Bornovalı TEDAŞ’tan emekli arkadaşım Sevgi Seda, Evka3’teki yol ve kaldırım sorununu anlatmış, ‘Vatandaşın canı bu kadar kıymetsiz mi?’ diye yazmıştı.
Bir iki satırla anlatmaya çalışmıştım.
Öğrendiğime göre, Bornova Belediyesi asfalt ekipleri bu arada Niyazioğlu firması tarafından yıllardır işletilen, çalıştırılan şehirlerarası otobüs terminalinde hizmet veriyorlarmış.
Herhalde denetim elemanları da oradaydı!
İşletmeci de, şirketin adına Bornova Belediye Başkanına Dr. Mustafa İduğ’a teşekkür ediyor…
Bu kez beni yine bir ‘Sevgi’ Hanım aradı…
Ankaralı Sevgi Volkan Hanım belki tesadüfen benim yıllar önce yazdığım bir ’10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ ile ilgili bir yazımı bulmuş ve ‘Bravo gerçekleri yazdığınız için!’ diyerek, gençlerin ve insanların da bunları öğrenmesi lazım!’ diyerek bir hatırlatma yapıyor…
Şunları yazmışım;
Önce özetler!
HADİ CANIM SENDE!
*- Beşiktaş Belediyesi’nden asker mektuplarında geçen ‘Kestane kebap acele cevap!’ gibi yanıt geldi. Teşekkür edip kahveye bekliyorlar. İzmir’deki belediyeler mi? Hadi canım sende, hepsi ve danışmanları en iyisini biliyor.
*- Gerçek gazeteciler yani emekçiler ’10 Ocak Çalışan Gazeteciler’ gününü ne kutluyor, ne de davetlere katılıyor. Ama bazı kurumlar, kraldan daha fazla kralcı olarak bir takım isimleri çağırıp konuşturuyor, yemekler veriyor… Neden? Tabii ki reklamları yapılsın ve adları geçsin diye… Masraflar mı? Tabii ki halkın vergilerinden…
*- Bazı odalar, dernekler ya da sivil toplum örgütü olarak bildiklerimiz de davetler veriyor, gerçek gazetecileri de bir şekilde yanlarına alanların söylemlerine kanıp reklam toplantıları yapıyor.
Neden?
Tabii ki seslerini bir şekilde duyurmak için…
Bu arada koltuklarını da garantiye alıyorlar.
*- Şeyh uçmaz ama müritleri uçurur…
Aynı şekilde siyasileri de, makam sahiplerini de, bir yerlere bir şekilde gelenler için de kural böyledir.
Ama çoğunun burnu b..k’tan kurtulamaz…
Televizyonlarda konuşanlar, milyonların oylarını bir şekilde alanların düştükleri çaresizlik ya da yalan söylemek zorunda kalmaları da bundan oluyor. Ismarla ya da gökten gelen İzmirli olmayan danışmanlar kimleri ne hale düşürüyor!
*- TELEFON GELMİŞTİ!
Taksim’deki Gezi Parkı’nın içinden yürüyerek, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in de açış konuşmasını yaptığı ‘Kanal İstanbul Çalıştayı’na giderken usta gazeteci Deniz Hancı telefon etti.
‘Beşiktaş Belediyesi’nden arıyorlar, teşekkür edeceklermiş, telefonunu istiyorlar!’ dedi.
Boğaza bakan Hilton Oteli’nin hemen arkasındaki Büyükşehir Belediyesine ait ‘İstanbul Kongre Merkezi’nde binlerce kişiye çıkarılan yemek sırasında Beşiktaş Belediyesi Basın Merkezi’nden yanlış anlamadıysam Asım Bey aradı.
‘Size teşekkür ediyoruz, ayrıca bilgilendirmek için belediyemize davet ediyoruz’ dedi.
Tabii ki bu arama ve davet Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın bilgisi dâhilinde olmuştur.
Biz ne yazmıştık ki, ‘Kanal İstanbul Montrö Sözleşmesi’ni tehdit ediyor mu?’ gibi önemli bir konu tartışılırken, Başkan Rıza Akpolat telefonla aratıyordu.
