DOLAR 32,2734 0.09%
EURO 34,7930 0.02%
ALTIN 2.412,640,15
BITCOIN 2039552-1,65%
İzmir
25°

AÇIK

üst menü altı

BAYRAM'DA BİR BEDAVA GEZİ

ABONE OL
23 Nisan 2023 20:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL

‘Minik Serçe’ olarak bildiğimiz Sezen Aksu’nun ‘Ada Vapuru’ şarkısının sözleri aklımdan geçiyordu, Şeker Bayramı’nın ikinci günü Heybeli Ada’ya giderken…

Ne diyordu şarkıda Sezen Aksu;

‘Ada Vapuru yandan çarklı,

Bayraklar donanmış cafcavlı,

Simitçi, kahveci, gazozcusu,

Şinanayda yavrum şina şinanay,

Şinanay şinanay hopa şinanay!’

Şarkıda söylendiği gibi;

‘Müslümanı, yahudisi, urumu’ da vardı, çok fazlasıyda!

 

*- YİYEN de YİYEMEYEN de VAR

İstanbul’da, ‘Şehir Hatları’ iç hatlar vapur seferlerinde Adalar Hatları Seferler listesine bakmak istedim, Bayramın ilk günü Trabya sahilinde kahvaltı yaparken.

15 gün önce İzmir’in ilk balatacı ve tornacılarından Bornovalı Mehmet Gülperçin ile sevgili eşi Gülten Gülperçin’le aynı yerde kahvaltı yapmıştık.

Bizim felsefemizde, düşüncemizde ‘Yediğin içtiğin sende kalsın!’ prensibi ve disiplini olduğu için Tuncelili Garsona ‘boş masada otururken’ poz vererek, görüntümüzü çektirmiştik.

Şimdilerde, bizim gibilerin kesin karşı olduğu şekilde, kahvaltı ya da yemek masasını donatarak görüntü çekenlerin fazlalığını biliyoruz.

İşte orada ‘Ada vapuru’ seferlerini internetten inceledim.

Bu arada kendime bir pay çıkarayım,

 

*- FAYDAM OLDU

Yedi yıl önce, ‘Ada Vapurları’ hakkında ısrarla bir iki yazı yazmıştım.

O ana kadar, İstanbul Şehir Hatları Vapurları sadece yaz aylarında, yani yaz tarifelerinde şehir merkezinden, örneğin; Beşiktaş, Eminönü ve Kadıköy’den Adalara sefer yapıyorlardı, günlük misafirler için.

Ada halkı uzun kış ayları boyunca sadece kara, yani İstanbul ile bağlantılarını sağlamak için sabah ve akşam saatlerinde birer sefer ile gidiş dönüşlerini sağlıyorlardı.

İzmir’de yazdım da ne oldu?

Yetkililer sayemde binlerce kişinin sesini duymuş oldular ve ‘Sürekli’ vapur seferleri koydular, sık olmasa da…

Daha sonra 800 bin kusur oyla, karşısına çıkarılan Binali Yıldırım’ı bir noktada hezimete uğratarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu şimdi sayıları arttırdığı gibi şehir hatlarında ek seferler koydurdu.

Atıl durumda olan Karaköy Kasımpaşa çıkışındaki tersaneyi yıllar sonra harekete geçirdi, halkı deniz ve Boğaz ile barıştırmak için iskeleleri yeniledi, sahilde oturma grupları ve yeşillikleri arttırdı, Türk Mühendis ve işçisinin alın teri ve beyin imalatı  ‘deniz teksilerinin’ sayısını bir anda 50’nin üzerine çıkardı.

Ama önemli bir atasözümüz var;

‘Hatasız kul olmaz!’ diye…

İşte büyük ama çok büyük bir hatayı yaşadım binlerce kişi ile verdiğim sözü yerine getirmek isterken…

 

*- ENVER ile MUZAFFER

İzmirli meslektaşlarım, Sözcü Gazetesi’nin önceki sorumlu yazı işleri Müdürü Enver Kaya, Yeni Haber Gazetesi’nin sorumlu kurucu yönetim kurulu başkanı ve Yargı Muhabirleri  (Adliye Muhabirleri) Derneği Başkanı Muzaffer Tezel ile İstanbul’da görevli bulunduğumuz değişik yerlerden gelip İstanbul’da buluşmuş ve adalara gitmiştik.

