Sanırım hepimiz, tüm kamuoyu Cumhuriyet’in yüzüncü yılının gerektiği gibi kutlanmadığı, gelecek kuşaklara yüzüncü yıl ile ilgili kalıcı eserler bırakılmadığı konusunda hemfikiriz. Tabi bu hemfikirlik, toplumun bazı kesimleri ve siyasal iktidar açısından belli bir memnuniyet anlamına da geliyor.
Peki son 21 yılda hızla ayrıştırılan toplumun diğer kesimleri ve esasen çoğunluğu olarak biz ne düşünüyoruz bu konuda? Evet tabi iktidarı kıyasıya eleştirelim bu konuda, eleştirmekte sonuna kadar da haklıyız, ama elimize bir çuvaldız alıp, biraz da kendimize batırsak iyi olacak. Cumhuriyet’in yüzüncü yılının 29 Ekim 2023’de kutlanacağı bir sürpriz olarak karşımıza çıkmadı, yıllardır belliydi. Bu kutlamanın akıllarda kalacak biçimde yapılması ve kalıcı eserler ile gelecek kuşaklara taşınması için de aylar, hatta yıllar öncesinden çalışmalar başlatmanın gerektiği de belliydi.
KALICI ve SONUÇ BIRAKACAK ETKİNLİKLER
Burada kutlamadan kastımız –kesinlikle küçümsediğimiz düşünülmesin- hemen her yıl yinelenen sanatçıların, şarkıcıların konserleri değil. Cumhuriyet’in yüzüncü yılına özel belgesel film, öykü, roman, resim, heykel yarışmaları, Cumhuriyet felsefesi ile ilgili tebliğler sunulacak bir sempozyum gibi kalıcı ve sonuç bırakacak etkinliklerden söz etmeye çalışıyoruz. (Unuttuklarımız olabilir, örnekler vermeye çalıştım sadece)
Peki bu konuda en büyük görev kime düşüyordu? Bravo, bildiniz Cumhuriyet’i kuran, Atatürk’ün ilk genel başkanı olduğu CHP’ye. CHP genel merkezinden bu konuda bir çaba gördük mü? CHP’nin yönettiği büyükşehir belediyelerinden bir gayret gördük mü? Benim takip ettiğim ve gözlemlediğim kadarıyla, hayır.
Neden derseniz, sanırım nedeni belli. CHP’yi son 13 yıldır CHP’nin geçmişinden utanmayı bir siyaset stratejisi sanan bir anlayış yönetiyor. Bu anlayıştan pek önemsediği, birinci önceliği haline getirdiği muhafazakar-siyasal İslamcı kesimler kırılır, üzülür diye güçlü bir Cumhuriyet vurgusu ve sahiplenmesi beklemek anlamlı değildi zaten.
Bugün Cumhuriyet’e, kurucu felsefeye, Atatürk’e sahip çıkmanın, temel muhalefet ögesi haline geldiğini görmeyecek kadar feraset (!) sahibi bir anlayış yönetiyor CHP’yi.
Fuzuli’nin dediği gibi işte; “söylesem yararı yok, sussam gönül razı değil.”
Cumhuriyet’in Temel Hedefi: Eşitlik
Türkiye’de Cumhuriyet devrimi anlamlandırmak, Cumhuriyet’in hedefleri konusunda pek çok kavrama başvurabiliriz; aydınlanma, reform, bağımsızlık, özgürlük gibi. Bu kavramların hepsi de Cumhuriyet devriminin içini dolduran kavramlardır, toplumsal yaşama yön vermişlerdir.
Biz bugün, söylemlerde bazen arkada kalabilen Cumhuriyet’in başka bir hedefinden, belki de daha doğru bir deyimle hayalinden söz etmek istiyoruz. Evet, Cumhuriyet, belki de en çok bir eşitlik hayaliydi; yüzyıllar boyu horlanan Türk köylüsü, Anadolu insanı açısından. Cumhuriyet devrimi güçlüyken sesini keserek destek verir görünüp, devrim heyecanını kaybedince dişlerini çıkaranlar da dahil, karşı çıkanların hedefinde hep bu eşitlik hayali vardı.
Cumhuriyet devriminin hukuk normları bağlamında bir hukuksal eşitlik sağladığı, bugün tartışma dışı diyebiliriz. Hak ve borçlara sahip olmada tam bir eşitlik öngören Medeni Kanun’un en temel örneği olduğu olağanüstü bir hukuk devrimi ile hukuksal eşitliği sağlamıştır Cumhuriyet.
Bir dönem bazı sol çevrelerde oldukça sevilen “üstyapı devrimleri” nitelendirmesinin kısmen aksine; Cumhuriyet kamucu ekonomik yaklaşımı ile, Osmanlı’nın yüzyıllarca tamamen gözardı ettiği Anadolu’nun altyapısına verdiği önem ile, sağlık, eğitim, ulaştırma gibi devletin temel görevlerinde yaşama geçirmeye çalıştığı fırsat eşitliği ile, planlama kavramına verdiği önem ile, ekonomik anlamda da bir eşitlik hedefine en azından bir başlangıç oluşturmaya çalışmıştır.
Tam bir eşitliğin, düşü kurulacak bir ütopya olduğunun altını çizdikten sonra, Cumhuriyet’in kurtuluş savaşını birlikte yürüttüğü sınıfların, sonrasında da asker-sivil bürokrasinin, Cumhuriyet’in güçlü olduğu dönemlerde eski deyimle sureti haktan görünerek, destek verdiği Cumhuriyet’in erken dönem devrimci ekonomik ve kültürel politikalarına, Cumhuriyet devrimi heyecanını yitirince en sert karşı çıkışları yaptığını anımsatmamız yararlı olacaktır. Köy Enstitüleri gibi, toprak reformu gibi.
Yazımızın kapsamını çok aşan bu konuya kısaca değindikten sonra, ülkemizde geldiğimiz noktada, Cumhuriyet’in kurucu felsefesi ve devrimleri büyük oranda tasfiye edilirken, zaten geçen yıllar içinde epeyce aşındırılan “eşitlik” hayalinin, AKP iktidarı döneminden artık zihinlerden de silindiğini görmek oldukça üzücü. Kapitalizmin son aşaması küreselleşme ve acımasız ekonomi politikalarına büyük bir hevesle eklemlenen siyasal İslamcı AKP iktidarı döneminde, sosyal adalet açısından büyük önem taşıyan orta sınıfın hızla yoksullaştığını, orta-alt ve alt sınıfların ise artık yoksulluğun ötesine geçilerek açlıkla sınandığını, fırsat eşitliğinin sözcükler bazında dahi tozlu tavanaralarına atıldığını görüyoruz. Bu ekonomik politikaya karşı çıkışın ise, sadece “yardım”, “devlet katkısı” gibi dar bir çerçeveye sıkıştırılması; muhalefetin, CHP’nin dahi kamucu, devletçi ekonomik politikaları; fırsat eşitliğini, devletin temel görevlerini (eğitim, sağlık, ulaştırma gibi) yurttaşa parasız sağlamayı önermemesi (önerememesi demek daha mı doğru acaba?), Cumhuriyet’in eşitlik hedefinden ne kadar uzaklaştığımızın çarpıcı bir örneği.
Yüzüncü yılda içaçıcı bir yazı kaleme almak isterdi gönül ama, olmadı, bu buruk yazının sonunda Cumhuriyet’in yüzüncü yılını kutlarken, bugün itibariyle Cumhuriyet’in ve Cumhuriyet devriminin artık devletten çok halka emanet olduğunu da söylememiz gerek.
YORUMLAR