Dün, yani aynı gün 10 Ocak 2020 Cuma günü özetle şunları kaleme almıştık:
*- DÜN YAZMIŞTIM
‘…Eğer bizler hangi şehirde olursak olalım benzer olaylara hep tanık oluyoruz.
Kentin sokaklarını biri kazıyor, diğeri ise sözüm ona kapatıyor.
Ama sıraya alıyor ve o sıra da nedense bir türlü gelmiyor…
Bir İzmir’den bir de İstanbul’dan iki örnek vereceğim…
Avukat Nimet Haytabay anlatmıştı:
‘Belediye Meclisi üyesi idim…. Basmane’de Garın önünde bir çukur açılmıştı.
‘Neden yapılmıyor?’ diye sorunca, ‘Bizim işimiz değil!’ yanıtını aldım…
Kimin işi imiş?
İzmir Büyükşehir’in…
Uğraştım ve yaptırttım…
Yıllardır siyasetin içinde olan ve hemen her yetkiliyi tanımama rağmen büyük uğraş vermiştim…’
Tabi hikaye yeni değil..
Önceki yıllarla ilgili ne Tunç Başkanı ne de Abdül Başkanı ilgilendirmiyor.
Ama İstanbul’dan yeni bir olayı paylaşayım:
Beşiktaş’ta ‘Elçi Sokak’ var…
Bu sokak Etiler’i sahille buluşturuyor…
Yani onlarca araç geçiyor…
10 gün önce İSKİ bir çalışma ile üç yeri kazdı…
Her biri en az 30’an santimlik yolun bir yanında diğer yanına kadar uzanan çukurlar..
Yağmur çukuru büyüttükçe büyütüyor…
Olaya ne Beşiktaş Belediyesi ne de Büyükşehir Belediyesi sahip çıkmıyor…
Yani bu kadrolar dün ne iseler, bugün de öyleler…
İŞ çıkmıyor…
Vatandaş da Yeni Kanalı konuşuyor…
Olsun mu, olmasın mı?
Önce şu çukurlar kapansın sonra bu konuları da konuşuruz…’
*- İŞİNİ SEVEN İLE SEVMEYENLER
İşte Beşiktaş Belediye Başkanı İzmir’den kendisini uyardığımız için teşekkür için arıyor, kahve içmeye davet ediyor.
Ama İzmir’de bazı eksiklikler, hatalar, ya da yanlış olarak düşündüklerimizi defalarca gündeme getiriyoruz bir kişi bile kılını kıpırdatmıyor.
Pardon arada işini sevenler çıkıyor…
Örneğin Gaziemir Belediyesi’nin basın danışmanı Emre Döker gibi…
Genç ve dinamik bir arkadaşımız Emre Döker geçenlerde Başkanın yaptığı pazaryeri çalışmasını haberleştirirken bazı kişilerin, daha doğrusu hiç beklenmeyen bir sendika üyeleri tarafından saldırıya uğramış ve kameraman meslektaşı tarafından burnu kırılıp hastanelik oluncaya kadar dövülmüştü.
İşte Emre Döker, Gaziemir Belediye Başkanı ile ilgili bir noktada başkan için olumsuz olan bir yazıyı kaleme aldığımda, insiyatifini kullanarak aramış ve bilgilendirmişti.
Kurumlarda önemli olan insiyatifi kullanmak ve gerçekleri üst makamlarla görüşmeden kamu ile paylaşmaktır.
Tabii ki ben bu yazıda, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle yine genç bir gazetecimiz Halide Demir’in, hiç yoktan, bir milletvekilinin isteğini yerine getirerek işsiz, aşsız, ekmeksiz bırakılmasını da anlatmaya çalışmıştım.
Niyetimiz ‘Bağcıyı dövmek mi, üzüm yemek mi?’
İşte bu sorunun doğru yanıtını bulmak çok önemli..
Bu arada bir anımsatma daha yapayım:
CHP’nin Beşiktaş’ta önceki Murat ismindeki belediye başkanı 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Günü, birinci köprünün, yanı adı değiştirilen Boğaz Köprüsü’nün Avrupa’ya çıkışında sağ taraftaki Ulus semtinde (Ortaköy’ün sırtları) ’15 Temmuz Anıtı’ açmıştı…
Ama bu onun İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınmasını engellememişti.
Sonra mı?