Hatta sırasıyla, Kınalı Ada, Burgaz Ada, Heybeli Ada ve Büyük Ada’da görüntüler çekmiş ve ilk fırsatta ‘Denizcilerimiz’ deyince ilk aklımıza gelen ‘Heybeli Ada’da bir günümüzü geçireceğimizi’ kararlaştırmıştık.

İşte bana şimdi iki Bayramı kutladığımız bir günde sözümüzü getireceğimiz bir fırsat çıkmıştı…

 

*- ÇOK ÖNCEDEN GİTMEMİZE RAĞMEN

Ekrem İmamoğlu ile birlikte yenilenen, modern ve çağdaş hale getirilen Kabataş Vapur İskelesi’ne Adalar seferini yapacak geminin seferinden bir saat önce beş kişi gittik.

Aman Yarabbim ne yoğun bir kalabalık?

‘İnsan Seli’ gibi bir şey!

Daha dışarıdan adım atacak yer yok, ki geminin kalkmasına çok zaman olmasına rağmen…

Çoluk çocuk binlerce kişi, havanın güzelliğinden yararlanmak için kahvaltılarını yaptıktan sonra kendilerini iskeleye adeta atmışlar…

‘Yorgunluk’ değil ‘çile’ burada başlıyor.

 

*- VİLDAN HANIM ÖNERMİŞTİ

Benim aklıma gelmemişti.

Halbuki Mimar arkadaşım Vildan Kara bana anımsatmış ve önermişti.

‘Yerebatan Sarayı’nı gezmeyi…

İstanbul’un çalışkan ve dürüst belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu burayı Avrupa’i bir duruma getirmıştı.

‘Mutlaka git!’ demişti…

Çevrede birçok farklı gezilecek yerler de vardı.

Saymıştı…

‘Bir dahaki sefer programıma alayım!’ demiştim…

Belki de mihmandarlık yapar.

Yeni ve modern yüksek tavanlı, tertemiz Kabataş yeni İskelede 40 günlük bebekten 90 yaşı üstüne kadar yüzlerce, binlerce kişi toplanmıştı.

Bilet fiyatını sorduğumuzda ‘Bugün Bayram istanbul’da toplu taşım araçları ücretsiz. Sadece Marmaray ile Osmangazi ve Yavuz Sultan Selim ile özel şirketlerin yönetimindeki otoyollar yine her zaman olduğu gibi paralıydı…

Yani devletin de belediyelerin de kararları bu özel şirketler için geçerli değildi, anlaşmalar gereği…

 

*- İSTANBUL MARATONU GİBİ

Rıhtım uzun upuzun…

Birçok gemi aynı anda yanaşabiliyor.

Benim tabirimle geceleme için park da yapabiliyor…

Aşığın belirttiği gibi, ‘uzun, ince ama güvenli yolda’ kapılar açılır açılmaz binlerce insan ‘çılgınlar’ gibi koşmaya başladı.

‘Yer kapma!’ koşusuydu bu…

Bizim koşacak halimiz yok…

Hızlı adımlarla gittik, sona kaldık…

Öyle ki, bir ara ’10 dakikada biz bu rıhtımdaki gemiye yetişemeyiz, bizi almadan kalkarlar mı?’ diye düşündüğümüz bile oldu.

İnanılacak gibi değil…

Gemide salon balkon her yer ayakta…

Tıklım tıklım…

Bir yetkili bulsam ki bulmam imkansız, çünkü gemi kalkacak!

‘Kardeşim, siz neden tedbir almıyorsunuz?’ diye soracağım, ya da görevli şef veya müdürün telefonunu isteyip, ‘Kalabalığın izdihamın farkında değil misiniz?’ diye soracağım…

Düşünün ayakta, koridorlarda bile sağa sola dönme imkanınız yok.

