinde çiçek ve çikolata kutuları ile tebrikte ön sıradadırlar..
Yalnız CHP’li belediyelere değil, tüm belediye başkanları için bu yazdıkların geçerlidir…
Sakın bunlara inanmayın ve Kenan Evren’in Amerikalı generale verdiği söz gibi sonradan sıkıntı yaratacak durumlara düşmeyin…
*- LASTIK AYAKKABILI…
Bu arada anımsatayım:
Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen çok ama çok fakir bir aileden geliyordu.
Yaşıtları gibi okula gidemedi, üç yıl aile bütçesine katkı sağlamak için ayakkabı boyadı…
İlk ayakkabısı ise lastiktendi…
Söylediğine göre;
Yazın pişiriyor, kışın ayaklarını buz gibi yapıyordu…
Okula gittiğinde ise yırtık bir pantolonu vardı…
Öğretmeni kendisine bir pantolon hediye etti, diğer sınıf arkadaşlarının yanında mahcup olmaması için…
‘Ben bir pantolon yüzünden, adeta esir ve teslim olmuştum, bu edebiyatı sevdiren öğretmenime!’ diye anlatmıştı…
Çok yıllar sonra, Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’e bir törende plaket verilirken, en ön sırada oturan bu öğretmenini görür hemen yanına koşarak ellerini öperek, ‘Beni bulup çıkaran öğretmenim’ diyerek davetlilere tanıtır…
Aslında çok anı yazılır ve anlatılır bu değerli siyasetçi ve akademisyenimiz için…
Ben özetin özetini yazmak istedim…
İçimizde, cevheri çıkarılmamış kim bilir ne kadar Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşenler vardır?
Tabii ki siyasetçiler de!…
Umarım ‘İş arkadaşları!’ yani çalışanlar bundan böyle işlerine dört elle sarılırlar ve vatandaşın mutluluğu için çalışırlar.
Bu arada edebiyat aklıma Enver Kaya’nın şu sözünü getirdi:
‘Hayatlarımız, klasik Rus romanlarındaki gibi oldu;
Cebimizde birkaç lira!
Sarma tütün, ev yapımı alkol, suç işlemeye eğilim!…
Ve Çar’a olan büyük nefret!…’
Karıncalar birleşince ne olurmuş?
Fakir Baykurt şöyle demişti?
‘Filleri yutarlar!’
*- BİR SABAH UYANDIĞINIZDA…
5 Nisan 1925!
Şair Attila İlhan’ın eniştesi Sadri Alışık’ın doğum günü…
Sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz…
Bakın ne yazmıştı?
‘Bir sabah uyandığınızda
Beni bulamayacaksınız!
Bir hicaz şarkı;
Rüzgâr olacak denizlerinizde,
Üşeyeceksiniz!
Bir rıhtımda tiz bir ıslık!
Her kundakta yeni bir yalnızlık,
Beni bulamayacaksınız!
İstanbul üzerinde kavak yerleri,
Bir bir gemiler uzaklardan,
Sizin eteklerinizde ziller,
Sizinle olmayacağım,
Anlamayacaksınız!..’
Kemal Sunal’dan da şunu ilave edeyim:
‘Ben fakir büyüdüm, o yüzden filmlerim dışında pek güldüğüm söylenemez!’ (Kemal Sunal).
Umarım sizler gülersiniz…
YORUMLAR