Urfa’da, Orta 1-C sınıfındayız, şöyle bir sahne gözümün önünde; yüzü tahtaya dönük Ali ( Ali Alay) kocaman kara bir tahta önünde duruyor, elinde eski model harita pointırı ile Hamit hoca, namı diğer ‘Hemido’ (Hamit Baykal) elindeki sopayı Ali’nin sırtına sırtına batırıyor. Dersteyiz. Hoca ne sordu da cevap alamadı bilemiyorum. Belli ki Ali’nin bir kabahati var da Hemido ceza kesmekte. Sonra, sonrası flu, Ali pervasız omuz hareketleri ile en arka sıradaki yerine giderken en önde oturan ben, Lütfü, Ali, Ahmet onu izliyoruz, Hemido bağırıyor, ‘“Hüsün”, "hüsün ki duyasız". Duymak için susun diyor. Aslında bizlere kocaman bir hayat dersi veriyor. “Duymak için susmak gerek" diyor.
Erken sabahtayım, martı çığlıkları ile uyanmış ta uzaktan boğazın karşısında, Çamlıca tepesinden Doğu göğünün kızıllığına kavuşmasını izlerken hızlı ve sessizce güneş doğuyor. Ben ‘hüsmüş’ martı çığlıklarını dinlemekteyim. Çığlıklar, dün ajanslarda izlediğim AKP iktidarının batış çığlıklarına benziyor. Gitmekte olanı duyuyorum. Gelmekte olanı görüyorum. Duyuyorum. Pahallılığın Allah’ın işi çığlıklarını da işitiyorum susunca. Belki ilk uçuş denemesinde denize düşen martı yavrusu kurtarılacak ama yirmi küsur yıldır Atatürk Türkiye’sini yerle yeksan eden bu iktidar kurtarılamayacak. Ancak susunca duyulabildiğini, duymak için susmak gerektiğini bana öğreten öğretmenimi minnetle anıyorum.
YORUMLAR