Binlerce insanın ağız kokusu, ter kokusu bunaltıcı ve sıkıcı bir yolculur.

Kabataş- Kadıköy arası deniz yoluyla yani bizim ada gemisi ile yaklaşık 20 dakika…

Gemiden inen beş 10 kişi, binmek için bekleyen belki de 500 kişi…

Hadi Kabataş’takiler uyudu ve hesap yapamadı, beklenmedik kalabalık karşısında…

Yani ‘yedek gemiyi’ devreye sokmak için…

Biliyorum ‘yedeksiz’ olmaz…

Eğer ‘yedek’ yoksa büyük skandal olur…

Öyle ki, tüm yöneticilerin hemen değiştirilmesine kadar sürer…

Ama burası Türkiye, ‘istifa’ da olmaz, makamı bırakmak da…

Bahane hazırdır;

‘Bedava olmasaydı, bu kadar kalabalık olmazdı!’ gibi…

 

*- KARŞIYAKA VAPURU GİBİ

Hani filmlerde ya da videolarda Hindistan’ı, ya da bazı Asya Afrika ülkelerini görüyor, seyrediyoruz otobüslere, trenlere, metrolara itiş kakış binenleri, pencerelerden, vagonların üstlerinde sarkarak giden yolculuk yapanları…

Abartısız bu ada vapuru da böyleydi.

Sordum;

Tüm seferler, gidiş dönüşler böyle imiş…

Ama ilgimi çeken;

Simitçiler (gevrekçiler). Kâğıt helvacılar, 20 liraya ‘limon sıkacağı’ satanlar bu kalabalığı yararak nasıl satış yapabiliyorlar.

Kadıköy’den de deniz yolculuğuna bir saat 15 dakika ilave edin ve de içiçe dip dibe çoluk çocuk yolculuğu hayalinize getirin.

Bitmek bilmez gibi…

İnsanların sesleri, geminin motor gürültüsünü bastırıyor…

Keyif almak imkânsız, nefes almak gibi…

Dua ediyoruz;

‘Kazasız belasız Heybeliada’ya ulaşmak için..

Geri dönüşün, ‘vazgeçtim’ demenin imkanı yok…

Zaten araya sıkışmışsın, çıkışa gitmen de imkan dahilinde değil…

Kendi kendime söyleniyorum:

‘Bu şehir hatları yönetici ya da nöbetçilerinin birbiriyle haberleşmeleri yok mu?’ diye…

Neyse sağ salim Heybeli Adaya ulaştık…

Geminin halini şöyle anlatabilirim:

Karşıyakalıların Alsancak Stadı maçından galibiyetle dönerken İzmir Körfezi’ndaki gemide hallerini düşünün…

Denize atlayanlar bile oluyordu, Karşıyaka iskelesine gelindiğinde…

Kaptanın makamı bile taraftarlar tarafından dolar, sürekli kolu çekip buharlı düdüğü öttürürler, zaferi yani galibiyeti herkese duyururlardı.

Bunun gibi bir şeydi ‘Ada Vapuru!’

 

*- VATANDAŞ İLGİSİZ

Hani gurbetçiler vatana döndüklerinde toprağı öperler ya, bunun gibi neredeyse ben de ‘Şükürler olsun!’ diye toprağı öpecektim…

Sahil o kadar kalabalık ki, nasıl anlatsam…

150 metre kadar ileride bir başka özel şirketin iskelesi var.

Sırasıyla, AKP, Yeşil Parti, MHP ve iç kısımda CHP’nin ‘seçim çadırları’ kurulmuş.

Sahildeki restoranlara ve banklara oturanlar kalabalığı izliyor, dinleniyorlar.

AKP’de bir kadın görevli vardı, o da standı bırakıp gitti.

Yeşil yani HDP standından müzik yayını yapılıyor, 30 kadar genç partili halay çekiyordu.

MHP’de iki genç vardı…

CHP’de ise kadınlar toplanmış broşür dağıtıyor, gelip geçeni selamlıyordu.

Polis aracı ise yakında koğuşlanmış bekliyordu.