Kendisinden haber yok!
Unutuldu gitti…
İnsanlar eserleriyle anılır…
Ama yapmaca ya da göstermelik ya da birilerinin hoşuna gidecek olanlarla değil…
Çünkü açılışa ne bir resmi kişi ve kurum, ne bir parti, bırakın kendi partisini iktidarda olanlar bile katılmamıştı…
Çünkü samimiyet yoktu…
İşte o kişi başkan iken yine bir izlenimizi yazmış, ‘Basın ve halkla ilişkiler bölümünün başına torpil ile getirilen bir genç kızın yaptıklarını, halkçı bir belediyeye yakışmadığını anlatmıştık.
Tabii ki bu kişi ve kişilerin ne sosyal demokrat ne de halkçı olmadıklarını da anlatmıştık.
*- EH İŞTE…
İzmirli bir gazeteci de bana bir fotoğraf ile bir haber göndermiş…
Söylediği şu:
‘Yaşar Ağabey, fotoğraftakileri tanıyor musun?’
‘Ehh birazını’ diye yanıt verdim…
O da bir yorum yapmış ve içinde şu cümleyi kullanmış:
‘İzmir Medyası bir avuç ‘kerameti kendinden menkul’ lerden ibaret değildir.’
Ben de ‘KERAMETİ KENDİNDEN MENKUL ‘ un sözlükteki manasını belirteyim:
‘…Bilhassa da Türkiye topraklarında bolca rastlanan insan çeşididir. Yine bu toprakların güzel bir hasleti olan tevazudan hiç nasibini almamış bünyeler, insanların kendilerine vereceği bir payeye razı olmayıp, zaten makbul bir paye otomatikman verilmiş gibi ortaya çıkarlar. Onlar şüphesiz ki kendilerini kandırırlar….’
Ekşi Sözlük böyle anlatmış bunları…
Bir belediye başkanımız da bu arada ’10 Ocak Çalışan(!) Gazeteciler Günü’ nedeniyle bir toplantı düzenlemiş…
Fotoğraflarını de çekmiş, ya da basın bürosu aracılığıyla yayınlamış…
Kalabalık içinde ya bir ya da iki kişiyi ‘emekçi’ yani muhabir olarak seçtim, diğerleri mi?
Ya yalakalar, ya da davetlilerden bazıları, ya da personel…
İşte İzmir’in durumu da böyle…
Zaten gerçek gazeteciler, yani sadece ve sadece geçimlerini bu işten kazananlar evlerinde ‘ekmeğimizi nasıl kazanacağız, çoluk çocuğumuza nasıl bakacağız?’ diye düşünüyor.
Bu durum aklıma Turgut Özal ile Marmaris’e yaptığımız geziyi anımsadım..
Sanıyorum 9 bakan ve Başbakan Turgut Özal ile 10 günümüzü geçirirken bir Bakan şu lafı etmişti:
‘Türkiye’de 1,5 gazete ve basın kalacak!’
Onlar başaramadı ama Reis başardı gibi…
Geçen yıl irili ufaklı 100 gazete kapandı…
Haberiniz var mı?
Bunu da bırakalım, hadi bunların büyük kısmı çeşitli baskılar ya da ilan alamadığında kepenk indirdi..
Ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin önceki yönetimi sırasında trilyonlar kazanan ve yerlerde sürüklenen tirajlarına rağmen 2020’ye kadar gelenlere de ‘Güle güle!’ diye el salladık….
Bu ülkenin selameti için bunların gidişi olsun, dönüşü olmasın…
Yetimin, öksüzün hakkını yiyenlere de, bunlara, koltukları için göz yumanlara da büyük ’yuh’ olsun…
İşe yaramayanların, bu arada bazı iyi niyetlileri de yanlarında göstererek ya da şu anki konumlarından yararlanarak, çeşitli isimler altında, sözde faaliyet gösterenleri ağırlayıp, kapalı kapılar ardında bir şeyler paylaşıp, mesleğin geleceğini farkına vararak ya da varmayarak karartanlara da yine ‘yuh’ olsun…
Zaten kaç zamandır yazıyorum:
‘Artık koltuklarına yapışanlar, ya da şimdilik, anlık, zamanlık egemen güçler sayesinde bir yerlere gelenlere, ‘defolun gidin!’ demenin zamanı geldi de geçiyor…’
Masallara, yalanlara, namussuzlara, üyesinin, halkın, İzmirlinin hakkını başkalarını bir şekilde peşkeş çekenlere de büyük bir yuh olsun…
*- KONU OLDU…
Şimdi biz yine Kanal İstanbul Projesine dönelim…
Kongre Merkezinde bilim adamları çeşitli salonlarda önemli oturumlarda konuştular.
