Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Can Baydarol

Casus belli

Bir noktada Kuzey Kıbrıs’ı 82nci vilayet olarak görmek isteyen Bahçeli’nin endişelerini de anlıyorum. Federatif bir çözüm halinde kurulacak hükümette Türklere göstermelik yetkiler tanıyacak Rum kesimi kendi karasularını ve münhasır ekonomik bölgesini çizdikten sonra, hiç vazgeçmedikleri “megali idea” ve “enosis” doğrultusunda Türkiye’yi Ege’de ve Akdeniz’de de denizden kuşatmış olabilecek.

Malum TBMM 31 Mayıs 1995 tarihinde aldığı kararla Ege’de karasularını 12 mile çıkartmak isteyen Yunanistan’ın bu arzusunu “casus belli” yani savaş gerekçesi olarak ilan etmişti.

Peki Kıbrıs’ta da aynı durum olur da özellikle münhasır ekonomik bölgenin Türkiye’nin aleyhine genişlemesi söz konusu olursa, Kıbrıs’a karşı da “casus belli” mi ilan edeceğiz.

Eğer savaş durumu olacaksa Kuzey Kıbrıs’ta yerleşik soydaşlarımızla mı savaşacağız?

Neyse Kıbrıs fantezilerini şimdilik bir yana bırakıp geçtiğimiz günlerde Türkiye’yi ziyaret eden iki önemli ülkenin başbakan ve şansölyesinin dosyalarında ne getirdiklerini değerlendirmeye çalışalım.
Malum, önce İngiltere Başbakanı Starmer Ankara’daydı.

Uzun süredir Türkiye’nin almak istediği ama Almanya vetosuna takılan Eurofighter Typhoon uçağının artık Türkiye’ye satılabileceği müjdesini verdi. Starmer ülkemizin yüklü miktardaki talebini (miktar ve maliyet olarak) büyük bir sevinçle karşılayarak ülkesine döndü.

Ardından Federal Almanya şansölyesi Merz Ankara’daydı. Toplantının ardından yapılan açıklamalarda Merz “Türkiye’yi AB’de görme arzularını” ifade etti. Bir Alman gazetecinin İBB Başkanı İmamoğlu ile ilgili sorusu ortalığı karıştırdı.

Merz 1993 Kopenhag kriterlerine üstü kapalı vurgu yaparken, Erdoğan Ankara kriterlerini dile getirerek, işi bahis skandallarına kadar getirdi. İster istemez bazı çevreler İmamoğlu’nun “casus”luk suçlamasından “bahisçi belli” suçlaması ile de karşı karşıya gelebileceği endişesini paylaştılar.

Bütün bu iki ziyaretin ardından Avrupa Komisyonu’nun eskiden “ilerleme raporu” olarak isimlendirilen, artık sadece “Türkiye raporu” adı ile anılan, kanaatimce “gerileme raporu” olarak sıfatlandırılmayı hak eden raporu yayınlandı. Özetle “Türkiye Kopenhag kriterlerinden giderek uzaklaşıyor, bu hali ile Türkiye için tam üyelik hayal bile edilemez!” dendi. Esasen Brüksel’de Türkiye işleri ile artık Komisyon’un “genişleme” birimi değil, “iyi komşuluk” birimi ilgileniyor.

Bu görünüm altında Starmer ve Merz neden Ankara’ya geldiler sorusuna geri dönersek. Son dönemlerdeki bir yazımda AB savunma bakanlarının son toplantısında giderek yaklaşan Rus tehdidine işaret ettikleri, bunun içinde savunma sanayiine ciddi bir bütçe ayırmaları konusunda görüş birliğinde olduklarını yazmış, oluşturulacak SAFE programına 150 milyar Euro aktaracaklarını ve programa AB dışındaki ülkelerin de katılabileceklerini vurgulamıştım.

Doğal olarak AB dışındaki ülkelerin başında Türkiye’nin geldiği açık. Bize yaptıkları Eurofighter satışları, bizim kara kaşımız ve gözümüz için değil. Rusya’ya karşı güney cephesini güçlü tutmak adına. Peki SAFE programına dahil olabildik mi? Yunanistan özellikle “casus belli” durumu sürdüğünden, Güney Kıbrıs Rum yönetimi de Türkiye’yi adadaki işgalci güç olarak gördüğü gerekçesi ile veto kartlarını kullanmaya devam ediyor.

Bu durumda birinci soru işareti Rus tehdidini bu kadar ciddiye alan büyük AB devletleri bu sorunu çözebilirler mi?

İkinci soru da sadece Batı’nın güvenlik çıkarları endişesi ile Rusya ile aramızı bozmak işimize gelir mi?

Can Baydarol

AB Uzmanı-AB ve Küresel Araştırmalar Derneği (ABKAD) Başkanı

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

12 + 9 =

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

TÜMÜ