Paralel caddenin orada da ‘çevik kuvvet’ polisleri duruyordu.

Bence polisler halka güven vermek yönünden iyi düşünülmüştü.

Her hangi bir olası olayda ‘sığınılacak güven’ idi genç ve dinamik görünümle polislerimiz…

 

*- GÜVEN DUYULMALI

Heybeliada’da iki baş durak 50 metre ile yan yana durumunda…

Bir duraktan kalkan elektrikli 21 kişilik otobüs mahalle aralarında dolaşıyor, yerli- yerleşik halka hizmet veriyor.

Diğer otobüs ise ‘Panoramik tur’ yapıyor, 2,5 kilometrelik ada çevresinde yaklaşık 30 TL. kişi başına ücretle.

Bir tur 20- 25 dakika sürüyor.

Ama sadece Bayram günü ve kalabalığında iki küçük midibüsün çalıştırılması hizmeti aksatıyordu.

Kalabalığı düşünün, en az bir ya da 1,5 saat bekleyeceksiniz ada turu atmak için…

Burada da yönetim zafiyeti ortaya çıkıyor…

Garaja gittim, gördüm…

‘Yedek’ ya da çalıştırılmayan otobüsler var…

Ya şöförleri yok, ya da talimat gelmediği için hizmete alınmıyor.

Arızalı da olabilirler, başka gerekçeler de bulunabilir…

Ama ben ‘Kibar olmak yeterli değil!’ diyorum…

‘Bedava’ da değil…

Yani karşılığı alınıyor.

 

*- BİR TUHAFLIK VAR

İzmirli bir Giritli aile tarafından işletildiğini öğrendiğim bir lokantaya gittik.

Boş masalar vardı ama rezerve imiş…

‘Yiyip kalkacağız’ dedik ama kabul edilmedi…

Biraz ileride daha önceden bildiğimiz, Selanikli bir kadının yönettiği ‘Mavi’ye girdik.

İyi karşıladılar…

Ama adam kayırıcığı vardı:

Örneğin yan masamızda bir İstanbul televizyonunun ana haber spikeri hanım, yine meslektaşı ve ünlü bir spiker eşi, dünya güzeli kız çocukları ile karı koca iki aile dostları vardı.

Hava esiyor ve soğuktu…

Arka arkaya çay servisleri yaptılar.

‘Birkaç kez söylememize rağmen’ sıradan müşteri olduğumuz için çayımızı içemedik.

Ama yiyecekler harikaydı…

Kendimi tutamadım, ayrılırken ‘Biz senede bir belki geliriz ama müşteri ayırmanız size yakışmıyor. Alt tarafı bir bardak çay, biz de müşteriyiz!’ dedim…

Dikkatimi çeken;

Hemen her müessesenin elektrikli üç tekerlekle bisikletleri var.

Adaya gelenler isterlerse bisiklet kiralıyor, ya da sürücülü dört kişilik, üç kişilik elektrikli golf araçlarına sırayla binip tur atabiliyorlar…

 

 

*- KEŞKE UYGULASAYDIK

Dönüş saatimiz gelmişti…

Kendi kendimizi avuttuk.

‘Kalabalık dağılmıştır, bu saate kimse kalmamıştır!’, diye…

Yine yaklaşık 50 dakika önce Heybeliada İskelesine geldik.

Bu arada 15 dakika uzaklıktaki Büyükada’ya gidecek ve oradan dönecek gemimiz geldi.

Bir öneride bulundum:

‘Bu gemi ile gidelim ve dönelim, gelişimizdeki gibi sıkıntı çekmeyelim!’ şeklinde.

‘Yok canım, zahmete ne gerek var. Baksanıza fazla yolcu da yok!’ karşı önerisi geldi.

Ama evdeki hesap çarşıya uymadı!

Bir anda o kadar kalabalık oluştu anlatamam…

‘Olsun, gemi büyük!’ dedik…

Saatinde Büyükada’dan kalkıp, Heybeli Ada’ya uğrayıp bizi alacak, sonra da sırasıyla Burgaz, Kınalı Ada bir saatlik ara yolculuktan sonra Kadıköy ve oradan da Avrupa yakasında Kabataş iskelesine gidecektik.

