Akşam sessiz ve huzur dolu. Hava şurup gibi kokmakta. Oturduğum masadan kıyı çizgisine uzanan ahşap yolun üstündeki kumları bile parlatan yakamozu izleyerek kıyıya geliyorum. Uykuya yatmaya hazırlanan dalgaların son sohbetlerini ılgın ağaçları ile birlikte dinliyoruz. ‘Kargı’ koyunun güneye bakan tepelerinde henüz bitmemiş cami inşaatında yatsı ezanı okunuyor. Müezzin freni patlamış kamyon misali ezan değil sanki ilahi okumakta. En yüksek desibelde çalışan hoperlörle halvet, her şeye boşverip coşmuşta coşmuş. Bugün çıkan insanın içini serinleten lodos ağır ağır karanlıkta dans ediyor.
Bu güzellikler içinde bile, bu ülkenin ne hallere geldiğini düşünmekten kendimi alamıyorum. Bu gün okuduğum bir yazıdan ötürü Milli Eğitimin mahvı- perişan hali aklımda. Biliyor musunuz 1936 yılında Avrupa sıralamasında İstanbul üniversitesi bilim üretiminde Kembriçin arkasında Oksfordun önünde yer almaktaymış. Yalnız Milli Eğitim mi, at pazarlığı gibi yapılan ekonomi yönetimi, dış politikada yanlış Doğu tercihi, iflas etmiş Adalet sistemi, bol bol suistimal, yolsuzluk, halkın geçim savaşı, yaklaşan kış vesaire vesaire, bütün sorular zihnimde cirit atmakta. Enseyi karartma bir tek rakı at, eski aşklarını düşün, eski yaşadıklarını hayal eyle diyorsamda , serde ihtiyarlık varya, kendimi yorgun hissediyorum. Uykum gelmekte.
YORUMLAR