Bunlardan biri de ‘Kanal İstanbul projesi, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tartışmaya açabilir mi? Daha da önemlisi 1936 yılında imzalanmasıyla Türk Boğazları olarak kabul edilen Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın hakimiyetini yeniden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçmesini sağlayan bu antlaşma yürürlükten kalkabilir mi?’ idi…
Projenin fikri mimarı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 23 Aralık’ta yaptığı konuşmada ‘’Her şeyden önce Montrö Antlaşması Türkiye’ye ne kazandırmıştır, ne kaybettirmiştir bunu hiç düşündünüz mü? Bunların hepsini anlatacağız’’ sözleriyle 1936 yılında imzalanan sözleşmenin Türkiye’nin lehine olmadığını ima ederken 5 Ocak’ta ‘Montrö'yü hiç kafaya takmayın ya. Montrö sadece Boğaz'ı bağlar. Kanal İstanbul, Montrö kapsamında değildir. (Savaş gemileri Boğaz'dan geçmeye devam edecek mi?) Ona da zaman çözüm buluruz. Gerekirse savaş gemileri de geçebilir’’ diyerek inşa edilmesi planlanan yapay su yolunun Montrö dışı olduğunu iddia etmişti.
Peki gerçekten Kanal İstanbul Montrö’nün dışında mı?
Türkiye, Montrö Sözleşmesi varken böyle bir su yolu yapabilir mi?
*- HUKUKİ ENGEL YOK
Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Zeynep Pirim, kanalın inşa edilmesinin önünde bir uluslararası hukuk engeli bulunmadığını söyledi.
Doçent Pirim, ‘’Kanalın inşa edilmesi tek başına Montrö Sözleşmesi’nin ihlali değildir. Ve kanal insan eliyle yapılacağı için ve doğal bir su yolu olmayacağı için kural ulusal düzenlemelere tabii olacaktır, geçişi ücretli yapabilmesi mümkündür.
Ancak kanal projesi, ticaret ve savaş gemilerinin geçişi ile ilgili pek sorunu beraberinde getirecektir.
Örneğin Karadeniz’den Ege’ye geçmek isteyen bir ticaret ve savaş gemisi kanaldan geçerek yani ücret ödeyerek Marmara Denizi’ne girerse Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı’ndaki seyri hangi hukuki rejime dahil olacak?
Savaş gemileri için çok daha karmaşık daha da hassas.
Karadeniz’e kıyısı olmayan bir devletin savaş gemisi kanal İstanbul’dan geçerek Karadeniz’e açılmak istediğinde hangi hukuki rejim uygulanacaktır.
Bu soruların cevapları bilinmiyor.
Kanaatimce, Kanal İstanbul hayata geçirilirse Montrö boğazlar sözleşmesinin sona erdirilmesini tetikleyecek niteliktedir.
Neden?
Projenin amacının İstanbul Boğazı’ndaki trafiği azaltmak ve ek gelir sağlamak olduğu dile getiriliyor.
Oysa Türkiye’nin bazı tehlikeli gemilerin kanaldan geçmesini dayatmak gibi hak ve yetkisi bulunmamaktadır.
Zımnen de olsa haddinden fazla gemiler bekletilerek öyle bir dayatmaya gidilirse devletler Montrö sözleşmesine feshetmeye meyledebilir’ dedi.
*- HESAP KONTROL EDİLMELİ
Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi, Türkiye’nin 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne tarafı olmamasına rağmen ABD, İngiltere, Tayland, Papua Yeni Gine, Finlandiya ve Avustralya gibi denizci devletlerin yeni oluşan durumda Montrö rejiminin sona erdirildiği varsayımıyla Türk boğazlarında transit geçiş rejimini dayatmalarının ihtimal dahilinde olduğunu ve Türkiye’nin hesabını buna göre yapması gerektiğini söyledi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin eski yargıçlarından Rıza Türmen de Doçent Pirim ile aynı görüşte.