Yine ağzımdan ‘Aman Yarabbi’ sözü çıktı…

Yine tıklım tıklım gemiye, önümüzdekini iterek kapak atabildik.

Ya diğer iki adadan binecekler?

Gözünüzde canlandırın;

Merdivenler, tuvaletler bile dolu…

Salonlarda dört kişilik, üç kişilik koltuklarda beşer altışar kişi kucak kucağa oturuyor.

Koltuk araları ve sıra aralıkları da dolu…

Nasıl piknikte yere oturulur, bu şekilde!

‘Mülteci gemileri’nde, otobüslerinde, kasalarının üstü kapalı alanlarda seyahat edenlerle birlikteymişiz gibi hissettim…

Nasıl seçimler öncesinde bazı koltuk sahipler kendilerini çaresiz hissedip ona buna saldırıyorlar, ya da dini, çocukları siyasete alet ediyorlarsa öyle çaresiz bir durumdayız…

İnanılacak gibi değil!

Yine bu durumda bu kez ‘Pardon… Pardon…’ diye bağıran ve kendine yer açan bir adam, elindeki valizi açtı, başına geçti hepimiz bakıyoruz, ne yapacak, ne gösterecek, ne diyecek?

Meğer 50 liraya bir patates, soğan, salatalık soyacağı satıyormuş…

Kan ter içinde ekmek parasını çıkarmaya çalışıyordu

‘Bari dilenmiyor!’ diyerek, biz de iki tane aldık, destek için…

Nasılsa gemiye adam başı 50’şer lira seyahat, bilet parası ödememiştik.

Kadının birisi oturduğu yerde, bebeğini emzirmeye çalışıyordu.

Bir küçük çocuk ‘susadım!’ diyordu…

Bir başkası avaz avaz ağlıyordu…

Şu kadarını da söyleyim;

İstediğiniz ya da mecbur kaldığınız hiçbir ihtiyacınızı karşılamanızın imkanı yoktu…

 

*- İMAMOĞLU İLGİLENMELİ

Daha önce de yazmıştım:

Kesinlikle ‘ücretsiz’ olarak adlandırılan internet yok…

İnak içmemiş, denize düşmüş boğulmuş…

Bence Ekrem İmamoğlu bu konuya kesinlikle eğilmeli ve kendisini gençler ve sıradan vatandaşlar karşısında güç durumda bırakan yönetici kadrosunu değiştirmeli ve doğru dürüst hizmet verecekleri getirmelidir.

Bunun üzerinde ısrarla duruyorum.

Çünkü hemen her yerden bunu denedim ve sözde yetkililere de haber verdim.

Tabiriyle düzeltilmesi için tık bile yok…

Sonuç olarak;

Ya bundan böyle bu gemiler ücretsiz olmayacak…

Ama vatandaş çoluk çocuk büyük sayılacak para ödeyerek tatil yapabilir mi?

Tamam durum böyle ise;

O zaman yedek gemiler de devreye sokulmalı…

Ya bu gemiler de açıkta iken bir arıza meydana gelse, halk nasıl tahliye edilecek?

Ya da akla hayale gelmedik bir olayla karşılaşılsa?

Bazıları gibi ‘Kader!’ deyip geçiştirilecek mi?

Dost acı söyler!

Bu yazdıklarımdan umarım ders alan çıkar…

Ya işte Muzaffer Tezel, Enver Kaya kardeşler, Ünal Tümin ağabeyler ‘Adalar durumu’ böyle…

En iyisi ne?

Cebinde paran olacak:

Özel teknelerle adaya gidecek ve bir otelde bir gece kalacaksın…

O zaman da inanılmaz güzellikte ve keyifli saatlerin olur…

Diğer türlü, Emel Sayın, Müzeyyen Sener ve Safiye Ayla’dan ‘Çile Bülbülüm Çile!’ şarkısını dinlersiniz, efkarlanarak…

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP