Bizim evin karşısındaki çöp tenekeleri yolun altına gömülü. Hani bisikletlerinin arkalarına bağladıkları kırık dökük barakalara benzeyen arabalarıyla çöp toplayanlar var ya, o çöpün içine girip bakıyorlar. İlk gördüğümde epey düşünmüştüm üstüne. Evlerde çöpleri bizim ayırt etmediğimizi, çöp toplama sisteminin de ayırt etme konusunda pek de parlak olmadığını düşünürsek; bir yandan ekmek parası kazanmaya çalışan bu kişilerin bir geri dönüşüm sisteminin parçası olduklarını algılamak zor değil.
Son dönemde artık tüm kamuoyu öğrendi ki; meğer 84 küsur milyonluk, sığınmacılarla, düzensiz göçmenlerle birlikte 90 milyonu aşan nüfusumuzun ürettiği çöp, ülkemizdeki plastik geri dönüşüm endüstrisinin gereksinimini karşılamıyor. Biz de bu sorunun çözümünü (!) hemen bulmuşuz, “madem çöpümüz ayrıştırılamıyor, geri dönüşüm sanayimize de plastik atık gerek, o zaman çöp ithal edelim.” Evet, çöp ithal ediyoruz. Hem de öyle az buz değil, yüzbinlerce ton plastik çöp ithal ediyoruz. Başka ülkelerin sorununu ithal ediyoruz, tüm canlılar açısından yaşamsal sorunlar ithal ediyoruz, geçen gün televizyonda konuştuğumuz Bülent Şık Hoca’nın da dediği gibi “hastalık ithal ediyoruz”
Greenpeace bilimsel raporlara dayanarak açıkladı zaten; “Adana’da tespit edilen dioksinfuran miktarı, kirletilmemiş toprak numunesinin 400.000 katı ve şimdiye kadar Türkiye’de toprakta rapor edilen en yüksek toksik düzey. Dioksin-furanların bilinen en önemli özelliği ise kanserojen olması. Bu kimyasal, anne karnındaki bebekler için toksik olabilir, tümörleri tetikleyebilir, hormon ve bağışıklık sistemlerini etkileyebilir.”
Konunun geçmişine bakıyoruz, 2018'e kadar en büyük çöp ithalatçısı Çin. Çin belki geri kalmış bir ülke olarak geçmiyor ama, çevre ve insan hakları konusunda pek iyi bir sicile sahip olduğu söylenemez. Zaten Çin de, kirlilik nedeniyle 2018’de vazgeçmiş, çöp ihraç eden ülkeler de Güneydoğu Asya’da umduklarını bulamayınca, Türkiye soyunmuş bu işe. 2018 den beri çöp ithalatımız katlanarak büyüyor.
İnsanın gözünün önüne; televizyonlarda gördüğümüz dünyanın en büyük adası okyanusta plastik çöplerden oluşan ada; yoğun yağmur sonrasında Marmara Denizi'ne oluk oluk akan plastik atıklar geliyor. Bu çöp ithal haberleri ile de; Çukurova'nın o bereketli topraklarına, Yaşar Kemal'in, Orhan Kemal'in yazdığı topraklara hunharca atılan çöpleri gördük. Hem de öyle atılmış ki çöpler, en ufak bir denetim olmadığı her halinden belli. Mevzuatı okursanız, doğal olarak kağıt üstünde güzel laflar var, denetim, tüm çöpün geri dönüşüm açısından ayıklanması, geri dönüşüme uygun olmayanların depolanması vs. gibi, ama görüyoruz ki, gerçekten sadece kağıt üstünde.
Aslında denetimden de önce, çöp ithalatına izin vermek zaten kabul edilemez, akıl dışı bir uygulama, bu konuda yoğun ve ciddi bir kamuoyu tepkisi de var. Hatta geçen yıl kamuoyu tepkisi üzerine, tehlikeli kimyasal maddeler barındıran plastik atıkların ithalatını yasaklayan mevzuat değişikliği yapıldı, ama ne yazık ki uzun soluklu olmadı, tekrar kısa sürede çöp ithalatına yeniden izin verildi.
İthalat olunca, bu işin ihracat kısmı da var doğal olarak. Biz çöp ithal ediyoruz, kibar Avrupa ülkeleri de çöplerini ihraç ediyorlar. Her ülke kendi çöp sorununa kendi ülkesinde çözüm bulsa, kendi ülkesinde çöpünü ayrıştırsa, geri dönüşüme bağlı tutsa. Gelir dağılımı adaletsizliğinin ve sömürünün simgesi olacak biçimde “benim çöpüm var, ama zenginim, insanım, canlım, doğam değerli; geri kalmış ülke benim çöpümle sen uğraş” demese.
Ne güzel hayallerim var da, hayal kalmaya mahkum gibi. Her ülke açısından kamusal otorite veya uluslararası çapta bir uzlaşma ile bu konu kurala bağlanmadığı sürece, kapitalizmin vahşi kuralları işleyecek hep, kibar Batı ülkelerinin çöplerini, -kimse kusura bakmasın ama- geri kalmış ülkeler, kibar Batı ülkelerindeki kadar insanın, canlının ve çevrenin değerli olmadığı ülkeler bu çöpleri ithal edecek. Burada bir parantez açalım; adı üzerinde çöp ithal etmek, Batı’nın çöpünü ithal etmek, siyasal İslamcılar’ın retoriğiyle Hristiyan Avrupa'nın çöpünü yoğun biçimde ithal etmek; “yerli ve milli” (!) olmakla epeyce övünen AKP iktidarına, Cumhur ittifakına nasip oldu. Tüm sorunlar iç içe geçmiş, ülkemizdeki plastik atıkları ayrıştıracak çözümler bulmak, özendirici politikalar izlemek, bu konuda –liberal ekonomi diyerek korkmadan- kamuyu öncü tutan bir planlama yapsak, ekmek paralarını çöpten çıkaranları bu kamucu sistemin içinde istihdam etsek, Avrupa’dan çöp ithal etmekten iyi değil mi?
İzmir'de 3 avukat olarak bir hukuksal süreç başlattık, çöp ithalatının yasaklanmasını yargıya taşıyacağız. Türkiye’ye en çok çöp ihraç eden 5 Avrupa ülkesinin devletine de başvurduk, “çöp ihracatını durdurun” talebiyle. Çevre Kanunu md. 28 başta olmak üzere ilgili mevzuat da, çöp ithalatından zarar görenlere zararlarının giderilmesi için dava hakkı veriyor.
Evet, bu konu yargıya taşınacak, özellikle günümüzde yargı sistemi ne karar verir bilemem ama; tüm yapacaklarımızla kamuoyu tepkisini canlı tutmak zorundayız, gündemin bu kadar hızlı değiştiği ülkemizde, bu konu unutulmaya mahkum edilemez. İlk olarak Erkimn Koray’ın şarkısını mırıldanarak da başlayabiliriz; “körolası çöpçüler”.
YORUMLAR