Türmen:, ‘Türkiye Cumhuriyeti egemenliği Montrö ile bütünlendi’ dedi ve etraflıca anlattı.
Montrö ortadan kalkarsa Karadeniz’in yabancı savaş gemilerine kapanması görüşünü Rusya masaya getirir.
ABD, Montrö’den memnun değil, değişmesini ve denizaltıları ile uçak gemilerini Karadeniz’e sokmak istiyor…
Eski Deniz Harp Okulu Komutanı Emekli Tuğamiral Türker Ertürk ise Kanal İstanbul projesinin mevcut hükümete Batı’dan sufle edildiği iddiasında.
*- TARTIŞMALARA SON NOKTAYI KOYDU
Ocak ayı Meclis toplantılarının ikinci birleşiminde konuşan Efes Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel, Belevi’de polemik haline dönüşen çadırların kaldırılması konusuna son noktayı koydu.
Başkan Sengel, ayrıca bu konuyu siyasete karıştıranlara da net cevaplar verdi.
Konuyla ilgili olarak kamuoyunu bilgilendirmesini isteyen AKP Meclis Grubu’na; ‘Öncelikle ilçemizin bazı mahallelerinde düzenlenen toplantılara veya düzenlediğimiz yemekli toplantılarımıza gelmiş olsaydınız konudan haberiniz olurdu’ diyerek cevap veren Başkan Sengel, AK Partili Milletvekilinin kendisini arayarak, ya da ziyaret ederek bu konuda bilgi alma gereksinimi duymadan çadırların bulunduğu bölgeye gidip lokma döktürmesinin bu işe siyaset karıştırılmak istendiği yönünde bir davranış olduğunu belirtti.
Konuyla ilgili olarak kendisini arayarak bilgi almak isteyen MHP'li Belediye Meclis Üyelerine ve bu işi siyasete malzeme yapmayan herkese teşekkür ettiğini belirten Başkan Sengel, yapılan çalışmalarla ilgili olarak bilgi verdi.
‘Sayın Genel Başkanımız ‘Hak Hukuk’ çerçevesinde her şey adalete uygun olacak; o çadırlar kalkacak demiştir. O yerle ilgili mülkiyet sorunları varken 1/25.000’lik planların yapılması mümkün değildir’ diyerek, söz konusu çadırların bulundukları bölgeden kaldırılacağını söyledi.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in de açıklamalarına ilişkin konuşan Başkan Sengel; ‘Biz nasıl ilçemizdeki ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza bütçemiz el verdiğince yardım ediyorsak; Tunç Başkanımız da konuyla ilgili tasarrufta bulunup o vatandaşlarımıza yardımda bulunabilir. Genel Başkanımızın dediği gibi kimse aç ve açıkta kalmayacak. Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek’ diye konuştu.
Yaptığı konuşmada bir kez daha güven vurgusu yapan Bakan Sengel; ‘Bir işi çözebilmek için sükûnet gerekiyor. Biz adımlarımızı sükûnet içerisinde atıyoruz. Efes Selçuk bu sükûnetimize güvenmelidir’ dedi.
*- GÜNCEL
Sevgili okuyucularım, bu arada yazıma ‘Güncel’ ara başlığı ile devam etmiş ve günün önemli birkaç olayını yansıtmaya çalışmışım.
Ama size 13 Ocak 2023 Cuma günü İstanbul’dan İzmir’e araba ile gelirken dikkatimi çeken konuya ileteyim.
Sonradan saymaya başladığımda rakam 20’ye ulaşmıştı…
Dile kolay tam 20 tane akaryakıt istasyonu kapanmıştı…
Ya da kapanmak üzere idi…
Aklım almıyor, her gün fiyat artışı yapılan ve neredeyse eski zamanlarda bir otomobil fiyatına gelen akaryakıt satışları bunlara kâr sağlamıyor mu?
Bakkal mı bunlar?
Yoksa millet aracını suyla mı yürütüyor!
Damacana su fiyatları da arttı..
Aslında irdeleyecektim ama başka zamana kaldı!
YORUMLAR